Macron'un özgür dünyasında İslam'a yer yok

Alp Cenk Arslan / Analist, Stratejik Yönetim Danışmanı
7.11.2020

İslam'a yönelik ayrımcı söylem geçmişte radikal örgütlere ve marjinal politik partilere has bir araçken, bugün Avrupa'nın birçok ülkesinde ana akım politik hareketler ve liderlere, dolayısıyla siyasetin merkezine intikal etmiştir. Liderlerin bu tavrı, İslamofobik söylemleri kendi toplumları nezdinde meşrulaştırmakta, Batılı toplumlar gün geçtikçe bu ayrımcı dile alışmaktadır.


Macron'un özgür dünyasında İslam'a yer yok

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bir “İslam Sorunu” yaratma konusunda oldukça istekli görünüyor. 2020 Şubat ayından beri ayrıntılarını kamuoyuyla paylaştığı ve Fransa’daki Müslümanları birincil hedef haline getiren Ayrılıkçılık Yasa Tasarısı, Fransız Cumhurbaşkanının giderek daha “kültürel değer” kavramına vurgu yaptığı kürsü konuşmalarıyla birleşince yakın dönemde yalnızca Fransa’da değil tüm Batı Avrupa ülkelerinde gözler önüne serilecek yeni bir güvenlik paradigmasını haber veriyor. Macron’un söylem üzerinden İslam’ı güvenlikleştirme/ bir tehdit alanı haline getirme girişimi ise geçtiğimiz günlerde görüldüğü gibi yeni şiddet olaylarına zemin de aralıyor. Bu temel sorundan hareketle Avrupa’da son haftalarda yaşanan şiddet olaylarını da hesaba katarak kültürel ve toplumsal açılardan derinlemesine bir değerlendirme yapmamız gerekiyor.

Macron’un ‘özgür dünyası’

Macron 2017 Mayıs ayında rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen’e karşı ezici bir oy oranıyla Cumhurbaşkanlığı’nı kazandığında, kendisini oldukça karmaşık bir dünyada buldu. Zira göreve gelmesinden önceki yıl dünyada bir paradigma değişikliğini gündeme getiren bir olaylar silsilesi yaşanmıştı. Amerika Birleşik Devletleri 2016 Kasım’ında korumacı, söylemsel düzeyde “politik doğrucu” ve göçmenlere yönelik şahin tutumlarıyla bilinen Donald Trump’ı başkan seçmiş, Birleşik Krallık vatandaşları, kampanya sürecinin önemli kısmı göç karşıtlığı üzerine kurulan ve Brexit olarak adlandırılan Avrupa Birliği’nden ayrılma kararını vermiş, Avrupa ekonomisinin lokomotifi olan, göç konusunda daha pozitif politikalar uygulamaya gayret eden Almanya’nın Şansölyesi Merkel ise uzun süreli liderliğini bir süre sonra sonlandıracağına dair emareler vermeye başlamıştı.

Kültürel değer vurgusu

Tüm bu gelişmeler Avrupa’nın ikinci en büyük ekonomik gücü olan ve askeri açıdan avantajlarına güvenen Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron’un kendisini “özgür dünyanın lideri” olarak konumlamasına yol açtı. Macron’a görevinin birinci yılının sonunda, 2018’de Almanya Aachen’de Avrupa Birliği’ni muhafaza edenlere verilen Karlspries ödülünün verilmesi de bu tavrını pekiştiren gelişmelerden birisi oldu. Macron ödül töreninde yaptığı konuşmada Avrupa değerlerinden ve çeşitlilikten bolca söz ederken Birliğin gücünü arkasına almayı hedeflemişti. Ancak bu konuşmada Avrupa’da yaşayan milyonlarca Müslüman’ın yaşadığı ayrımcılıktan söz etmemesi kurduğu stratejiyi ele verir nitelikteydi. Dolayısıyla, Macron’un özgür ve “kültürel değerleri vurgulayan” dünyasında İslam’a yer olmadığını söylemek fazla abartılı olmayacaktır.

Peki Macron’un bu söylemlerinin arkasında hangi ulusal kaygılar ve hırslar yatıyor? İktidara geldiğinden itibaren sıklıkla zuhur eden Sarı Yelekliler gibi sokak hareketleri ve bu tür eylemler sürecinde hükümetin gösterdiği tavır Macron’u 2022 seçimlerinde ihtiyacı olan orta sınıf/ merkez seçmenden koparmış görünüyor. Öyle ki Fransız Cumhurbaşkanlarının trajedisi olan, göreve geldikten sonra popülaritelerinin giderek düşmesi durumu, Macron özelinde daha vahim istatistikleri öne çıkarıyor. Böylelikle Macron riskli bir taktik olan, yükselen aşırı sağ popülarite bağlamında İslamofobik söylemi sahiplenirken, ayrıca bunu “Batılı değerlerle” birleştirerek dengeli bir meşruiyet yaratıyor. Buna Macron’un uluslararası arenada bir sembol olarak öne çıkma hırsı da eklenince ortaya devlet dairelerinin duvarlarına yansıtılan Hz. Muhammed karikatürleri gibi trajik bir tablo çıkıyor.

Macron’un bir süredir dile getirdiği “İslamcı ayrılıkçılık” kavramı 2020 yılında, tasarısı hazırlanan Ayrılıkçılık Yasası’na dönüştü. Geçtiğimiz yıllarda Fransa’nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Institut Montaigne’in “İslamcılığın Üretimi” ve “Bir Fransız İslamı Mümkündür” raporlarının Macron’un bu tasarı ve politikalarına fikri zemin hazırlamak üzere üretildiği görülüyor.

‘Aydınlık İslam’

Macron’un geçtiğimiz ay başında detaylarını açıkladığı yasa tasarısının ise 2021 başında yasalaşması bekleniyor. Bu tasarı camilerin ve finansmanlarının daha etkin takibi, STK’ların laikliğe bağlılık sözleşmesi imzalaması, yurtdışından gelen imamlarla ilgili uygulamaların sona erdirilmesi, Türkiye’nin de dahil olduğu yabancı dil dersleri anlaşmasına son verilmesi, okul kantinlerindeki helal menülerin ve havuzlarda erkek-kadın bölümü ayrımı yapma uygulamalarını kaldırma yetkisinin valiliklere verilmesi, Arapça derslerin devlet tekeline geçirilmesi gibi değişiklikler içeriyor. Macron tasarının ayrıntılarını açıkladığı konuşmalarında “aydınlık İslam”, “dış etkilerden arındırılmış İslam” gibi tanımlamalarla Fransa Müslümanları üzerinde yaratılacak baskının detaylarını veriyor.

Gelinen noktayı net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor. İslamofobi tarihsel ilerleyişinde yeni bir evreye varmıştır. İslam’a ve Müslümanlara yönelik ayrımcı söylem geçmişte radikal örgütlere ve marjinal politik partilere has bir araçken, bugün Avrupa’nın birçok ülkesinde ana akım politik hareketler ve liderlere, dolayısıyla siyasetin merkezine intikal etmiştir. Liderlerin ve merkez hareketlerin bu tavrı, İslamofobik söylemleri kendi toplumları nezdinde meşrulaştırmakta, Batılı toplumlar gün geçtikçe bu ayrımcı dile alışmaktadır.

Güvenlik krizleri

Emmanuel Macron’un İslam’ı bir tehdit alanı haline getirme girişimleri ne yazık ki hem Fransa’da hem de Avusturya’da terör hadiselerini tetikledi. Bu siyasal tavırlar ve ardından yaşananlar yakın gelecekte Avrupa’da güvenlik krizlerini derinleştireceğe benziyor. Küresel gündemin yeniden Batı’da terör hadiseleri ve İslamofobik söylem kıskacına saplanması ise çokkültürlülüğü sona erdirme ve coğrafi homojenleşme/arınma gönüllülerini daha çok teşvik ediyor. Macron da bu saplantıyı derinleştirme görevini ifa ediyor. Böyle bir “özgür dünyada” yaşamak ister miydiniz? Şahsen istemezdim.

https://twitter.com/cenkarslan