Mahathir’in Malezya’sından, Erdoğan’ın Türkiye’sine

Davut Gazi Benli - Yazar
19.09.2015

Malezya’dan bir Mahathir geçmiş. Şu an 90’lı yaşlarında ve hala üniversitelerde konferanslar vererek, okuyup yazarak yeni nesillere ışık saçmaya devam ediyor. Ama ondan sonra gelenler onun yolunda ilerlemekte zorlanıyor. Türkiye’de de belki bilmeyerek, Mahathir’in yolundan giden ve onun yaşadıklarını neredeyse birebir yaşayan bir Cumhurbaşkanımız var.


Mahathir’in Malezya’sından, Erdoğan’ın Türkiye’sine

Merhum Erbakan, Başbakanlığı döneminde Malezya’yı da ziyaret etmişti. Bu ziyaretin akabinde Malezya, hem İslami değerleri korumanın ve öncelemenin, hem de ekonomik kalkınmadaki başarıların ve de siyasal olarak çok kültürlü ortamda birlikte yaşamanın bir modeli olarak gündemimizi daha çok meşgul etmeye başlamıştı. O dönemde “Asya Kaplanı” olarak nitelendirilen ülkeler içinde gösterilen Malezya, dünyadaki Müslüman entelektüeller ve halklar için dikkat ve gıpta ile izlenen bir ülke olarak (Malezya Modeli) anılır olmuştu. 1981 yılında iktidara gelen ve 2003’te ‘kendi isteğiyle’ emekli olan Mahathir b. Muhammed isimli idealist bir Müslümanın önderliğinde 22 yıl boyunca Malezya, ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan ülkemizin son 13 yılında Erdoğan dönemine çok benzeyen büyük bir gelişme ve atılım çağı yaşadı. Mahathir’in ilk yıllarında kendisine gösterilen tepkiler, darbe ve cinayet teşebbüslerine dönüşmüş, uluslararası baskılar Mahathir’in nezdinde tüm Malezya’yı kuşatmıştı. Mahathir’e olan bu uluslararası tepkinin ardında, IMF ile işbirliğini reddetmesi ve Siyonizm’e karşı yürüttüğü ve zaman zaman Yahudi karşıtı olduğu iddia edilen politikalarının olduğunu Wikipedia’dan bile okumak mümkündür. Tıpkı Sn. Erdoğan gibi Dr. Mahathir de İsrail’e “one minute!” demiş ve İsrail’i terörist ilan etmişti. 1997 yılında Malezya para birimi Ringit üzerinde spekülasyon yaptığını iddia ettiği George Soros’a “Haydut!” ve “Moron!” ifadelerini kullanarak egemen güçlerin tepkilerini üzerine çekmişti.

Malezyalı istemezükcüler

Son Malezya seyahatimde bana eşlik eden Malezyalı genç bir akademisyen olan dostum Shazrin, 2003’ten bu yana Müslümanıyla, Çinlisi ve Hintlisiyle (ki, Malezya nüfusunun yaklaşık %55’i Müslüman diğerleri çoğunlukla Çinli ve Hintlilerden oluşmaktadır) bütün Malezyalıların Mahathir dönemini mumla aradıklarını itiraf etmişti. Beni karşıladığı muhteşem Kuala Lumpur Havalimanı’ndan tutun da, ülkeyi baştan başa kuşatan muhteşem otoyollarına, millileştirdiği petrol şirketlerine (Petronas), Klasik İslam/Malezya mimari ögelerini kullanarak sıfırdan inşa ettiği siyasi başkentleri dünya güzeli Putrajaya’ya, dünyanın en büyük ve en kaliteli Uluslararası İslam Üniversitesine, ülkenin sembolü Petronas İkiz Kuleleri’nden, ülkenin Uzakdoğu’da söz sahibi otomobil markası olan Proton’a kadar yüzlerce büyük projenin mimarı olan Mahathir, hiç şüphesiz Malezya’ya altın çağını yaşatmıştı. Tıpkı Erdoğan’ın 2023 hedefi gibi, Mahathir de ülkesine 2013 yılını hedef göstermiş ve o tarihe kadar dünyanın en müreffeh ve örnek bir İslam ülkesi haline getirmek üzere tüm çalışmalarını planlamıştı. Shazrin dostum ve diğer muhataplarımın anlattıklarına göre, giriştiği her projeye ülke içindeki  “dışarıdan destekli muhalifleri”, “istemezük!” naralarıyla karşı çıkmışlar. Örneğin, palm yağı tarımının yapıldığı ve Başkent Kuala Lumpur’a 60 km uzaklıktaki alana büyük bir havalimanı inşaatına ölesiye muhalefet etmişler ve otoyolların, ülkedeki tarım ve orman arazilerine zarar verdiğini ileri sürerek halkı meydanlara çağırmışlar ve her türlü projenin “israf” gerekçesiyle durdurulması için hukuku bile devreye sokmuşlar.  Ancak hedefine kilitlenmiş olan ve kendi ifadesiyle “ölümden öte yol yoktur” diyen Mahathir, gerektiğinde sert müdahalelerle ve yüksek yargı mensuplarını görevlerinden alarak mücadelesini sürdürmüş. 2003 yılında sistemini oturttuğunu düşünerek görevini yardımcısı Abdullah Bedevi’ye devrettiğinde, yaklaşık 30 Milyon nüfuslu Malezya, kişi başı 17.500 Doları aşan milli geliriyle İslam dünyasının en müreffeh ülkelerinden biri olmuş. Malezyalı dostlarım, 2003’ten sonra gelen üç başbakandan hiçbirinin Mahathir Muhammed’in ufkunu yakalayamadıklarını, hatta maalesef son dönemlerde ülkenin yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla çalkalandığını, büyük projelerin tamamlanmasından sonra, yeni projeler üretilemediğini dile getirdiler. Ülkede şu aralar en sık kullanılan ekonomik hedef, bir zamanlar eyaletleri olan Singapur’un ekonomik düzeyine ulaşma hedefi. Ancak görünen o ki, bunun için Dr. Mahathir gibi çok güçlü ve vizyoner bir liderin işbaşına gelmesi gerekecek.

Aslında Malezya, 500 yıl süren ve sırasıyla, Portekiz, Hollanda ve İngiliz sömürgeliğinden bağımsızlığını yakın zamanda, 1957’de kazanmış genç bir ülke. Monarşik bir eyalet sistemine dayalı çok ilginç bir sistemle yönetiliyor. Her eyaletin bir Kralı var ve her dört yılda bir Genel Kral, krallar arasından seçimle işbaşına geliyor ve yetkileri hem sınırlı hem de sembolik. Ancak Malezya seyahatlerimde konuştuğum muhataplarımın tamamının söylemlerinde, Çinli ve Hintliler hariç olmak üzere, tüm Malezyalıların Kral’ın saygınlığını koruduklarını gözlemledim. Pek çok gelişmiş Batı ülkesinde olduğu gibi bir Kralın varlığının, farklı kültürlerden oluşan eyaletler arasında ülkenin birliğini sağlamada önemli bir rol oynadığı, yollardaki krala saygı afişlerinden bile anlaşılabiliyor.

Peki ya sonra?

Malezya’nın çok dilli, çok kültürlü yapısı içerisinde en ilginç ögelerden biri de yerli Aborjinler. Muson ormanları içinde modern yaşamdan ve teknolojiden uzak yaşayan, kıyafet giyme alışkanlığı olmayan ve animist inançlara sahip 50.000 kadar Aborjinin medenileştirilmesi konusunda hükümetin çaba sarf ettiği, son iki yüz yıl boyunca Hristiyan misyonerlerin hedefi olan Aborjinlerin son yıllarda büyük ölçüde İslamla tanıştığı ziyaretlerimde kulağıma çalınan konular arasındaydı. 

Son iki yılda ikinci kez Malezya’ya yolum düştüğünde, karşıma çıkan her Malezyalı Müslümanın Mahathir döneminin özlemiyle Tayyip Erdoğan sempatisini birleştirdiğini müşahede ettim. Hani, Tayyip Erdoğan bu ülkede seçimlere girse banko seçilir, diye düşünmeden edemedim. Zira bugün Malezya Müslümanları üç ayrı partiye bölünmüş durumda ve buna karşın Çinli ve Hintliler ile ülkedeki diğer azınlıklar tek bir parti etrafında bütünleşerek, gelecek seçimlerde Müslümanların iktidarını tehdit eder duruma gelmişler. Bu arada, 90’lı yılların başında 4 yıl kadar Mahathir’in Uluslararası İslam Üniversitesinde Doçent olarak görev yapan ve o üniversitede Siyaset Bilimi bölümünü kuran Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun da ülkede çok ciddi bir tanınırlığı ve karizması olduğunu bizzat müşahede etme fırsatım oldu. Ancak bu yoğun ilgi, bunca yıldır Malezya’ya olan ihracat rakamlarımıza yansımamış. 2013 verilerine göre Malezya’ya ihracatımız sadece 272 Milyon Dolar. Malezya’dan ithalatımız ise 1,2 Milyar Dolar. Hâlbuki iki ülke arasındaki ticaret hacminin 5 Milyar Dolara çıkarılması hususunda Hükümetler arasında ilke kararı var.

Kanal İstanbul, üçüncü havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, nükleer santraller, hızlı tren ve duble yollar, Fatih Projesi, yerli savunma sanayii, yerli otomobil gibi yüzlerce devasa projenin manevi mimarı Erdoğan, Dr. Mahathir’den ne denli etkilenmiştir bilmek mümkün değil. Ancak, Mahathir’in geleneksel Başkent Kuala Lumpur’a 50 km. mesafede geniş ve boş bir arazi üzerine inşa ettiği ve her biri Malay ve İslam mimarisinden esintiler taşıyan devasa binalarla ülkenin tüm resmi dairelerini kapsayan yeni Siyasi Başkenti Putrajaya şehrini bizzat gezince, bir yabancı olarak beni de etkilediğini itiraf etmem gerek. Küçük bir tepe üzerinde tüm devlet dairelerini adeta gözetleyen Görkemli Başbakanlık Sarayı, yapay göller ve üzerinde estetik köprülerle süslü, geniş caddeleri, metrosu ve ulaşım ağı, olağanüstü güzellikteki peyzajı, her düzeydeki devlet memurlarına gerek kiralık gerekse uzun süreli ödemelerle oluşturulmuş estetik ve çoğu tek katlı konutları ve elbette Dünyanın en güzel Camilerinden olan Putra (Prens) Camii ve Mizan (Demir) Camileriyle Putrajaya, sanki sonradan bu dünyaya farklı bir gezegenden gelmişçesine yapay ama bir o kadar sıcak bir Başkent. Son yıllarda Ankara’da devlet dairelerinin Eskişehir yoluna özensizce ve hiçbir mimari estetik gözetilmeksizin dizilmesini gördükçe, Putrajaya’yı oluşturan o büyük vizyona saygı duymamak mümkün değil.

Malezya’dan bir Mahathir geçmiş. Şu an 90’lı yaşlarında ve hala üniversitelerde konferanslar vererek, okuyup yazarak yeni nesillere ışık saçmaya devam ediyor. Ama ondan sonra gelenler onun yolunda ilerlemekte zorlanıyor. Türkiye’de de belki bilmeyerek, Mahathir’in yolundan giden ve onun yaşadıklarını neredeyse birebir yaşayan bir Cumhurbaşkanımız var. Onun ufkunu kendisinden sonra gelenler ne derece yakalayabilecekler bilinmez ama kendisinden sonra bu ülkenin vatandaşları, tıpkı Malezyalıların Mahathir’i bugün aradıkları gibi onu çok ama çok arayacaklar. Hatta bugün onun projelerinden doyasıya istifade eden müzmin muhalifleri bile. 

[email protected]