Makul çözümde buluşabilmek

Halime Kökce / Editörden...
9.03.2013

Açık Görüş Türkiye’nin değişim sancılarının tanığı oldu. Elinden geldiğince de değişime omuz vermeye, bardağı dolu tarafından görmeye, analizlerin rasyonel soğukluğuna “güzel bakalım güzel olsun” sıcaklığı katmaya çalıştı. “Güzel şeyler olacak” sözüne inancını hiç kaybetmedi. Bir taraf tuttuysa işte bunun tarafını tuttu; iyimserliğin! Türkiye adına mutlu bir gelecek duasına amin diyen taraf oldu. Sanki bütün bu iyi temennilerin ve ‘hayır siyasetlerin’ hasadının arifesindeyiz. Bu yüzden de içinden geçtiğimiz bu iğne deliği darlığındaki süreç sadece siyasetin toplumsal psikolojiyi de iyi yönetmesini zorunlu kılıyor. Zira barış sürecini hedef alan her eylem evvela toplumsal psikoloji üzerinde bir operasyona soyunuyor. İyi haber kokusu alan bir gazetecinin mahareti miydi yoksa bir sızdırmamıydı diye tartışıladursun ve aslında hangisi olursa olsun sonuçta İmralı görüşme notlarının basına yansıması toplumsal psikoloji üzerindeki ciddi etki edebilecek bir olaydı. Sehven ya da kasten; olan oldu. Sürecin selameti için yapılması gereken tez elden bu hadiseyi dolaşımdan kaldırmak ve yola devam etmektir.


Makul çözümde buluşabilmek


Açık Görüş’ün manşetinde okuyacağınız Psikiyatr Medaim Yanık’ın “Sorunu iyimserler çözer” başlıklı yazısı, tam da süreci sosyal psikoloji açısından ele alıyor ve bir çatışmayı sürdüren ve sonlandırabilen iki temel unsurun, yapısal ve psikolojik faktörler olduğunu söylüyor. Çözüm süreci siyasal, ekonomik, hukuksal sorunları çözerken psikolojik faktörleri dikkate almazlık edemez. Yanık’ın ifadesiyle “Gerçek çözüm ancak duyguların da onarılabildiği durumlarda oluşur.  Duyguların kabul etmediği bir strateji uzun vadede işlemez. Ancak iyimserler, uzun ve zor sorunların çözümünü mümkün kılabilirler.”



İyimserlik çözüm için yeter şart değil belki ama sürecin olmazsa olmazı, bu kesin. Çünkü toplumu ikna edecek olan dil iyimserin dilidir ancak. Siyasetin sorun çözme kapasitesi de tam da bu iyimserlikten beslenir. İçe kapanan ve risk alamayan bir siyaset ancak statükocu olarak adlandırılmayı hak eder.



Evet, iyimserlik olmasa olmazsa ama yeter şart da değil dedik. İyi analiz ve özen de gerek şartlardan. “İnsanları dağa çıkaran motivasyonun, Kandil’e zor gelenin ne olduğunu anlamak, makul bir çözümde buluşabilmek için de iyimser yaklaşımın yanında sosyolojiyi iyi okumak, tutarlı bir şekilde analiz edebilmek ve temkinli olmak gerek.



Mesut Yeğen’in uyarısı bu noktada çok anlamlı: “Müzakerenin son ve asıl safhasının sahadaki esas aktörü olacağından BDP’ye çok iş düşecek. Hem silahsızlanmayı mümkün kılacak, hem de PKK’de ve Kürtlerde kuvvetli bir ‘bunun için miydi’ duygusu yaratmayacak bir anayasal reform formülünü Ak Parti’yle birlikte inşa etmek BDP’ye düşüyor.”



Ahmet Demirhan ve Ufuk Ulutaş’ın yazıları antisemitizm ve Siyonizm üzerine. Demirhan, “Siyonizm milliyetçilik midir” diye soruyor, Ulutaş ise “Antisiyonizm ile antisemitizm arasında oldukça belirgin bir çizgi olmasına rağmen, İsrail yanlısı çevrelerde antisemitizmin tanımını antisiyonizmi de içine alacak şekilde tahrif etme eğilimi olduğunu” söylüyor.



Mehmet Özkan’ın yazısı Chavez’in ölümü ve Latin Amerika sosyalizminin geleceği üzerine. Ali Murat Yel Müslüm Gürses üzerinden sosyolojik bir tahlil yapıyor. İskender Öksüz iletişim teknoloji çağı yazılarına devam ediyor. Erol Katırcıoğlu İmralı görüşmelerinin basına sızmasıyla oluşan tartışmayı değerlendiriyor. Vahdettin İnce, Kürt sorununa bakarken içine düştüğümüz kör kuyulara işaret ediyor. Süleyman Ülker sivil asker ilişkilerine dair bir rota çiziyor. Murat Güzel birbirinden değerli kitaplarla tanıştırıyor bizi.



İyi bir hafta dileğiyle...

[email protected]