Manifesto’nun yasaklar bahsi

Doç. Dr. Yusuf Özkır / İstanbul Medipol Üniversitesi
12.05.2018

AK Parti kurulduğu 14 Ağustos 2001’den sonra girdiği ilk seçim öncesinde 3Y yani yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele edeceğini vurgulayarak seçmenin karşısına çıkmıştı. Gelinen noktada AK Parti’nin 16 yıllık hükümet etme dönemlerinde en başarılı olduğu alanlardan birinin yasaklarla mücadele olduğunu söylemek gerekir.


Manifesto’nun yasaklar bahsi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti’nin İstanbul il kongresinde 24 Haziran seçim manifestosunu açıkladı. Manifesto iyi hazırlanmış ve ayakları yere basan sağlam iddialara sahip. Türkiye’nin anlam dünyasının ne olduğu, nasıl şekillendiği, ne tür badirelerden geçerek bugünlere geldiği tarihi akışı içerisinde özetlenmiş. Kritik dönemlerin öncü isimleri olan Sultan Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Sultan İkinci Abdülhamit, Mustafa Kemal Atatürk, Adnan Menderes, Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve Alparslan Türkeş isimleriyle zikredilerek derinlikli bir okuma yapıldı. Bu kap-samda Erdoğan tarafından belirtilen “Biz, 15 Temmuz gecesi çıplak elleriyle tankları durduranlarız, o gece ölümü öldürenleriz… Biz, 15 asırdır Okçular Tepesi’ni bekleyenleriz… Biz, gölgesini üzerimizde hiç eksik etmeyecek o al sancağın bekçileriyiz… Biz, bu toprakları kanlarıyla yoğurarak vatan kılanlarız, şehitler tepesini boş bırakmayanlarız” ifadeleri bizlerin bu topraklardaki esaslı duruşunu da özetler nitelikteydi. Erdoğan 2023, 2053 ve 2071 hedeflerinin de bu değerlerden hareketle inşa edileceğini belirterek mazi ile ati arasında bir köprü kuruyordu.

Manifestonun herhangi bir şekilde “öteki” unsuru üstüne kurgulanmamış olması ve başkalarını ötekileştirme ihtiyacı hissetmeden kendi iddialarını kendisi olarak sunabiliyor olması metnin en güçlü taraflarından birini oluşturuyor. Erdoğan tarzı siyasetin temel özelliklerinden biri olan pozitif yaklaşım bu metinde de omurga niteliğinde. AK Parti’nin nasıl bir Türkiye tasavvuruna sahip olduğunu anlamak için metne bakmak gerekir. Önümüzdeki günlerde daha net şekilde görüleceği üzere AK Parti seçim kampanyalarında yer verilen siyasal reklamlarda büyük ölçüde daha önce yapılan icraatlar dile getirilir ve bundan sonra neler yapılacağına dair içerik paylaşılır. Bu yönüyle AK Parti yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır diyerek seçmenin karşısına çıkmaktadır.

Manifestoda Türkiye’nin 1923-2002 yılları arası kuruluş dönemi, 3 Kasım 2002 sonrasındaki AK Partili yıllar diriliş dönemi ve 24 Haziran sonrasındaki süreç ise şahlanış dönemi olarak tanımlanıyor. Erdoğan Türkiye’nin şahlanabilmesi için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte yapılacak olanların ilk işaretlerini de burada verdi. Metne ruhunu veren dayanak noktasının ise erdem-irade-cesaret kavramsallaştırması tarafından oluşturulduğu görülüyor. Manifestonun son bölümünde yer alın “ahdım olsun” kısmı ise Erdoğan ile toplum arasındaki duygu ve hedef birlikteliğinin yeni bir aşaması olarak Kongre salonunda heyecan oluşturdu.

Yasaklarla mücadele

Erdoğan tarafından kamuoyu ile paylaşılan manifestonun detaylarına bakıldığında 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde üzerinde yoğun şekilde durulan bazı içeriklerin de hatırlatıldığı görülüyor. AK Parti kurulduğu 14 Ağustos 2001’den sonra girdiği ilk seçim öncesinde 3Y yani yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele edeceğini vurgulayarak seçmenin karşısına çıkmıştı. AK Parti’nin o dönemdeki en meşhur sloganlarından birini de “Yakın ışıkları yasaklar kalksın, yakın ışıkları Türkiye aydınlansın” sloganı ve bunun diğer kavramlara uyarlanması oluşturmuştu. Gelinen noktada AK Parti’nin 16 yıllık hükümet etme dönemlerinde en başarılı olduğu alanlardan birinin yasaklarla mücadele olduğunu söylemek gerekir. İktidarda bulunduğu ilk dönemlerde bürokratik oligarşinin ve vesayet odaklarının dayatmalarını savuşturmak için mücadele eden AK Parti özellikle 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra temel insan hakları, din ve vicdan hürriyeti ve ifade özgürlüğü gibi konularda sonuç alıcı adımlar atmış ve bu sayede Tür-kiye nefes almaya başlamıştır. Bu yüzden manifestoda yer alan “AK Parti yürüyüşüne başladığımız günlerde 3-Y olarak adlandırdığımız yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele etmek, en önemli hedeflerimiz arasında olmaya devam edecektir” ifadeleri AK Parti’nin temel varoluşsal duruşunu göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir.

Burada bir hafıza tazelemesi yaparak Türkiye’nin nasıl bir cendereden geçtiğini ve ne tür bir karanlık tünelden çıktığını hatırlamak meselenin ehemmiyetini göstermesi açısından önemlidir. Bu yüzden özgürlük ve temel haklar uğruna AK Parti’nin maruz kaldığı saldırıları hatırlamak gerekir. Jakoben Kemalistlerin ve sonradan anlaşıldığı üzere Kemalist görünümlü FETÖ üyelerinin Askeri vesayeti siyasetin ensesinde hissettirme çabaları 27 Nisan 2007 e-muhtırası ile siyasete doğrudan müdahaleye dönüşmüştü. Aynı vesayet yapılanmasının yargıdaki uzantıları 2008 yılında AK Parti’ye kapatma davası açarak milli iradenin henüz sandıktan yeni çıkmış mücessem halini mahkeme koridorlarında boğmak istemişti.

AK Parti’nin Haziran 2013’te karşı karşıya kaldığı Taksim Gezi Parkı şiddet eylemleri, FETÖ tarafından organize edilen 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimi ve yine FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz askeri darbe girişimi hep Erdoğan tarzı siyasetin sivilleşme ve Türkiye’yi yeni ufuklara taşıma çabasını engellemek için fiiliyata sokulmuştu. AK Parti bir taraftan böylesi vesayet odaklarıyla mücadele ederken diğer taraftan da sivil siyaseti kuvvetlendirecek ve gaspedilen özgürlükleri sahiplerine iade edecek adımları atmaktan kaçınmamıştı.

28 Şubat yasakları

AK Parti 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra MHP ile ortak bir yasa tasarısı hazırlayarak üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldıran tasarıyı TBMM’de kabul etmişti. Hürriyet gazetesi tarafından ertesi gün kullanılan “411 el kaosa kalktı” manşeti aynı zamanda AK Parti’ye açılan kapatma davasının da gerekçeleri arasındaydı. Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi bu tasarıyı ısrarla “rejim tartışması” bağlamında ele almış ve Anayasa Mahkemesi’ne götürerek iptal edilmesini sağlamıştı. Vesayetçi sistem 2008 yılında bile başörtülü öğrencilerin üniversitelerde okumasına izin vermiyordu. AK Parti süreç içerisinde sadece bu yasağı tarihin tozlu raflarına kaldırmadı aynı zamanda benzeri birçok yasağı da dindar ve muhafazakârların hayatından çıkarttı. 28 Şubat darbesinin ürünü olan ve kaldırılan yasakları başlık olarak zikretmek konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sunacaktır.

-Üniversitelerde ve liselerde başörtüsü ile okumak serbest bırakıldı. Böylece örtülü öğrencilerin başörtülerini çıkartması için üniversite kampüsleri önüne kurulan utanç kafesleri tarihe karıştı.

-Darbeciler tarafından kapatılan İmam Hatip Liselerinin (İHL) orta kısımları yeniden açıldı.

-İmam Hatip Lisesi mezunlarına Üniversiteye girişte uygulanan katsayı eşitsizliği kaldırıldı.

-Başörtülü kadınların memur olarak çalışabilmesinin önündeki engeller kaldırıldı. Artık emniyet ve askeriye dahil kamu kurumlarında başörtülü olarak çalışabilme dönemi başladı.

-Kur’an-ı Kerim ve Siyer dersleri İHL dışındaki okullarda seçmeli ders olarak konuldu

-İHL dışında başka okula giden kız öğrenciler de isterse başörtüsü takabilme hakkına sahip oldu

-Dindarlara yönelik ayrımcı ve aşağılayıcı muamelelere yargı yolu açıldı ve bu alandaki psikolojik duvar aşıldı

-İlahiyat Fakülteleri ve Din Kültürü Öğretmenliği bölümlerinde okuyan öğrencilere eski hakları iade edildi. İstihdam alanı oluşturuldu

-Kur’an Kursu’nda hafızlık yapmak isteyen öğrencilerin önüne konulan engeller kaldırıldı

Kuşkusuz temel hak ve özgürlükler arasında yer alan bu maddeleri farklı alanlarda detaylandırmak mümkündür. Fakat bu kadarı bile Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetlerinin yasaklarla nasıl mücadele ettiğini, hangi engelleri aşarak bugünkü pozitif atmosferi oluşturduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Erdoğan’ın manifestosunda yer alan temel insan hakları, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ile ayrımcılığa karşı mücadele yaklaşımını bu arka plandan hareketle yeniden okumak gerekir. Bu hakların dindar ve muhafazakar kesimlere tanınması CHP’nin iddia ettiği gibi toplumsal bir kırılma oluşturmadı. Aksine toplumu bir bütün olarak daha da kuvvetlendirdi ve ülkeye yönelik içeriden ve dışarıdan gelen müdahalelerde toplumsal kenetlenmenin dinamiğini kuvvetlendirdi. Ayrıca tüm bunlar 28 Şubat darbesiyle toplumsal alanı kendi ideolojik yaklaşımına göre dizayn eden jakoben Kemalistlerin neredeyse hiçbirinin yaptıklarından özür dilemediği ve pişman olmadığı bir süreçte yapıldı. Bu yüzden hakların sahiplerine iade edilmesiyle normalleşmenin sağlanmış olması, manifestoda kuvvetli şekilde vurgulanan yasaklarla mücadele bahsinin Erdoğan siyasetindeki yerini ve önemini daha da artırmaktadır.

[email protected]