‘Mavi’ mi ‘kızıl’ mı ‘gökkuşağı’ mı? CHP’nin rengi ne?

Dr. Murat Yılmaz/ Siyaset Bilimci
15.12.2019

CHP, sol popülizmi, aşırı sağın yabancı/ göçmen düşmanlığını, vesayet sisteminin kaybeden orta sınıfının reaksiyoner tepkisini ve dünya egemen güçleriyle uyumu esas alan büyük sermayenin taleplerini taşıyan bir aktöre dönüşmüş durumda.


‘Mavi’ mi ‘kızıl’ mı ‘gökkuşağı’ mı? CHP’nin rengi ne?
İngiltere seçimlerinde İngiliz İşçi Partisi’nin uğradığı ağır yenilgi, CHP oligarşisinin kurmay aklı tarafından dikkatle takip edilmiş olmalı. Çünkü uzunca bir süredir CHP’nin rol modeli, İngiliz İşçi Partisi olageldi. CHP 1946’da çok partili hayata geçmesinden itibaren bir değişme/değişememe krizi yaşıyor. CHP ideolojik bir değişme yaşamakta zorlanıyor, üzerinde ciddi bir tek parti diktatörlüğü sicili ve otoriter Kemalizm ideolojisi yükü var. Bu sicile zaman içerisinde 27 Mayıs ve 28 Şubat darbelerini desteklemek gibi anti-demokratik hatalar da eklendi. CHP, toplumun çoğunluğunun değer ve hayat tarzıyla uyum sağlamakta zorlanıyor. Bu yük, CHP’nin Kemalizmden sosyal demokrasiye dönüşmesine de mani oldu. CHP yine de bu yüke rağmen, vesayet sisteminin siyasi ortağı olarak devşirdiği güçle “idare etti.” Ancak vesayet sisteminin yıkılmasıyla beraber, CHP üzerinde değişim baskısını daha çok hissetmeye başladı. 
 
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi ve siyasi başarı için ittifaklarla yüzde 50’lik bir blok oluşturma zarureti, CHP üzerindeki değişim ve yenilenme baskısını daha çok arttırdı. Bu baskı, CHP merkezinin elini rahatlattı. CHP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kurduğu Millet İttifakı’nın ardına sığınarak değişme ve yenilenme ihtiyacını karşılamış gibi yaptı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini takiben gerçekleşen 30 Mart mahalli idareler seçimlerinde elde edilen başarılar, kamuoyunda CHP’nin yenilenme ve değişim ihtiyacını şimdilik gündemden kaldırdı. CHP genel merkezi ise problemin farkında ve bu problemi, İttifak projesinin altında zamana yayarak ve genel merkezdeki “has daire”de stratejik hamlelerle çözmeye çalışıyor. CHP’de 70’lerin mülkiye cuntasına benzer bu has odada, parti içinde veya dışında kamusal hiçbir tartışmanın neticesi olmayan, dar bir iktidar hizbinin stratejisi planlanıyor.
 
Pazarlama stratejisi
 
CHP, sol popülizm, aşırı sağın yabancı/ göçmen düşmanlığını, vesayet sisteminin kaybeden orta sınıfının reaksiyoner tepkisini ve dünya egemen güçleriyle uyumu esas alan büyük sermayenin taleplerini taşıyan bir aktöre dönüşmüş durumda. Bu İngiliz İşçi Partisi içindeki “Mavi Emek” hareketinin etkisi altında bir tür ”Mavi CHP”ye benzemektedir. Bu Mavi CHP, Millet İttifakı içindeki ulusalcı, İyi Partili, Saadet Partili, Davutoğlucu ve Gülcü reaksiyoner cepheyi çekmese de en azından itmeyen bir görüntü veriyor. Ancak bu Mavi CHP’nin içinde bütün bunların sadece bir pazarlama stratejisi olduğunu bilerek sabreden “Kızıl CHP” ve “Kemalist CHP” “münkire kılıç çalacağı” günleri bekliyor.
 
Mavi Emek hareketi, İngiltere seçimlerinden sonra İngiliz İşçi Partisi içinde güçlenir mi, bilinmez ama CHP’nin makyajının bir süre ”mavi” olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bunu eleştirebilecek bir güçlü sol damar olmadığı gibi sol damardan gelenler de CHP’deki Kılıçdaroğlu hizbine asker yazılmış durumdalar. Bu bakımdan Kemal Kılıçdaroğlu haklı, sadece CHP tabanı değil CHP sol kanadı da her şeye tıpış tıpış onay verecek bir pelte kıvamına gelmiş durumda. CHP “Millet İttifakı”nı dağıtmamak için her şeyi kabul edecek bir genişlik içinde. Öyle ki CHP’nin tartışılmaz figürü Atatürk bile CHP’nin her renge giren halinden payını aldı ve Atatürk heykeli bir CHP Belediyesi tarafından LBGT’nin gökkuşağı rengiyle boyanabildi. Bunun dahi sessizlikle geçiştirildiğinin altını çizmek gerekiyor.
 
Ancak bu durum ve ideolojik karmaşa hali CHP’yi, kısa vadede olmasa da orta ve uzun vadede ciddi olarak sarsacak bir kimlik bunalımı girdabına sokmaya aday. Bu tür krizler, dünden bugüne hemen çıkmaz ama çıkınca da bugünden yarına hemen geçmez. CHP ve Millet İttifakı önümüzdeki günlerde Erdoğan karşıtlığı dışında bir ortak payda üretmekte zorlandıkça, kimlik bunalımlarının yaşanması kaçınılmaz. CHP ise Kemalizm, sosyal demokrasi ve popülizm renklerinin ortak paydasını teşkil eden devletçilik anlayışını yitirmek üzere… CHP kurucusu olduğunu iddia ettiği devletle, irtibatını koparmış durumda. Vesayet sisteminin yıkılışıyla devletle arasında ilişkinin taşıyıcısı bütün teğellerin atıldığı CHP, devlet karşıtı bir konuma savrulmuş durumda. Bunu özellikle dış politika ve güvenlik politikalarında çok net bir şekilde görmek mümkün… HDP ile ittifak halinde, Irak’ta, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Libya’da devlet politikalarına karşı, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasına karşı, Türkiye’nin hava savunma sitemini oluşturan S-400’lere karşı… Devletin temel kurumları olan Emniyet, İstihbarat ve Orduyu, mülki idare sınıfını, hakim ve savcıları her fırsatta ağır bir şekilde eleştiren CHP, zaman zaman eleştirinin de ötesine geçerek bu kurumların kendisine yönelik bir takım komplolarda yer aldığını dahi iddia edebiliyor. CHP’nin devletçilik anlayışından koparak bu kadar devlet karşıtı bir noktaya savrulması kendi tarihi, ideolojisi ve tabanı bakımından kabul edilebilir ve sürdürülebilir değil. Nitekim bu savrulmalara rağmen TBMM’de kendi ifadeleriyle “içleri kan ağlayarak” devletin yanında durduklarını göstermek zorunda kaldıkları bir siyasi pozisyon sergilemek zorunda kalıyorlar. 
 
Sabredilen beraberlikler
 
CHP’nin, İyi Parti ve HDP ile aynı anda ittifak yapması uzun vadede CHP’nin sosyal sermayesine zarar verecek “zehirli arkadaşlar” etkisi yaratacaktır. Aynı şekilde Saadet Partili ve eski AK Partililerle ittifak da CHP’nin sosyal sermayesindeki homojenliği bozuyor ve yeniden mayalıyor. Mesela eski AK Partililerin Millet İttifakı ile ilişkisi, AK Parti’nin başarıları ve iyi dönemi gibi bir parantezi zaruri kılacak ve bu da CHP’nin “iyi-kötü”, “dost-düşman” anlayışında kırılmalara sebebiyet verebilecektir. Bu gibi gelişmelerin öngörülmeyen etkileri, orta vadede CHP’nin karşısına çıkabilir.
 
CHP bu problemleri mavi, kızıl veya gökkuşağı makyajlarına boyanarak geçiştiremez. Çünkü bir seçim kampanyası boyunca sabredilen beraberliklerin uzaması durumunda, bunun bütün partilerin sosyal yapılarında aşınma ve rahatsızlıklar yaratması kaçınılmazdır. Çünkü bu stratejik beraberliğe rağmen parti örgütlerinin “eski ideolojileri”ni muhafaza ettikleri ve özellikle CHP örgütünün sosyal dışlayıcılık bahsinde ciddi bir kariyer sahibi olduğu unutulmamalıdır. CHP’nin belediye kazandığı yerlerde CHP örgütünün, sosyal dışlayıcılık performansı bu bakımdan kayda değerdir.
 
CHP gibi bir merkez partisine bu ölçüde merkez-kaç bir doz yüklemek, CHP açısından bir doz aşımı problemi yaratabilecektir. Tarihi ve ideolojik açıdan devletçi bir partiyi, bu kadar devlet karşıtı bir söylemle donatmak, kendi sosyal tabanı bakımından “kötü arkadaşlarla” bu kadar uzun sürecek bir ittifakın rahatsızlıklar yaratması kaçınılmazdır. Bütün bunlar olmasa dahi, kendi değişim ve yenilenmesini gerçekleştirmeyen ve makyajla idare eden bir partinin bir süre sonra dinamizmini ve kimliğini kaybetmesi kaçınılmazdır. Bütün bu problemlerin ortaya çıkması için seçimsiz geçecek dört yıl yeterince uzun bir süredir. Bu bakımdan CHP’de makyajların akması ve maskeli balonun bitmesi artık bir zaman meselesidir. Muharrem İnce kumpası gibi olayların, uzun vadede siyasetin yerini tutmayacağı ve kabak tadı vereceği ortada…