Mayınlı Arazide Barış

Gülçin Avşar - Avukat
23.11.2013

Altında mayınların olduğu bilinen, üstelik haritaların dahi artık bu mayınların yerlerine yönelik gerçek bilgiyi yansıtmadığı söylenen bir alana eylem çağrısı yapmak, üstelik de eylemin nihai hedefi gerçekleşmişken, süreci mayın tarlasına sokmak anlamına gelmiyor mu?


Mayınlı Arazide Barış

Ekim ayının son günü, Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan, Qamişlo ile Nusaybin arasına duvar yapımına karşı ölüm orucuna başladı. 

Hükümet üyelerinden veya devlet görevlilerinden uzunca bir süre konuya ilişkin hiçbir açıklama gelmedi.  Hükümetin konuya dair ilk açıklaması Ekim ayının sonunda Muammer Güler’den gelmişti: "İnsani amaçla yapılan bir duvardır. Orada yapılmakta olan yol, oradaki mayınlı alandan dolayı vatandaşların can ve mal güvenliğini korumaya yönelik bir duvardır."

BDP’nin haklı olarak konuyu gündemleştirmesi ve ardından başka BDP üyelerinin de eyleme katılması ile kamuoyundaki sesler yükseldi. Ancak duvarın nedeni ile ilgili hiçbir açıklama gelmedi yine. Devam eden süreçte 7 Kasım tarihi için Nusaybin’de miting çağrısı yapıldı. BDP, tüm il ve ilçelerdeki örgütlenmeleriyle birlikte sınıra gideceğini ve duvarları yıkacağını söyledi.

Miting günü yaklaşırken 4 Kasım günü yapılan Bakanlar Kurulu'nun ardından hükümet sözcüsü Bülent Arınç, yapılanın duvar olmadığını, sınır güvenliği açısından tel örgü yaptıklarını açıkladı. Sınırda bulunan ve bir kısmı yerleştirilen betonların ise tel örgülerin yapılacağı zemin için olduğu belirtildi. Bu açıklamanın akabinde, BDP söz konusu eylemi yapanlara bir çağrı yapmak yerine ilan edilen 7 Kasım mitingine çağrıları daha yüksek sesle dillendirdi. Oysa, gelinen noktada eylemin amacı gerçekleşmişti. 

Provakasyona uygun ortam

Arınç’ın açıklamasında, yapılanın “zaten” tel örgü olduğunu söyleniyordu. Belki de gerçekten ilk anda amaçlanan tel örgüydü ve hükümet kibri nedeniyle açıklama yapma gereği duymamıştı. Belki de, yapılan gerçekten Muammer Güler’in da dediği gibi duvardı ve gelen tepkiler sonrası hükümet geri adım atıp, duvar yapımından vazgeçerek “tel örgü” açıklamasını yapmıştı. Her iki durumda da eylem, 4 Kasım gecesi amacını gerçekleştirmiş oluyordu. 

Peki, neden Ayşe Gökkan’ın eylemine son vermesi için bu açıklamanın yaygınlaştırmasını sağlamak yerine 7 Kasım çağrısı daha güçlü bir irade ile dillendirildi? Hiç yoktan 4 Kasım ile 7 Kasım arasında geçen 3 günde ne oldu? 4 Kasım'da son verilmemesinin gerekçesi, 7 Kasım'da ne oldu da kendiliğinden ortadan kalktı? 

Halkın öfkesini ve tepkilerini yönetmek ile ilgili en büyük sorumluluğun hükümette olduğu açık ama barış sürecinin bir diğer aktörü olan BDP’nin de sorumluluğu yok mu? Altında mayınların olduğu bilinen, üstelik haritaların dahi artık bu mayınların yerlerine yönelik gerçek bilgiyi yansıtmadığı söylenen bir alana eylem çağrısı yapmak, üstelik de eylemin nihai hedefi gerçekleşmişken, süreci mayın tarlasına sokmak anlamına gelmiyor mu?

Belki şanstan, belki provokatörlerin gücünün yetmemesinden, belki sağduyudan, belki de tüm bunların tamamı nedeniyle 7 Kasım eyleminde Lice benzeri büyük bir olay yaşanmadı. Yaşanabilirdi de. Her durumda da sadece hükümet mi sorumlu olacaktı bu durumda da yapılandan? 

Abdullah Öcalan’la müzakerelerin yürütüldüğü şu dönemin taşıyıcı unsurlarından biri olan ve işi siyaset yapmak olan BDP’den yapması beklenen bu değil. Eğer barış sürecinin inşasından ve bu sürecin “Sırat köprüsü” üzerinde olduğundan bahsediyorsak, dengeyi bozacak tüm hareketlerden, tarihin bu döneminde yaşayanlar olarak hepimiz sorumluyuz. Kanaat önderleri, kitleleri sokağa dökebilecek güç sahipleri ve çözümün aktörleri ise hepimizden daha dikkatli olmak zorunda. Çünkü ucunda yaşam olan ve tüm kıymetini yaşama borçlu olan bir dönemdeyiz.  

Bir mayın patlasa ne olurdu?

Karşılıklı hataların damgasını vurduğu, Çözüm Sürecinde birbirine partnerlik eden her iki aktörün de başarısız siyasi iletişimine şahit olduğumuz bir olaydı “Sınırdaki Duvar Sorunu.”  Düşünün, bugün konuşacağımız bu mu olmalıydı?

Geçmişin yükünü sırtımızdan atmak gibi tarihi bir sürece öncülük etmek ile bu akla ziyan hataları yapmak arasında dramatik bir çelişki yok mu?

[email protected]