Medeniyet ve ‘egemen ağlar’

Prof. Dr. Mahmut Özer / Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü
2.09.2017

Günümüz dünyasında artık mücadeleler gerçek savaşların ötesinde ağırlıklı olarak yumuşak güç (soft power) kullanımı alanında gerçekleşmektedir. Modern dünyada yumuşak güç kullanımı bir seçenek değil zorunluluk haline gelmiştir. Ülkeler güçlerini kendilerine bağlı ağları devreye sokarak artırmakta, güç kullanma esnekliğine sahip olmaktadırlar.


Medeniyet ve ‘egemen ağlar’

Networklerden (ağlardan) oluşan bir dünyada yaşıyoruz. Mikro ölçekte ağlar olduğu gibi makro ölçekte de ağlar bulunmaktadır. Örneğin beyin bilgiyi işleyen sinir hücrelerinden oluşan karmaşık ağ yapılarına sahiptir. Benzer şekilde makro ölçekte kültür, sanat, bilim ve teknoloji dünyasının sahip olduğu ağlar yanında çokuluslu şirketlerin, medya ve iletişim teknolojilerinin de kendine has ağları bulunmaktadır. Çoğu zaman mikro ölçekteki ağ topolojileriyle makro ölçekteki ağ topolojileri benzerlikler göstermektedir.

Devletlerin de bir ağ gibi davranarak, sürekli yeni bağlantılar kurup diğer bazılarını iptal ettiği söylenebilir. Devletler bu anlamda dinamik bir yapıya sahiptirler. Devlet veya benzer bir yapının varlığını güçlendirmesi ve sürekli kılması ağ bağlantılarının sürekli güncellenmesiyle başarılabilmektedir. Günümüzde artık güç, ağlara dağıtılmış durumdadır. Ağların ortak davranmasıyla yeni ağlar oluşturulup güç artırımları yapılabilmektedir. Çok küçük ölçeklerden dünya ölçeğine kadar büyüyen ağlar farkına varmasak da hayatımızı derinden etkilemektedir.

Hangi ağın parçasıyız?

Gücün etkisi ülkeler ve hatta medeniyetler bazında ağ yapısıyla belirleniyor. Günlük hayatlarda temas edilen veya kullanılan nesnelerden hayatları çepeçevre kuşatan formlara kadar her şey bir şekilde bağlı olduğu ağın diliyle konuşmakta ve insanları hiç yalnız bırakmamaktadır. Güçlü ağların en önemli özelliği tüm bileşenlerinin ortak bir dile sahip olmasıdır. Böylece alt ağlarını kolayca harekete geçirebilmekte, dolayısıyla güçlü bir hareket esnekliğine sahip olabilmektedir. Hangi ağın hangi ağlarla bağlantılı olduğunu anlamak için konuştuğu dile bakmak yeterlidir. Ancak egemen ağlar, hayatın her alanına (uzun zamandır) sirayet etmek suretiyle bir meşruiyet alanı tesis ettikleri için dil farklılığını anlamak çoğu zaman zordur. Bu zorluk sıklıkla insanların maruz kaldıkları veya temas ettikleri ağların dilini kullanmaya ve zamanla sahiplenmeye başlamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü ağlar, çevreledikleri insanları sürekli dönüştürmekte, kendine ait yapmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla günümüzde işler artık eskisine göre çok daha karmaşık hal aldığı gibi süreçleri yönetebilmek de her geçen gün güçleşmektedir.

Makro ölçekte ağlar ülke sınırı kabul etmezler. Küreselleşen dünyada ağlar da küresel ölçeğe taşındı. Dâhili ve harici ayrımlar uzamsal sınırlar bağlamında anlamlarını yitiriyor. Çünkü artık mesele bir düğüm noktasının veya ağın hangi ülke sınırı içerisinde bulunduğu değil, hangi ağ ve ağlarla bağlantılı olduğu ile ilişkilidir. Davranışlar ağlar üzerinden okunabilirse; dâhili görünen ağ veya düğüm noktalarının şaşkınlıkla karşılanabilen davranışlarında artık şaşılacak bir durum olmadığı daha net anlaşılacaktır. Dolayısıyla ülke sınırlarınızdaki ağlar ne kadar kendi medeniyetinizin dilini konuşuyorsa o kadar medeniyetinizin dinamikliğinden bahsedilebilir. 

Küresel meydan okumalar

Ağlar sürekli yeni bağlantılarla genişler. Her alanda aynı dili konuşan en çok bağlantıya sahip alt ağlar (bilim, teknoloji, kültür, sanat, moda, marka, medya vs.) oluştururlar. Ancak her bir alanda kendisi gibi çok bağlantılı farklı dile sahip alt ağların oluşmasına imkân tanımazlar. Dolayısıyla ağlar dünyasında demokrasi işlemez. Her bir alana ait alt ağlar arasında kıyasıya mücadele söz konusudur. Ağlar, özellikle yeni bir dile sahip ağ oluşturma çabalarını kendi ağ dünyasına bir meydan okuma olarak değerlendirip saldırıya geçerler. Örneğin ülkemizde yaşanan milli süreç, bu bağlamda egemen ağ tarafından kendisine bir meydan okuma olarak değerlendirildiği için zorlu bir sürece dönüştürülmüş, bu süreçte ekonomiden kültüre, dış politikadan güvenlik meselelerine kadar birbirinden bağımsızmış gibi duran alt ağlar bazen eş zamanlı bazen faz farklı karşı saldırıya geçmişlerdir. Ayrık gibi duran her bir saldırı aslında birbiri ile bağlantılıdır. Bu gibi zor zamanlarda egemen ağlar ait oldukları medeniyet dilini gizleme gereği de duymazlar.

Diğer taraftan küresel iletişim altyapısının dijital hale gelmesi, kitlelerin süreçlere erişimini kolaylaştırmış ve ağlara katılımını da teşvik etmiştir. Kullanılan yaygın enstrümanların ortaklığı; kitlenin taleplerini, tüketimlerini ve davranış biçimlerini standartlaştırmaktadır. Böylece kitlelerin yönetilmesi de belki daha kolaylaşmaktadır. Dolayısıyla, yumuşak gücün çok çeşitli ağ yapıları üzerinden onlarca, yüzlerce enstrümanıyla kitlelerin temas yüzeyleri artırılmış; sonuç olarak bu temas yüzeyleri istenilen zamanda yumuşak gücün birer iletişim kanalı haline getirilmiştir. Bir zamanların okur-yazarlık seferberlikleri gibi dijital okuryazarlık ta bir şekilde modern zamanların etki yüzeylerinin artırılması durumudur. Böylece kitlelerin yönlendirilebilmesi artık daha kolaylıkla ve zor kullanılmadan yapılabilmektedir.

Yumuşak güç kullanımı

Dolayısıyla günümüz dünyasında artık mücadeleler gerçek savaşların ötesinde ağırlıklı olarak yumuşak güç (soft power) kullanımı alanında gerçekleşmektedir. Modern dünyada yumuşak güç kullanımı bir seçenek değil, bir zorunluluk haline gelmiştir. Yumuşak güç kullanımı hayatın tüm alanlarını kuşatmakta ve kitleleri sürüklemektedir. Yumuşak güç sadece ülkeler tarafından değil her türden organizasyon (ağlar) tarafından da aktif olarak kullanılır hale gelmiştir. Ülkeler güçlerini kendilerine bağlı diğer ağları devreye sokarak artırmakta, güç kullanma esnekliğine sahip olmaktadırlar.

Sonuç olarak, ağlar üzerinden çok çetin ağ mücadelelerinin gerçekleştiği bir zaman diliminde yaşıyoruz.  Öncelikle millet olarak neyle kuşatıldığımızı ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı idrak etmemiz gerekmektedir. Medeniyet inşası hayatın tüm alanlarında var olmayı gerektirir. Bu nedenle ülke olarak kendi ağ yapılarımızı gözden geçirmek, çeşitliliğini ve yayılımını artırmak, ve bütünleşikliğini sağlayarak güçlendirmek zorundayız. Yumuşak güç alanındaki mücadelemizi de tahkim etmek zorundayız. En önemlisi ortak yerli/milli bir dilin ağ yapımızın tüm alt bileşenlerinde inşa edilmesi gerekir ki bu hayatîdir. Aksi durum, ağ bileşenlerimizin ortak hareket edebilme kabiliyetini olumsuz etkileyecektir.

[email protected]