Medya kodları ve kollarıyla 15 Temmuz

Yrd. Doç. Dr. Sertaç Timur Demir / Gümüşhane Üniversitesi
15.07.2017

Radyolarından televizyon kanallarına, dergilerinden haber sitelerine, gazetelerinden dağıtım ağlarına FETÖ’nün tüm yerleşik medya organları 15 Temmuz’un zihinsel ve stratejik altyapısında kurucu işlev görmüştür. Bu nedenle ne FETÖ’yü ne de 15 Temmuz’u medya bağlamından kopararak anlamak mümkündür.


Medya kodları ve kollarıyla 15 Temmuz

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmış FETÖ mensuplarının 15 Temmuz Cuma gecesi gerçekleştirdiği kanlı kalkışma, darbeleriyle meşhur Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik dönüm noktalarından biri olarak kayıtlara geçmiştir. Dini tecrübeden siyasi düzene birçok konuda ezberleri bozan bu olay, yaklaşık yarım asırlık bir oluşumun şiddet, hırs ve kötülüğe evrilişini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Ve medya da bu örgütün seçilmiş hükümet ve liderine karşı giriştiği ölçüsüz ve hukuksuz iktidar savaşına, sonunda 15 Temmuz darbe girişimini belgelemiştir.  27 Mayıs’ta radyo frekanslarından yayılan bir konuşma metni olarak idrak edilen darbe söylemi, 12 Eylül’de görüntüde ve 28 Şubat’ta kurguda vücut bulmuştu. Oysa 15 Temmuz, yıllar öncesinden başlayarak akamete uğratıldığı saatlere ve hatta bugüne değin, tüm kodları ve kollarıyla medya politikalarına entegre edilmiştir. Başka bir ifadeyle, radyolarından televizyon kanallarına, dergilerinden haber sitelerine, gazetelerinden dağıtım ağlarına FETÖ’nün tüm yerleşik medya organları 15 Temmuz’un zihinsel ve stratejik altyapısında kurucu işlev görmüştür. Bu nedenle ne FETÖ’yü ne de 15 Temmuz’u medya bağlamından kopararak anlamak mümkündür.     

Darbe öncesi FETÖ medyası

Topluma dershanelerin kapatılmasıyla birlikte yansıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’yi devre dışı bırakmaya yönelik FETÖ merkezli tüm eylemlerde medya etkin görevler üstlenmiştir. Özellikle 2010 sonrası ülkede yaşanan tüm krizlerde FETÖ medyası ulusal ve uluslararası diğer birçok medya kuruluşlarıyla dirsek teması halinde olduğunu aşikar etmiştir. Gezi Şiddet Eylemleri’ni de bu sürece dahil ederek, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın savcılığa çağrılması, 17-25 Aralık operasyonları, birçok mahrem video ve yasadışı ses kayıtlarının ifşa edilmesi, MİT tırlarının durdurulması ve meşru iktidarın DEAŞ’la ilişkilendirilerek haber edilmesi gibi birçok FETÖ’cü planlama, medya dinamikleri üzerinden sistematik olarak yürütülmüştür. Böylece 15 Temmuz’da gerçekleştirilen darbe kalkışması sürecinde algı yönetimi örgüt motivasyonunu arttıracak şekilde tesis edilmiştir. Kayyuma atandığı güne kadar Kaynak Holding, Feza Gazetecilik, Samanyolu Yayın Grubu ve İpek Medya Grubu çatısı altında organize edilen FETÖ medyası, iletişim ve haberleşme teknolojilerini topyekun bir iktidar mücadelesi anlayışına kanalize etmiştir. 2000’lerin ilk yıllarında maneviyatçılığı öne çıkartan FETÖ medyası, 2005’ten sonra milliyetçiliği yücelten yapımlara ağırlık vermiş, nihayet 2010’larla birlikte tüm dikkat ve gücünü hükümet –daha doğrusu Erdoğan karşıtlığında yoğunlaştırmıştır. Her koşulda örgüt elebaşı Fetullah Gülen ile mensupları arasında bir tür harç görevi gören FETÖ medyası, Erdoğan hakkında üretilen “uzun”, “hırsız” ve “Firavun” gibi ifadelerin kitle jargonuna dahil olmasını sağlamıştır. Bunun karşısında Gülen ise bir bakıma evrensel kurtarıcı olarak sembolikleştirilmiştir. 2010 yılında kanlı Mavi Marmara Baskını üzerine öncesinden İsrail’den izin alınmamasını eleştiren Gülen, tam da bu tarihten başlayarak seçilmiş hükümeti devirmenin tüm gayri-meşru ve gayri-ahlaki yollarını sınamıştır. Yıllarca hoşgörüyü temsil etme iddiasının çok uzağında imalı tehditler, ithamlar ve beddualarıyla nefret dilini kullanmıştır. Bu dil, örgüt buluşmalarındaki beddua ayinlerine de ilham vermiştir.

Bu süreçte FETÖ medyası, Oslo görüşmeleri ve MİT tırları baskınında belirginleştiği gibi Cumhuriyet ve Birgün gibi kendileriyle karşıt addedilen ideolojilerin medya cenahlarıyla birlikte hareket etmiştir. Aynı zamanda Selahattin Demirtaş, Metin Feyzioğlu, Gürsel Tekin, Ömer Laçiner, Eser Karakaş, Yavuz Baydar, Enver Aysever, Cengiz Çandar, Ertuğrul Günay ve Nuray Mert gibi kimi seküler-Kemalist, kimi liberal ve kimi de sosyalist birçok karşıt karakter, darbe öncesi süreçte FETÖ medyasına dahil olmuş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ortak ötekiliği”nde birleşmişlerdir. Bu arada birçok farklı kalemin buluştuğu Taraf gazetesini, 15 Temmuz’a yakın dönemde örgütün en güçlü sesi olarak beliren Can Erzincan TV’yi ve kanalda program yapan Nazlı Ilıcak ve Altan kardeşleri unutmamak gerekir.

Gülen’in ilk kez giydiği haki renk cübbeyle yaptığı 21 Mart 2016 tarihli ve lanetlemelerle dolu propaganda konuşması, 15 Temmuz darbe girişiminin şifreleriyle doludur. Burada hükümeti zulümle itham eden Gülen, örgüt mensuplarını ise hükümeti hizaya getirecek ıslahçılar olarak nitelemiştir. Yalnızca bu değil; FETÖ medyasına sızan darbe göndermelerinin kalkışmadan yaklaşık bir buçuk yıl öncesinden başlayarak piyasaya sürüldüğü gözlemlenmiştir. Örneğin Akın İpek’in sahibi olduğu Kanaltürk televizyon kanalında Tarık Toros’un hazırladığı “Merkez Siyaset” adlı programı­n canlı yayınında Ekrem Dumanlı “Gider abi gider. Gitmek zorunda. Ya adam gibi gider veya gitmek zorunda kalır” sözlerini sarfetmiştir. 14 Haziran 2016’da, yani kalkışmadan yalnızca bir ay evvel, örgütün diğer medyatik karakterlerinden olan akademisyen Osman Özsoy da, “hizmet hareketi” olarak kavramsallaştırdığı örgütün mensuplarını güzel fakat yoğun günlerin beklediğini söylemiş ve eklemiştir: “Ben profesör olacağıma keşke albay olsaymışım mesela. Bu süreçte daha fazla katkım olurdu”.

Darbe göndermeleri

Can Erzincan TV’de yayınlanan programlar ve kliplerde de öngörülen darbe girişimine dair somut göndermeler izlenmiştir. Bu göndermeler en tuhaf ve en sübliminal dokusuyla “Sükûtun Çığlığı” adlı reklam dizisinde kendini göstermiştir. İlk kez 5 Ekim’de –yani darbe girişiminden tam dokuz ay on gün önce yayımlanmaya başlayan bu reklamlardan en dikkat çekeni, sonunda bir bebeğin güldüğü, öncesinde ise siren arkafonunda yıkık bir şehrin kuşbakışı gösterildiği yirmi saniyelik reklam olmuştur. Zaman gazetesinde, televizyon reklamlarında, billbordlarda ve hatta kırk katlı bir plazanın dış cephesinde yayımlanan “Zaman Kardeşlik Zamanı” ve “Bir İhtimal daha var” başlıklı afişler de asker postallarını işaret etmiştir. Sızıntı dergisinin Mart 2016 tarihli sayısında FETÖ yazarlarından Abdullah Aymaz, 12 Eylül darbesinden önce Gülen tarafından yazılmış “Nevbahar Mesajı”na atıfta bulunarak “36 sene sonra Yusuflara müjdeler olsun!” ifadesini kullanmıştır.  

Örgütün sosyal medya trollerinden Fuat Avni ve Emre Uslu da darbe tarihini çok önceden işaretlemiştir. Örneğin 2015 Eylül’ünde attığı tweet’te Uslu, hali hazırda firari bulunduğu Amerika’dan Türkiye’ye 2016 Temmuz’unda döneceğini söylemiş ve eklemiştir: “Ey havuz ve saray tetikçileri ne kadar çırpınırsanız çırpının bahar gelecek. Cemre düştü artık”. 13 Temmuz’da “Gör bak neler olacak” diyen Mustafa Ünal’dan sonra örgütün diğer bir sosyal medya trolü Tuncay Opçin de “Yatakta basıp, şafakta asacaklar” tweet’ini atmıştır. Hiçbir çekince ya da gizlilik içermeyen tüm bu mesajlar 15 Temmuz’un FETÖ tarafından önceden planlanmış ve özgüveni oldukça yüksek bir kalkışma olduğunu göstermiştir. Bu nedenle şayet 15 Temmuz’dan önce FETÖ medyası alınan hukuki kararlarla engellenmemiş olsaydı, kanlı kalkışmanın akamete uğratılması çok daha güç olabilirdi.  

O gece ve sonrası

Türkiye 15 Temmuz 2016 Gülenci darbe girişimiyle sarsıldı. Örgüt mensuplarının daha sonra ele geçirilen “Yurtta Sulh” başlıklı Whatsapp grubundaki yazışmalar hem yeni medyanın gücünü hem de FETÖ’nün hırs ve öfke dolu tarzını tescil etmiştir. Sosyal medyada yayılan asılsız fotoğraflarla askere şiddet uygulandığı imajını da yaymaya çalışan darbe destekçileri, TRT’de Tijen Karaş’a okutulan korsan bildiriyle de umutlanmıştır. Bu bildiri her ne kadar 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat’a tanıklık etmişlerin hafızasında travmatik bir etki yaratmışsa da, söz konusu kalkışmanın Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından değil; ordu içindeki FETÖ mensupları tarafından gerçekleştirildiğinin anlaşılması uzun sürmemiştir. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CNN Türk Ankara Temsilcisi Hande Fırat’la akıllı telefona entegre Face Time üzerinden yaptığı görüntülü görüşmenin ardından kalkışmanın seyri tümüyle değişmiştir. Bu görüşme, yalnızca 15 Temmuz için değil; habercilik açısından da tarihi bir olaydır.  

Neticede Erdoğan’ın direnmek için sokaklara davet ettiği halk bu davete icabet etmiş, direnmiş ve ellerindeki akıllı telefonlarla direnişi hem eş zamanlı paylaşmış hem de arşivleştirmiştir. Bu telefonlarla birer sokak –hatta savaş muhabirine dönüşen cesur halk, böylece kanlı eylemin mahiyetini de sansürsüz bir şekilde aktarmıştır. Birçok vatanseverin bir araya geldiği ve birbirini harekete geçirdiği sosyal medya da bu aktarımlar ve paylaşımlardan beslenmiştir. Whatsapp, Twitter, Facebook ve Instagram gibi yeni dijital mecralarda direnişi kolektifleştiren halk #MilletçeMeydanlardayız ve #DarbeyeHayır etiketleri etrafında buluşarak ortak bilinç ve duruşlarını pekiştirmiştir. Bu durum klasik haberleşme yöntemlerinden farklı olarak informatif, reaksiyonel ve işbirlikçi aksiyon geliştirmenin zeminini hazırlamıştır.

Birçok memleket sevdalısının şehit ve gazi olduğu, millet iradesini temsil eden meclisin bombalandığı, televizyon kanallarının basıldığı ve iletişim bazlı devlet kurumlarına saldırıldığı bu hain terörist darbe girişimi yine halkın üstün fedakarlığı ve azmi sayesinde engellenmiştir. Bunda hiç şüphesiz minarelerden yükselen ve direnişe şehitlik arzusu aşılayan salaların da yüreklendirici etkisi olmuştur. İşte bu arzu, üzerinde yaşadığımız medeniyetin kökleri ve tüm kesintilere rağmen derinlerdeki asli kodlarıdır. Bu yönüyle darbe, yalnızca medya stratejileri açısından analiz edilmesi gereken bir olayı değil; bu medeniyetin nereden geldiği ve gerçekte kim olduğunun hatıralarını yeniden canlandıran bir ruhtur. Medyada baş gösteren ve mücadelesinin de önemli ölçüde iletişim teknolojileri üzerinden yapıldığı 15 Temmuz’un böylesine diriltici bir ruh olarak yayılması ve gelecek nesillere layıkıyla aktarılması için medyanın üzerindeki sorumluluk bitmemiş, belki de yeni başlamıştır.         

[email protected]