Medyanın terörü, terörün medyası

M. MÜCAHİT KÜÇÜKYILMAZ / Yazar
12.09.2015

Modern dönemde medya ile terör arasındaki ilişki hem gazetecilik etiğinin, hem de mesleki pratiğin tartışma alanlarından biri oldu. Terörün yıldırma, dehşet salma işlevini görmesi için iletişim araçlarına ihtiyaç duyması; iletişim araçlarının da yayma, dağıtma işlevi nedeniyle bu iki kavram arasında riskli bir bağ oluştu.


Medyanın terörü, terörün medyası

Kitle iletişim araçları ve propaganda teknikleri sayesinde kamuoyunda etki alanı oluşturan terör örgütleri, bugün kendi yayın organlarına ilaveten kaotik sosyal medya ortamında, çoğu kez “kullanışlı aptallar” üzerinden nüfuz ve güç kazanıyor. Mesela IŞİD terör örgütünün yayın organı Dabık, Tayyip Erdoğan ile Barack Obama’yı hedef göstererek kapağa taşıdığında, BBC Türkçe sitesi bunu “IŞİD’in dergisinden Erdoğan ve Obamalı kapak” diye veriyor. Haberi oradan alan Türkiye’deki bazı siteler ise “IŞİD dergisi Erdoğan’ı kapak yaptı” başlığıyla hem terör örgütünün manipülasyonuna alet oluyor, hem de kendilerince Erdoğan ile IŞİD arasında irtibat bulunduğu algısı oluşturmaya çalışıyorlar.

BBC’nin “terörü”

Bakalım, terör haberlerinin özenli verilmesini savunan, ancak özellikle Türkçe servisinde son dönemde militan gazeteciliğin ince örneklerini veren BBC’nin terörle ilgili yayın ilkeleri nelermiş?

1. Ölüler saygıyla ele alınmalı, zorlayıcı nedenler olmadıkça görüntüleri yayınlanmamalıdır.

2. Yakın çekimden kaçınılmalıdır.

3. Kanlı sonuçlar üzerinde fazla

durulmamalıdır.

4. İnsan hayatına ve onun acı çekmesine değer verilmelidir.

5. Terör haberleri sorumlu bir şekilde verilmelidir; terörizmle ilgili rivayetlerin öldürücü olduğu unutulmamalıdır.

6. Ulusal güvenliği ilgilendiren konularda resmi sırlar yasası göz önünde

bulundurulmalıdır.

7. Teröristlerle mülakat, kamu çıkarı varsa yapılmalıdır, yapılmadan önce yayın politikası kontrolörüne

başvurulmalıdır.

8. Teröristlerin propaganda ve tanıtım amaçlı gösterilerine BBC alet

olmamalıdır.

9. Teröristlerin dili, basın mensubunun diliymiş gibi kullanılmamalıdır.

Anılan 9 ilke arasında, Türkiye’deki terör haberlerinde BBC Türkçe servisi dâhil, medya kuruluşlarınca ihlal edilmeyeni hemen hemen yok gibi. Özellikle 1, 5, 6, 7, 8 ve 9 numaralı ilkeler düzenli bir biçimde yok sayılıyor. Anlaşılan 8. madde BBC açısından sadece Britanya sınırları içerisinde ve İngiltere’nin çıkarları söz konusu olduğunda geçerli.

Kıblemizi kim çaldı?

Öte yandan, Kandil’e röportaja gidip doğaya saygı, sigara izmaritlerinin yere atılmaması, hijyenik helalar gibi PKK’yı dünya kamuoyunda meşrulaştırma girişimleri Can Dündar romantizminin hiç de masum olmayan yan etkileriyle açıklanacak şeyler değil elbette. Burada Gezi kalkışması ve Paralel operasyonundan sonuç alamayınca, ümidini PKK terörüne bağlayan bir aklın organizasyonu ve o yapı içerisinde aktör, figüran, taşeron olarak yer alan unsurlar bulunuyor.

Ulusal güvenliği ilgilendiren alanlarda devlet sırlarıyla ilgili hukukun dikkate alınması konusuna ise hiç girmeyelim. Zira MİT tırlarının aranması, görüntülerin yerli ve yabancı medyaya servis edilmesi, üstelik yardımların Türkiye tarafından IŞİD’e gönderildiği yalanının uluslararası dolaşıma sokulması ya da Dışişleri Bakanlığı’ndaki ortam dinlemesinin yayınlanması ve savunulması gibi vatana ihanet dosyasını kabartan cürümler var. Paralel medyanın “bunları bizim yaptığımızı ispat edin” argümanının ise, ipe sapa gelir tarafı yok, zira bu şüyuu vukuundan beter işleri kimin yaptığını bilmekten öte kimlerin savunduğunu bilmek bize yetiyor. Ayrıca daha evvelki vukuatları ve kendisine ait olsun olmasın Erdoğan ve Hükümet karşıtı her eylemi sahiplenmesi, Gülen grubunu olağan şüpheli ve üstlenici-yüklenici durumuna düşürüyor. Bu trajik hali en iyi herhalde şu fıkra anlatır: Hani iki kardeş varmış, sürekli köyde ufak tefek eşyalar çalarmış ya. Bir gün anneleri bunları köyün imamına götürmüş ve nasihat etmesini istemiş. İmam da çocuklara “Kıble nerede oğlum?” diye sorunca çocuklar birbirine bakmış. İmam soruyu tekrarlarken, çocuklardan büyük olan ağlayarak camiden fırlamış, küçüğü de ardından koşmuş. Yolda küçük çocuk diğerine, “Niye kaçıyorsun, ne oldu?” deyince büyüğü cevap vermiş: “Anlamıyorsun oğlum, bu kez durum ciddi, kıble kaybolmuş; bizden biliyorlar!”

Her silahın tetikçileri!

Evet, bu kez vatana ihanet söz konusu ve biz sizden biliyoruz. Çünkü Erdoğan düşmanlığından gözü kararmış halde Türkiye karşıtlığına savrulan cemaat medyası, bu uğurda işine yarayacağını düşündüğü her silahın tetikçisi olmaktan çekinmedi. Her ihalenin ucuz taşeronu olarak eylem üstlendi. Mesela, Dağlıca’da 16 askerin şehit edildiği haberi duyulduğunda eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da medya saldırısı başladı. Hürriyet’in web sayfası “400 vekil alınsaydı bunlar olmazdı” iddiasının altında kalıp haberi kaldırdıktan sonra cemaat medyası eylemi üstlenici konuma geçti. Hatta Hürriyet’i ve PKK’yı eleştiren twitter mesajları Meydan, Zaman gibi gazeteler tarafından “Ak nefret” başlığıyla haber yapıldı. Eskiden İslamcılar İsrail’i eleştirdiğinde Gülenciler İsrail’in gücünden, etkisinden söz ederek cevap verirlerdi. Şimdi sadece İsrail değil; PKK, DHKP-C, HDP veya Hürriyet, kısaca kimi eleştirsek karşımızda Gülen’in adamlarını buluyoruz.

Bu arada haberi kaldırdıktan sonra Cumhurbaşkanına ve kamuoyuna özür borcu bulunan Hürriyet, bu konuda adım atmak yerine suçlayıcı bir karşı açıklama yaptı. Oysa, ya haberin arkasında durması ya da kaldırdığı haberin itham ve mağdur ettiği taraflardan özür dilemesi gerekir. Çünkü yalanın yıldırım hızıyla yayıldığı bir medya ortamında, terörün hedefinde olan güvenlik güçleri ile ülkenin yöneticileri aynı anda saldırıya uğruyor. Böylece medyanın terörü, terörün medyası eliyle gerçekleştiriliyor.

Tekrar bizim sol, liberal ve paralel medyanın pek sevdiği İngiltere’ye ve BBC’ye dönelim. 2005’te Londra’da gerçekleştirilen terör saldırısının ardından, İngiliz medya yöneticileri muhabirlerini “izleyicinin duygularıyla oynamamaları ve olayları sansasyonel biçimde aktarmamaları” konusunda uyarmıştı. Aynı şekilde İngiliz yayıncılar, herhangi bir biçimde suça teşvik eden ya da cesaretlendiren unsurlara yayınlarında yer vermeme konusunda ortak karar almışlardı. BBC tarafından hazırlanan “Yayın İlkeleri: Savaş, Terör ve Acil Durumlar” (Editorial Guideline: ‘War, Terror and Emergency’) başlıklı metin, gazetecinin savaş, terör olayları ve doğal afetler gibi durumlarda nasıl davranması gerektiğini ortaya koymuş ve bu ilkeler İngiliz medyası tarafından benimsenmişti.

Söz konusu metne göre:

1.            Haberci, olayla ilgili edindiği tüm bilgileri güvenlik güçleriyle paylaşmak zorundadır.

2.            Bir terör saldırısı söz konusu olduğunda muhabir haberi hazırlarken; editörlerine ve yöneticilerine danışmak, onlardan onay almak zorundadır.

3.            Haberin “tonu”, en az güvenilirliği kadar önemlidir. Kamuoyunda oluşan duygu yoğunluğu, korku ve panik havası nedeniyle habercinin, konuyu ele alırken “hassas” davranması gerekir.

Öznesiz cümleler edilgen yüklemler

Yukarıdaki metni ve benzerlerini yurt dışında üretildikçe hayranlıkla alkışlayanlar, herhalde bugün yukarıdaki maddeler, hele ki 1 ve 2 Türkiye’de uygulanmaya kalksa, dünyayı ayağa kaldırırlar. Bu topraklara terörü ihraç edenler, onunla birlikte bir medya düzenini de standart pakete dâhil etmiş anlaşılan. Eli silahlı, yüzü maskeli eylemciler belediye araçları ile hendek kazıp kurtarılmış sokaklar oluştururken, bundan böyle onları devrimci, özgürlük savaşçısı diye selamlayan sadece şiddetperver Türk solu değil. Doğan Grubu ve paralel medya da gizleyemediği bir kinle siyasal iktidara saldırırken, Gezi ve 17 Aralık darbe girişimlerinde alınamayan neticeyi 1 Kasım seçimleri sürecinde elde etmek istiyorlar. Bu öyle ahlaksız bir savaş ki, barışı anlamsız ve değersiz bir kavrama çevirip ağızlarında sakız edenler, PKK’nın cinayetlerini öznesiz cümleler ve edilgen yüklemlerle veren medyada kutsanıyor. Kimsenin aklında yokken yerli ve milli bir proje olarak çözüm sürecini başlatanlar ise terör destekçisi ilan ediliyor.

Bu topraklarda yetişmediği belli adamlar, yine bu topraklarda üretilmediği belli projelerle Abdülhamid Han, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan’a yaptıkları itibarsızlaştırma, yalnızlaştırma ve imha ameliyesini Tayyip Erdoğan için de uygulamayı deniyorlar. Bu yolda artık gelenekselleşmiş silahları ise medya terörü... Ürettikleri terör, gücünü bizzat kendi medyasından alıyor; yani kendine ait medyası olan ve belki de tarihin en büyük medya desteğine sahip terör örgütüyle karşı karşıyayız.

Öyle olmasaydı, biz, Dağlıca saldırısı yaşandığı akşam şehitlerimiz için gönülden ve derin bir hüzün hissedip Fatiha okumak yerine, Erdoğan’ın söylemediği ifadeleri tartışmakla zaman öldürür müydük?

[email protected]