Menderes istifa bile etse o darbe yapılacaktı

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu / Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi
8.01.2021

CHP'ye 27 yıllık tek parti döneminde demokratik bir seçime gitmediği halde darbe yapmayan, 10 yılda iki kez seçime gitmiş ve üçüncüsünü bir yıl sonra yapacak olan DP'ye darbe yapanlar aynı güçlerdir. Eğer Adnan Menderes'in Eskişehir'de mikrofon kablosu kesilmemiş olsaydı ve o gün istifa etseydi dahi devrilip idam edilecekti. 27 Mayıs Darbesi, Türkiye'deki tüm darbelerin anası olsa da bu, sadece ülkemizde değil başta Ortadoğu olmak üzere dünyadaki emperyalist güçlerin hegemonyalarını sürdürme yollarından sadece biridir. Çünkü Suriye, Mısır, İranve Irak'ta da benzeri darbeler bu tarihten hemen önce ve sonra defalarca olmuştur.


Menderes istifa bile etse o darbe yapılacaktı

1950 yılından itibaren İran, Irak, Suriye, Mısır ve tüm Ortadoğu’da, Rusya, İngiltere ve ABD tarafından İsrail ve petrol için darbeler yapılmıştır. Hem Rusların sıcak sulara inmesinin önünde bir engel hem de Ortadoğu’ya Batı için açılan güvenli bir kapı ve stratejik boğazlara sahip olan Türkiye ise; Rusya, ABD ve hâlâ Ortadoğu’ya hâkim İngiltere için asla vazgeçilemez bir ülkeydi. Savaşın bitmesinden birkaç gün önce Batı kampına dâhil olan Türkiye, göstermelik de olsa çok partili siyasal hayata geçmişti ve NATO’ya üye olmaya çalışmaktaydı. Rusya’nın Boğazlara yüklenmesi ve Kore Savaşı, Türkiye’nin NATO’ya alınmasına yardımcı olmuşsa da Batı’nın Türkiye’ye biçtiği rol, Türkiye’nin NATO’nun güney kanadını koruması, bir tarım ve işçi ülkesi olarak Batı’ya payanda olarak destek vermesiydi.

Öğrenci olayları

14 Mayıs 1950 yılından itibaren iktidara gelen Demokrat Parti, “Büyük ve Güçlü Türkiye” idealine bağlı, Batılı ama yeri gelirse Rusya’yı bile kullanacak kadar pragmatist bir iktidardı. Darbe süreci esasen DP iktidara geldiği andan itibaren başlamıştı. 6/7 Eylül olayları, 9 subay olay ve 555 K gibi olaylar, darbenin ayak sesleri olmasına rağmen Menderes’i uyandıramamıştı. Öğrenciler, İstanbul olaylarının ardından “555K” koduyla, 5 Mayıs’ta saat 5’te Kızılay Meydanı’nda toplandı. Adnan Menderes, kendisine karşı eylem yapılan yere giderek, eylemcilerin arasına girdi. O sırada bir genç Menderes’in boğazını sıktı. “Ne istiyorsun?” diye sorduğu gençten “Hürriyet istiyorum.” cevabını alan Menderes, “Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?” ifadelerini kullandı.

Tıpkı bugün Boğaziçi’ndeki protestoda tutuklanan 17 kişiden 15’nin DHKPC ve CHP il teşkilatının, CHP il başkanı C. Kaftancıoğlu gibi, desteği gibi o gün de CHP gençlik örgütleri süreci yönetmiştir. Bu dönemde yaşanan olayları anlatan başlıca kaynaklarda şu konular anlatılmaktadır:

İstanbul’da bulunan 63 öğrenci yurdundan 43 tanesi öğrenciler tarafından idareye sezdirilmeden dolaşılmış ve ertesi gün yapılması düşünülen mitinge öğrencileri davet etmişlerdi. O dönemin CHP Beyazıt İlçe Başkanı olan ve sonrasında XIII., XIV., XV. ve XVI. dönemlerde CHP’den milletvekili olarak meclise giren gazeteci Orhan Birgit, daha sonra verdiği bir röportajında, öğrenci olaylarını bizzat kendisinin organize ettiğini kabul ederek; “(…) Ben Beyazıt İlçe Başkanı’yım. Öğrenciler, (Nurettin Sözen falan da vardı içlerinde) başka bir takım arkadaşlar geldiler. Yardım istediler. ‘Ne yapabiliriz?’ diye sordular. Bizim yaptığımız şu, öğrenciler üniversite bahçesinde oturup direnç gösterecekler, miting yapacaklar…

İstanbul Üniversitesi’nde patlak veren olayların görgü tanıklarından olan Ali Fuat Başgil’de; “Polislerle askerlerin birbirine karıştığı güvenlik güçleri, ana giriş kapısı önünde ve Atatürk heykeli etrafında vaziyet almışlardı. Gösterici kitlesinden kopanlar gruplar halinde heykele doğru kaçıyor, polisler de onların arasından elebaşları yakalamaya çalışıyordu. Bu elebaşların çoğunluğunu CHP örgütlerinin elemanları oluşturuyordu”.

Basının rolü

İstanbul Beyazıt Meydanı’nda üniversite öğrencilerinin bir eylemi sırasında orman fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polis kurşunuyla hayatını kaybetti. Yaşanan bu hadiseden sonra basında doğruluğu kanıtlanamayan haberlere yer verildi. Menderes’in “öğrencileri toplatarak kıyma makinelerinden geçirdiği, cesetlerini asfalta karıştırdığı” iddiaları, kamuoyunda tepkiyle karşılandı ancak bu iddiaların gerçek olmadığı, 1960 askeri darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi’nin bu öğrencilerin tespiti için açtığı araştırma komisyonuna hiçbir ailenin başvurmamasıyla ortaya çıktı. Darbecilerden Makaryos kod adlı Faruk Güventürk, bizzat Milli Savunma Bakanı Şemmi Ergin’e, “Gel başımıza”, diyerek darbeciliği teklif edecek kadar cüretkâr olmasına rağmen, Bakan onu tutuklayacağına, “Ben basit bir kasaba avukatıyım ancak buna müsait değilim. İsterseniz darbe yapın” diyerek istifa etmiştir. Samet Kuşçu ise 9 subay olayını şikâyet etmesine rağmen, Bayar’ın, “ 115 gün Makaryos kodlu darbeciyi yatırmasına ve ısrarla sonuna kadar araştırın” talimatına rağmen, Kuşçu 2 yıl tutuklanmış ve sonradan darbenin çekirdek kadrosunu oluşturan 9 subay serbest bırakılmıştır.

27 Mayıs 1960 bir iktidarın değil bir ülkenin 6 yılda hazırlanan darbesi, gece 03:10’da olmuş ve İnönü’nün uyandırma zilini bekler gibi, “ha demek oldu” olmuştur. 10 yıllık iktidar 39 kişilik bir cunta tarafından 4 saatte bitmişti. Asıl darbenin yıktığı Ordu’nun hiyerarşik düzeni yıkılmış ve Generaller, Albayların emrinde olmuştur. Darbenin lideri Cemal Gürsel sadece bir şapkaydı ve o da Albay Cemal Madanoğlu ve CHP lideri İsmet İnönü’nün ağzına bakıyordu. Türkiye’de meşru bir hükümete karşı darbe, ancak Mısır-Osmanlı savaşından beri (Balta Limanı-1838), Türkiye’de etkinliği artarak devam eden İngiltere ve ABD başta olmak üzere küresel şirketler gibi dış güçlerin kontrolü ve izni dâhilinde olabilir. Burada İngiltere ve ABD’yi de kendi içinde görünen ve görünmeyen, iki devlet olarak bilmemiz gerekir. Çünkü meşru ve yasal Başbakan Adnan Menderes’in idamını engelleyemeyen bir ABD Başkanı John F. Kennedy bile bu dönemde, ülkesinde faili hâlâ meçhul suikasta uğrarken, darbenin kudretli albayı ve ABD’de 1,5 yıl eğitim alan Alpaslan Türkeş’i de darbe lideri Albay Cemal Madanoğlu’nun infazından kurtaran, CIA Ankara İstasyonudur. Bu durum ABD içindeki iki ayrı gücü, bugün olduğu gibi o zamanda da olduğunu göstermektedir. ABD veya İngiltere isteseydi, Menderes’in idamını rahatlıkla durdurabilirdi. Dönemin İngiltere Büyükelçisinin (Bernard Borrows/1958-62) raporlarına bakıldığında, İngiltere’nin darbeden 38 gün önce darbe olacağını kesin olarak bildiği, hatta darbe anını ve tankların yönünü Menderes’ten önce bildiği görülmektedir.

27 Mayıs darbe bildirisini tok sesiyle okuyan, Alpaslan Türkeş’i radyo evine bizzat ABD özel kuvvetlerinden, terör ve iç savaş uzmanı, sivil görünümlü ajan Fred Haynes götürmüştür. ABD, New York Times gazetesinde ise, “Menderes’in artan baskısı”, “Ordu rahatsız”, “bindirilmiş kalabalıklar” “zinde kuvvetler” ve “iç karışıklık” diye manşetlere taşıdığı görülmektedir. Darbeden iki gün sonra İngiltere’nin ve üç gün sonra ABD’nin tanıdığı, jön Türklerin son versiyonu 38 kişilik cunta, NATO ve CENTO’ya mankurtluğunu belirtirken, bürokrasi, ordu ve polis teşkilatında yönetici kesimin neredeyse tamamının tasfiye edildikleri görülmektedir. Çünkü, 27 Mayıs darbesinden sonra (290 general’den) 235 general ve amiral, 7 bin albay, yarbay ve binbaşı rütbesindeki subay ordudan tasfiye edilmişti. ABD Büyükelçisi Warren’in 11 Ağustos 1960 tarihli raporuna göre, emekliye sevk edilen subaylar, generallerin yüzde 90’ı, albayların yüzde 55’i, yarbayların yüzde 40’ı, binbaşıların da yüzde 5’ydi. Emekli İnkılâp Subayları (EMİNSU) olarak bilinen bu tasfiye hareketinin finansmanı, ABD tarafından karşılanmıştır. Darbecilerden en az 16 kişi ABD’de psikolojik harp eğitimi almış ve kadim TSK’nın genetik yapısı, NATO eğitimi almış subaylarla değiştirilmiştir. Rahmetli yüksek lisans hocam da olan Mahir Kaynak, 1960 darbesinin İngiltere, tarafından yaptırıldığını söylerdi. Tıpkı Hüseyin Avni Paşa gibi katıksız bir İngiliz aşığı olan Albay Cemal Madanoğlu Cuntasını, 25 yıl sonra ve hâlâ yaşayan, İngiltere Kraliçesi Elizabeth, askeri darbeden sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk yabancı devlet başkanı Tahran’a giderken (6 Mart 1961) Esenboğa’da ziyaret etmişti. Çünkü Türkiye, Ortadoğu hâkimiyeti için asla kendi hâline bırakılamayacak kadar jeostratejik bir öneme sahiptir. Mantıkları şuydu: “Türkiye, ya yeni bir Osmanlı olur ya da elimizin altında bir kuzu olur.”

Darbecilere 10 milyon dolar

ABD’nin bu darbeden sonra IMF çalışanı Kemal Kurdaş’ı, Cuntaya Maliye bakanı yapıp, acilen 6-7-1960: 1 milyar lira, 4-8- 1960: 34 milyon dolar, 12-01-1961: 43 milyon dolar verdiği görülmektedir. Menderes’e ancak 30 milyon dolar veren ABD, Cuntaya tam 10 katını derhâl vermiştir. Bu arada, Rusya’yı kızdırmamak için Menderes’in istemediği nükleer başlıklı füzeler Türkiye’ye gelmiş, Merkez Bankasının altınları kaybolmuş aynı anda ve miktarda FED’de altın artışı olmuştur. Dönemin CIA hatıraları olarak bilinen, “The Inside Strory of CIA” adlı kitapta bir ABD’li general şöyle der: “1960 Nisan’da İstanbul’a geldim. 15 gün Hilton’da kaldım. 10 milyon dolar darbecilere dağıttım ve Türkiye’yi terk ettim.” Benzeri süreci komşu ülkelerin de yaşadığı görülmektedir: Örneğin, Irak’ta Türkiye’yle birleşmek yanlısı ve Osmanlı hanedanı mensubu bir hanımla evlenmek üzere olan genç Kral Faysal ve son Osmanlı evladı olan Nuri Said Paşa, tüm aile fertleriyle birlikte, Madanoğlu’nun Irak versiyonu bir Cuntacı tarafından feci bir şekilde öldürülmüştür.

Bu dönemde Irak, Libya, Suriye, İran ve Pakistan dâhil Ortadoğu’daki iktidarlar ABD ve İngiltere tarafından devrilmiştir. Kıbrıs Fatih’i Zorlu, IMF’ye rest çeken yiğit Tatar evladı, Hasan Polatkan da bu yüzden idam edilmiştir. Adnan Menderes, “Büyük Türkiye, Zorlu Ortadoğu, Polatkan ise IMF’ye hayır dediği için İngiltere ve ABD idam edilmişlerdir. Onları, Yaslıada’ya tıkayan kuvvet bunlardı.

Kısaca, 27 Mayıs Darbesi, Türkiye’deki tüm darbelerin anası olsa da bu, sadece ülkemizde değil başta Ortadoğu olmak üzere dünyadaki emperyalist güçlerin hegemonyalarını sürdürme yollarından sadece biridir. Çünkü Suriye, Mısır, İran ve Irak’ta da benzeri darbeler bu tarihten hemen önce ve sonra defalarca olmuştur. Hatta şöyle denilebilir: CHP’ye 27 yıllık tek parti döneminde demokratik bir seçim yapmadığı halde, darbe yapılmadığı halde 10 yılda iki seçim yapan ve üçüncüsünü bir yıl sonra yapacak olan DP’ye darbe yapanlar aynı güçlerdir. Eğer Adnan Menderes’in Eskişehir’de mikrofon kablosu kesilmemiş olsaydı ve o gün istifa etseydi dahi, devrilip idam edilecekti. Çünkü o kendini ve ülkesini büyük görüyordu. Çünkü darbe öncesi ve sonraki çalışmalar bunu ispatlıyor. Darbenin de hiçbir sebebi yoktu.

[email protected]