Menderes’in idamı sizi ebediyete kadar takip edecek!

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu / Gaziantep Üniversitesi
15.09.2019

Zaman, Adnan Menderes’i idamından önceki son sözlerinde haklı çıkaracaktı ve asıl idam olanın Menderes değil İnönü olduğunu gösterecekti: “Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığımız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme karar-i metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?”


Menderes’in idamı sizi ebediyete kadar takip edecek!

Ülkemiz, 1945 yılında çok partili siyasal hayata dördüncü kez, özellikle dış güçlerin ve iç ekonomik şartların yönlendirmesiyle adımını atmıştır. İlki, 1912 yılında İttihat ve Terraki Fırkası’nın sopalı seçimleri iken; ikincisi onun devamı olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (CHF) Şeyh Said isyanını bahane ederek, Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1925-TpCF); üçüncüsü ise bundan daha trajikomik olarak 99 günlük ömrüyle, bizzat Atatürk’ün emriyle açılıp kapatılan uzaktan kumandalı (muvazaalı) Serbest Cumhuriyet Fırkası’dır (1930-SCF). Dördüncüsü ise yine aynı niyetle yapılan 1946 seçimleri.  

SCF’nin kapatılma gerekçesi olarak Menemen olayı gösterilir. Oysa Menemen olayı, SCF’nin kapatılmasından dört hafta sonra sahneye konulmuştur. 

 “Açık oy, gizli sayım ve sayımdan sonra seçim sonuçlarının derhal yakılması” dünya demokrasi tarihinin yüz karalarındandır. Bunu anlamak için dönemin CHP liderinin neden ve nasıl çok partili bir hayat istediğini hatırlamamız gerekir. Yoksa İnönü’nün iktidarı canı pahasına sevdiğinden hiç şüphe yoktur. Rahmetli Menderes, onda “iktidar hastalığı” olduğunu söylerdi. 

Burada (1946) CHP lideri İsmet İnönü’nün temel amacı, majestelerin kontrolünde olacak bir muvazaalı partiler sistemini kurmaktı. Tıpkı, 1930 yılındaki Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi kurulacak sistem, halkın gazını alıp barajların kapaklarından fazla suları boşaltacak ve böylece Türkiye, BM’nin hür bir üyesi olarak demokratik ülkeler grubunda yer alacaktı. Bu girişimin temel amacı CHP’yi sonsuza dek Türkiye’nin başında tutmaktı.  

Darbeyi hazırlayan yalanlar  

Ancak Adnan Menderes, Celal Bayar ve basiretli Türkiye halkı bu oyunu, aynı ustalıkla 

14 Mayıs 1950 yılı akşamına kadar oynamıştır. Öyle ki halk, CHP’yi bundan dört ay sonra muhalefetten de tasfiye edecekti.  

Bu süreçten sonra İnönü, Basın+Ordu+Üniversite ve sırça köşklerde oturan bir “Zinde Kuvvetler” cephesi kurmuştur. Amaç, ne pahasına olursa olsun iktidarı “Hasso ve Mammolar”dan geri almaktı. Çünkü onların ağzı çorba kokmaktaydı ve uzaya giden Türkiye’nin uydularını taşlıyorlardı! Peki ya daha DP iktidarının ikinci gününde darbe girişiminde bulunan ve 6/7 Eylül olaylarında sessiz kalan ordudaki cuntalara ne demeli. DP’nin 1957 seçimlerini kazanması üzerine, Batı destekli cuntaların darbe hazırlıkları en üst seviyeye çıkmaya başlamış ve 24 Aralık 1957’de bir komite adına Faruk Güventürk isimli bir cuntacı, Milli  Savunma  Bakanı Şemi  Ergin’le darbe konusunu görüşmüş ve onu kendi saflarına liderlik için çekmeye bile çalışmıştı.  

Samet Kuşçu adlı bir subay Ocak 1958’de darbe oluşumunu bizzat Menderes’e ihbar etmiştir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın geniş bir soruşturma isteğine ordu, “Hayır” demiştir. Tarihe Dokuz Subay Olayı olarak geçen bu olay sonrasında askeri mahkemede ‘ihtilal hazırlamak’ suçlamasıyla yargılanan  bu subaylar, altı ay sonra beraat ederken, ihbarda bulunan  Samet  Kuşçu ise iki yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.  

1959 yılı, Demokrat Parti’yi yıpratacak ve sonunu hazırlayacak İstanbul Topkapı, Çanakkale, Geyiklide ve Kayseri’de olaylara sahne olur. Buna karşılık olarak 12 Nisan 1960 günü DP grubunun yayımladığı bildiri, CHP’yi “silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla”, bir kısım basını da bunu yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemekle suçlar. Buna önlem olarak süresi ve yetkisi belirli yani üç ayda işini bitirecek bir Tahkikat Komisyonu’nun kurulması olur. 

18 Nisan’da Demokrat Parti’nin önergesi TBMM’de kabul edildi.  

Darbenin işaret fişeği 

İnönü o gün TBMM’de yaptığı konuşmada şöyle der: “… Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam. Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır…” diyerek, 1960 askerî darbesine işaret fişeği attığı görülmektedir.

27 Nisan günü yani İhtilal’dan tam bir ay önce profesörler, Güney Kore darbesini örnek göstererek üniversite öğrencilerini kışkırtıyorlardı. Öğrenciler, yurt yurt dolaştırılıp, “Yarın sabah yedide üniversite bahçesinde” diye 555K’nın ilk provasını uygulayacaktı. Aynı gençlerin, asla ispatlanma gereği dahi duyulmadan, kıyma makinelerine atıldığı ve cesetlerinin asfalta katıldığı basın tarafından her gün yazılacaktı. Bu süreçten sonra da 27 Mayıs 1960 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde CHP ve İsmet İnönü ile işbirliği halindeki bir cunta darbe yapmıştır. Ancak asıl darbenin TSK’ya vurulduğunu bilmek gerekir. Çünkü 27 Mayıs darbesinden sonra (290 general’den) 275 general ve amiral, 7.000 albay, yarbay ve binbaşı rütbesindeki subay ordudan tasfiye edilmişti. ABD Büyükelçisi Warren’in 11 Ağustos 1960 tarihli raporuna göre, emekliye sevk edilen subaylar, generallerin yüzde 90’ı, albayların yüzde 55’i, yarbayların yüzde 40’ı, binbaşıların da yüzde 5’ydi. İnkılâp Subayları (EMİNSU) olarak bilinen bu tasfiye hareketinin finansmanı tamamen ABD’den temin edilmişti.  

‘Sizi buraya tıkan kuvvet...’ 

15 yargıç ve 9 savcıdan oluşan Yassıada duruşmaları, o güne kadar kimsenin adını pek duymadığı, Yargıtay üyesi Salim Başol başkanlığında 14 Ekim 1960 yılında başlamıştır. Bugün için Başol’un adı, hukukun katli olarak tarihe geçen 592 sanık ve 19 ayrı davadan yargılamalar sonunda idam, müebbet ve ağır hapis cezalarıyla tarihe geçmişse de, Başol’un en iyi sözü “Sizleri buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor” olmuştur.  

39 kişilik 27 Mayıs cuntasının resmi teşkilatı olan Millî Birlik Komitesi’nin emriyle 15 idam sayısız müebbet ve ağır cezalara çarptırılan DP’lilerden Bayar, yaş haddinden idamdan kurtulurken Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edilmiştir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve çok sayıda DP bakanı ve milletvekilleri Kayseri cezaevinde tutulmuş ve Yassıada mahkemesinde aylarca yargılanmışlardır. Bunlardan bazıları intihar etmiş bazıları ise acımasız şartlara dayanamayarak kısa sürede hayatını kaybetmiştir. 

Cem Eroğul’a göre İnönü, Menderes’i şöyle yıkmıştır: Tahrik edip, çileden çıkartmak, çileden çıkarıp hata işletmek, hataları amansızca yüzüne vurarak daha çok çileden çıkarıp, daha çok hata işletmek… ta ki hatalarının içinde boğulana kadar. 

Tarih İnönü’yü mahkum etti 

Ancak zaman, Adnan Menderes’i idamından önceki son sözlerinde haklı çıkaracaktı ve asıl idam olanın Menderes değil İnönü olduğunu gösterecektir: 

“Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığımız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme karar-i metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine de 1950’de kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama simdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes’in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.  

Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.” 

[email protected]