Mesele üç beş cam değil yoksa siz hala anlamadınız mı?

Muhammed Berdibek / Yazar
3.10.2015

Hürriyet gazetesine göre yalan haberle Cumhurbaşkanı hakkında olumsuz algı oluşturmak sorun değil. Tepkileri görünce hemen medya ve ifade özgürlüğü denen kutsal bir alana sığındılar. Kutsal alanının itibarını korumak için de basına saldırı tezviratıyla dış dünyaya mütemadiyen yanlış bilgilendirmede bulundular.


Mesele üç beş cam değil yoksa siz hala anlamadınız mı?

Hep merak etmişimdir, ifade özgürlüğünün sınırı nedir veya bu sınırı kimler belirler diye. Peki, bu ifade özgürlüğü neden sadece hep birilerinin ihtiyaçlarını karşılar? Mesela Hürriyet Gazetesi neden medya ve ifade özgürlüğünün kutsallığına bu kadar sığınır? Ya da niçin başkasının dokunulmazlık alanına bu kadar saldıran bir gazete, sürekli olarak kendi dokunulmazlık alanından bahsedip durur? Belli ki sorular zihinleri fazlasıyla meşgul ediyor...

Dağlıca saldırısının hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir televizyon kanalında şöyle diyordu: “400 hedefini gösterme, aslında yeni bir anayasanın inşası noktasında, böyle bir hedefi hangi parti alırsa alsın, yeni anayasayı kurabilirsin ve bu yeni anayasayla birlikte de Türkiye’de atmak istediğimiz ‘Yeni Türkiye’ adımını rahatlıkla atabilelim. Buna yönelik bir hedeftir bu. Buna yönelik hedefin yanında şunu da görmek lazım; Parlamento’ya girme gayreti içerisinde olanların Parlamento’ya 80 milletvekili ile girdikleri halde, Parlamento’da daha zayıf oldukları döneme kıyasla yaptıkları tahribatı ne ile izah edeceğiz? Biliyorsunuz 6-7 Ekim olaylarını yaşadık, ardından, bir Suruç olayını yaşadık, Diyarbakır olayını yaşadık. Burada başka bir yere fatura kesmenin bir anlamı yok. Bunlar hep bir dayanışmanın, bir yardımlaşmanın neticesinde ülkemizde bir terör belasının estirilmesinden başka bir şey değildi. Terörü estirmek suretiyle buradan rant elde ediyorlar. Yaptıkları şey hep bu... Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya bir anayasayı inşa edebilecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı durum bugün çok daha farklı olurdu. Her şeyden önce bir yeni Türkiye hareketini, adımını atmak için böyle bir şey çok çok önemliydi.”

Algı operasyonu!

Söylem ortada... Konuşma ortada... Dağlıca saldırısının hemen sonrasında gelen 16 şehit haberine istinaden atılmış Hürriyet twiti de şu şekilde: “400 vekil alınsaydı bunlar olmazdı.” Her yönüyle tahrik ve algı operasyonu içeren bu twitin ardından “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçundan re’sen soruşturma başlatıldı. Ayrıca söz konusu twitin ardından Hürriyet gazetesini protesto etmek için bir grup insan toplanmıştı. Toplananlar arasında Ak Parti Gençlik Kolları Başkanı Abdurrahim Boynukalın ve Ak Partili gençler de bulunuyordu. Protesto birkaç camın kırılması dışında oldukça sorunsuz geçmişti; ama hem Hürriyet gazetesi hem de Sedat Ergin bu durumdan oldukça tedirgin olmuştu. Nihayetinde o, dokunulamaz Türklerin gazetesiydi. Birileri bu dokunulmazlık zırhını delmiş ve demokratik usullerce protestoda bulunmuştu. Elbette bu durum Hürriyet gazetesinin pek hoşuna gitmedi. Gazete, hemen medya ve ifade özgürlüğü denen kutsal bir alana sığındı. Kutsal alanının itibarını korumak için de dış dünyaya mütemadiyen bilgilendirmede bulundu. Ayrıca bu durum, onlara göre sorunlu bir davranış değildi. Gazete, Türk hukukçulara algı operasyonu yaptıklarını şu şekilde açıklatıyor, bunun cezai bir karşılığı olmadığını söylüyordu: “Algı operasyonu yapmak gibi bir suç olmaz. Bu şekilde bir suç, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yoktur. Olmayan bir suçtan ötürü de soruşturma yapılamaz.” Öyleyse bundan daha güzel bir haber olamazdı. Ancak bu aynı zamanda Hürriyet gazetesine yönelik yapılan algı operasyonlarının da sakıncalı olmadığını gösteriyordu.

Bunun üzerine Sedat Ergin bu konuyla ilgili olarak şöyle bir açıklamada bulundu: “Hürriyet.com.tr’de verilişini rahatsız etmiş olunabilir. Burada bir kasıtlı bir hata var mı inceliyoruz ve gerekirse bir özeleştiriden kaçınmayız. Geçmişteki hatalarımızla yüzleşmekten kaçınmayız. Velev ki hata yaptık. Yapılan bir hata yaşlı sopalı bir saldırıyı oluşturamaz. Biz kendi içimizde bunu değerlendireceğiz.” Hani neresinden tutarsak elimizde kalır diye bir deyim var ya işte bu cümleler de aynı öyle. Hani biz de camların kırılmasını istemiyorduk da camlar kırılıverdi. Bunu neden demokratik bir eylemin içindeki bir hata olarak kabul etmiyorsun demezler mi Sedat Ergin.

İbretlik açıklama

Ergin’in sonrasında söylediği cümleler daha ibretlik: “Biz hata yapmış olabiliriz ve bununla da yüzleşebiliriz ama bu saldırıyı gerçekleştirenler ve iktidar partisinin de şiddetle arasına mesafe koyduğunu görmek istiyoruz.” Şiddetle arasına mesafe koyması gereken bir partiyi (HDP) her yönüyle destekleyen Hürriyet Gazetesi, şiddet ile hiçbir bağı olmayan partiyi hedefe koyarak manipülasyon yapmayı da ihmal etmiyor.

Özetle, dünyada ifade ve medya özgürlüğünden daha korunaklı bir alan bulunmuyor. Bu alanın içindeki her şey; tahrik, operasyon ve hakaret serbest... İşte Sedat Ergin’i asıl rahatsız eden şey de bundan sonra öyle istediği gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a rahat bir şekilde saldıramayacak olmalarını anlamasıdır. Yani mesele üç beş camın kırılması değil, Hürriyet Gazetesinin dokunulmazlığının kaldırılmasıdır. Yoksa siz hala anlamadınız mı?

[email protected]