Mesele yine seçmen kararına bırakılmayacak kadar mühim!

Faruk Önalan / Yazar
17.11.2019

Şili darbesi dahil birçok kirli işte parmağı olan eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın şu sözü, Amerika’nın Güney Amerika ülkelerine yönelik müdahalelerin görünürdeki bahanesini özetliyor, “Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.”


Mesele yine seçmen kararına bırakılmayacak kadar mühim!

Güney Amerika ülkeleri 2019 sonbaharına her geçen gün, şiddet dozajı daha da artan protesto gösterileriyle girdi, ha keza Ortadoğu ve hatta uzak doğu. Şu günlerde Bolivya, Şili, Ekvator, Haiti, Venezuela (ilk zamanki şiddeti azalsa da Guaido yeni protestolara hazırlık yapıyor) ve Uruguay’da on binlerce insan sokaklarda. Onlarca kişi hayatını kaybetti, yüzlerce yaralı, binlerce gözaltı var. Protestoların ana teması yolsuzluk, yoksulluk, zamlar, enerji kesintileri… Tabii en önemli nokta,  Amerika’nın neredeyse yüzyıllık bir süreçte Latin Amerika’yı dizayn etme gayretleri. Latin Amerika’nın en büyük beş ekonomisinden üçü olan Arjantin, Brezilya ve Şili’de yönetim sağcı hükümetlerin elinde. Brezilya’da Bolsonaro, Arjantin’de Macri (Ekim ayındaki seçimlerde yenilgi aldı ve Aralık ayında koltuğu Alberto Fernandez’e devredecek.), Şili’de Pinera. Kıtada giderek etkinliklerini artıran Evanjeliklerin seçim süreçlerinde bu hükümetlerin seçilmesinde katkıları oldukça büyük. Zira aşırı sağcı Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro’nun, ABD’nin telkinleriyle ilk icraatlarından biri Tel-Aviv’deki elçilik binasını Kudüs’e taşımak oldu. Bu kararın ardından Guatemala Devlet Başkanı Jimmy Morales ve Mayıs 2018’de Paraguay Devlet Başkanı olan Horacio Cartes, elçiliklerini Kudüs’e taşıma kararı aldı. Ancak Ağustos 2018’de Paraguay Başkanlık görevini devralan Lübnan asıllı Mario Abdo Benitez, koltuğa oturur oturmaz “Paraguay, ilkeli bir devlettir. Her zaman, uluslararası hukuka saygılı olacağız.” sözleriyle, Kudüs’teki elçilik binasını tekrar Tel-Aviv’e taşıma kararı aldı. 

Arjantin’de sekiz yıl başkanlık görevini yürüten (2007-2015) Cristina Fernández  Kirchner  de Amerikan karşıtı liderlerdendi. 2015 seçimlerinde Scoli’ye destek verdi hatta bu kampanya için Antalya’da düzenlenen G20 zirvesine de katılamamıştı. Amerika, Evanjelikler ve de İsrail lobisinin güçlü desteğiyle ( Kirchner döneminde ekonomiyi sabote faaliyetleri dahil) seçimi Mauricio Macri kazanmıştı.  Ancak  Macri beş yıllık dönemde ülkeyi kötü yönetince geçtiğimiz ay yapılan seçimleri önceki devlet başkanı Cristina Kirchner’in desteklediği Alberto Fernandez kazandı. Kirchner de başkan yardımcısı olarak kabinede yer alacak. 

Kaleler devrilirken 

Şili’de de Amerikan destekli Pinera’ya karşı 1 aydır metro ücretlerine yapılan zam ile başlayan protestolar gittikçe şiddetleniyor. Pinera, Pinochet’ten kalma anayasayı değiştirme sözü vermesine rağmen protestocular istifasını istiyor. Şu ana kadar gösterilerde, en az 30 kişi hayatını kaybetti, binin üzerinde yaralı, 10 binden fazla da gözaltı var. Amerikan yönetimi protestolara müdahale konusunda Pinera hükümetine desteğini bildirdi. Amerika’nın son dönemde elde ettiği kaleler bir bir devrilmeye başlamıştı. Venezuela’da Maduro’yu devirip yerine muhalefet lideri Guaido’yu destekleme hatta başkan olarak tanıma faaliyetleri Venezuela halkının çoğunluğu ve asker tarafından kabul görmedi. Ama aynı faaliyetler Bolivya’da işe yaradı. Son seçimlerde en yakın rakibine yüzde 11’lik fark atan Evo Morales, ordu baskısıyla görevinden istifa ettirildi. Morales’in seçimleri yenileme kararı da kabul görmedi. Bolivya sokakları karıştırıldı, başta Morales olmak üzere bakanların evleri yağmalandı, ölüm tehditleriyle tek tek istifa ettirildiler. Evo Morales ise ülkesinde kalıp mücadele etmeyi göze alamadı ve “Meksika devlet başkanının kararı hayatımı kurtardı. Ülkeyi siyasi nedenlerle terk etmek acı veriyor, ama ben her zaman beklemede olacağım. Yakında daha fazla güç ve enerji ile döneceğim ” sözleriyle kendisine iltica hakkı tanıyan Meksika’ya sığındı. Öte yandan süreci CIA destekli bir darbe olarak niteleyen eski Ekvator devlet başkanı Rafael Correa, 34 Amerika kıtası ülkesinin üye olduğu (Bolivya) dahil, Washington merkezli Amerikan Devletleri Örgütü’nü (OAS) ABD hakimiyetinin bir aracı olduğunu ve Morales’e istifa için baskı yaptığını belirtti. Correa ayrıca, “Eğer Morales istifa etmeseydi ülke kan gölüne dönerdi zira kamu düzeni  kaybolmuştu” ifadesini de kullandı. Bu arada Bolivya darbesine giden süreç ile ilgili 16 tane ses kaydı yayınlandı. O ses kaydında dikkat çeken bazı bölümler; 

- Amerikalı senatörler, Ted Cruz, Marco Rubio ve Bob Menendez’in darbeye yönelik taahhütleri 

- Asker kökenli muhalefetten bir ismin silahlı ayaklanma çağrısı 

- Muhalefetten başka bir ismin, Morales destekçilerinin evlerinin işaretlenmesini, korku salınmasını ve bunların darbeyi desteklemek zorunda bırakılmasını teklif etmesi. 

- Bir başka muhalefet üyesinin, askeri ve sivil bir ayaklanma ile 20 Ekim seçimlerinin iptal edilmesini zira bu eylemleri askeriye ve polisin içinde destekleyecek isimler olduğunu belirtmesi. 

- 2 Temmuz’da yayınladığı video ile Morales’in istifasını isteyen Amerikan destekli politikacı Manfred Reyes Villa’nın da katıldığı bir toplantıda Evanjelik kilisesinin ve Brezilya hükümetinin desteğinden bahsetmesi ve ismi belirlenemeyen başkan adayına Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro’nun güvendiğini ve referans olduğu belirtmesi. 

- Eski bir albayın Amerikan destekli bir darbe planını doğrulaması. 

- Eski Bolivyalı Albay Teobaldo Cardoso’nun, her şeyin hazır olduğunu ve savaşa (darbeye) hazır yüksek sayıda eski  ve aktif askeri üye olduğunu söylemesi. 

- Ulusal Askeri Koordinatör temsilcisi eski Albay Oscar Pacello Aguirre’nin, Evo Morales hükümetine karşı 10 Ekim için planlanan eylemlerle ilgili gizli bir plandan söz etmesi. 

- Ve belki de en önemli kayıtlardan birinde, Jaime Antonio Alarcon Daza, Ivan Arias ve diğer sivil komite üyeleri arasında yapılan özel görüşmede seçimlerin bir formaliteden ibaret olduğu, seçim sonuçlarına hile karıştığı beyan edileceği,  ayrıca Jubilee Vakfı, Avrupa Birliği, ABD Büyükelçiliği ve Evanjelik Kilisesi’nin referansı olduğunun belirtilmesi. 

ABD ve Avrupa Birliği’nin Morales’e yapılan darbeyi desteklemelerinin altında yatan en önemli neden şüphesiz, Morales’in Venezula’dan sonra Latin Amerika’nın en büyük ikinci gaz rezervini bulunduran Bolivya’nın enerji endüstrisini 1 Mayıs 2006 kararnamesi ile millileştirmesiydi.  Brezilya petrol şirketi Petrobras, Fransız petrol şirketi Total, İtalyan petrol şirketi ENI, İspanyol petrol şirketi Repsol  ve Hollanda petrol şirketi Shell  ve İngiliz petrol şirketi BP’nin çalıştığı sahalar millileştirildi. Satışların devlet petrol şirketi Yacimientos Petrolíferos Fiscales Bolivianos (YPFB) üzerinden yapılması şartlı yeni sözleşme için 180 gün süre tanınmış aksi halde ülkeyi terk etmeleri  istenmişti.  Bunun yanında beyaz altın olarak bilinen lityum rezervlerinin önemli bir kısmı Bolivya ve Şili’de. Darbe sonrası istifa eden Başkan Yardımcısı Linera, “ekonomimizin motoru haline gelecek” vurgusu yaptığı devasa lityum rezervleri hakkında National Geographic’e verdiği röportajda “Tüm Bolivyalıların yararına olacak,” diyerek devam ediyor; “Onları yoksulluktan çıkarıp orta sınıfta istikrarlı bir yer edinmelerini garantileyecek, bilim ve teknoloji alanlarında eğiterek küresel ekonominin aydınları arasına girmelerini sağlayacak.” Morgan Stanley’in “Lityum fiyatlarında 2021 itibarıyla yüzde 45 azalma olacak” 26 Şubat 2018 tarihli raporu hisse senetlerinin çakılmasına neden olmuş ve bu durum hem Bolivya hem de Şili piyasasını derinden etkilemişti. Morales’e karşı darbe sürecinin nedenlerinden biri de 2014 yılında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarından dolayı diplomatik ilişkileri kesip İsrail’i “terörist devlet” ilan etmesiydi.  Geçtiğimiz yılda da Trump’ın başkanlık ettiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında , “Amerika’nın demokrasiyi korumak diye bir derdi yok eğer öyle olsaydı darbeleri finanse etmez, diktatörleri desteklemezdi” sözlerini sarf eden Evo Morales, Trump yönetiminin “göçmen çocukları ailelerinden ayırdığını ve kafeslere koyduğunu” da belirtmişti. 

Morales’in de dediği gibi Amerika’nın 1898’de Küba’yı ve Porto Riko’yu işgal etmesinden 2019’da Venezuela’da açıktan darbe girişimine -hatta Maduro’ya suikast teşebbüsüne-  destek vermesine kadar, Latin Amerika ülkelerini dizayn etme, darbelerle yönetimlerine müdahale etme konusunda sicili oldukça kabarık. 

Yukarıda  da bahsettiğimiz gibi Amerika; 

1898’de Küba ve Porto Riko’yu işgal etti. Darbe sonrası Küba’da 1906-1909 arası işgal hükümeti kurdu. 1917’de tekrar Küba’yı işgal etti. 1961 yılında Kübalı mültecilerden oluşturduğu bir çeteyle, meşhur Domuzlar Körfezi operasyonu ile Castro yönetimi devirme girişiminde bulundu. 

Panama’nın başına getirdikleri eski CIA ajanı diktatör ve de uyuşturucu kaçakçısı General Manuel Noriega ile aralarında anlaşmazlık çıkınca 1989’da Panama’yı işgal edip Noriega’yı görevden aldılar daha sonra tekrar yakalayıp, 17 yıl hapis cezası verdiler. 

Arjantin’de millileşme hareketini başlatan aynı zamanda  baskıcı bir diktatör olan Juan Peron’a 1955’de darbe yaptı. Darbe sonrası Arjantin ekonomisi IMF ve dünya bankasına teslim edildi. Paraguay’a kaçan Peron, 1973’de cuntanın affıyla tekrar ülkeye geldi ve partisinin desteğiyle yeniden devlet başkanı seçildi. Bir yıl sonra hayatını kaybetti yerine karısı İsabel Peron geçti. İki yıl sonra 1976’da ABD destekli ordu onu da darbeyle indirdi ve hapse attı. Guatemala’da demokratik seçimlerle 1951 yılında devlet başkanı  Jacobo Arbenz Guzman, 1954 yılında CIA arşivinde de kayıtlı (https://www.cia.gov/library/readingroom/docs/DOC_0000134974.pdf ) “PBSUCCESS” kod adlı operasyonla devrildi yerine Albay Carlos Castillo Armas getirildi ve 36 yıl süren iç savaşta 200 binden fazla insan hayatını kaybetti. Amerika, kurbanların yüzde 83’ünün Maya’lardan olan bu katliam sırasında cuntaya destek verdi. BM raportörü Frank William La Rue soykırım davası açtı. Ve hala hafızlardan silinmeyen 1973 Şili darbesi. Amerika 1973’te seçilmiş Cumhurbaşkanı Salvador Allende’yi darbeyle görevden aldı, yerine diktatör General Augusto Pinochet’i getirdi. 16 yıl ülke demir yumruk ile yönetildi. Darbeye verilen destek CIA kayıtlarında da itiraf edildi. (https://www.cia.gov/library/reports/general-reports-1/chile/ ) Dominik Cumhuriyeti’nde binlerce insanın kanına girmiş Amerikan destekli diktatör Rafael Leonidas Trujillo 1961 yılında suikaste uğramış yerine seçimleri kazanan Juan Bosch geldi ancak bir yıl sonra darbeyle devrildi. Bosch’u yeniden ,iktidara gelmesini isteyen halkın isyanıyla uzun süre çatışmalar çıktı, Amerika güdümündeki generaller isyanı bastırmada yetersiz kalınca Amerika, İnter-Amerikan Barış Gücü (Inter-American Peace Force – IAPF) adı altında 40 bin askerle ülkeyi işgal etti.

Darbelerin özü 

ABD hükümeti, 1961 yılında Brezilya Devlet Başkanı olan Joao Goulart’u destek verdiği dönemin Brezilya Genelkurmay Başkanı Humberto Castello Branco liderliğindeki bir darbeyle devirdi. Goulart Uruguay’a kaçtı daha sonra 12 yıl sürgün hayatı yaşadığı Arjantin’de şüpheli bir şekilde ölmüştü. 2011-2016 yılları arası Brezilya devlet başkanı Dilma Rousseff, her yıl Goulart darbesinde hayatını kaybedenler, işkence görenler için anma programları düzenledi. 2016 yılında Dilma Rousseff’e de  ABD destekli, senato-yargı darbesi yapılarak görevinden azledildi. Yerine başkan yardımcısı Temer getirildi. Wikileaks’in yayınladığı bir belgeye (https://wikileaks.org/plusd/cables/06SAOPAULO30_a.html#efmAJZAKWAKfAK-ARrASHAS1ATbCf0Cf9CgLCgZDOLDOVDWDDX7EGjEHl ) göre Temer’in ABD istihbaratına bilgi verdiği ve ABD ile görüşmeler yaptığı ortaya çıkmıştı. 

Ve Venezuela…  ABD 2002 yılında Devlet Başkanı Hugo Chavez’e darbe girişimi başlatmış, Amerikan güdümündeki generaller Chavez’i , 47 saat alıkoymuş, halk darbeye şiddetle karşı çıkınca darbe girişimi püskürtülmüştü. Şimdi aynı süreci defalarca Maduro için denediler hatta yerine muhalefet lideri Guaido’yu başkan olarak tanıdılar. Ancak ne ordu ne de halk destek vermeyince planları başarısız oldu. 

Burada belli başlı ülkelere yönelik Amerika destekli darbeleri ya da bizzat Amerika tarafından gerçekleştirilen işgallerden kısaca bahsetmeye çalıştım zira ABD yönetimleri; Haiti, Meksika, Grenada, Honduras, El Salvador, Kolombiya, Nikaragua, Guyana, Uruguay gibi Latin Amerika ülkelerinde de müdahalelerde bulundu. 

Şili darbesi dahil birçok kirli işte parmağı olan eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın şu sözü, Amerika’nın Güney Amerika ülkelerine yönelik müdahalelerin görünürdeki bahanesini özetliyor, “Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.” 

Birkaç örnek ile mevzunun iç yüzü ise; 

Brezilya: Rousseff yargı/senato darbesinin özünde devlet petrol şirketi Petrobrass var. 

Venezuela: Maduro darbe girişiminin özünde devlet petrol şirketi PDVSA var. 

Bolivya: Morales’e darbenin özünde devlet petrol şirketi YPFB var. 

[email protected]