Meşruiyete kim karar verecek?

Ali Osman Sezer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
17.06.2022

Yönetme yetkisi atadan gelen bir miras değil, halkın liyakatlı gördüğüne verdiği ve onu verenden (halktan) başkasına teveccüh etmemesini beklediği bir görevdir. Bir devletin gücü milli değerlerini cari kılmış halkın iradesi kadardır.


Meşruiyete kim karar verecek?

Türk siyaset geleneğinde halkın hoşnutluğu temelinde şekillenen meşruiyet meselesi farklı sistemlerde biçimlense de bu içerik hiç değişmeden varlığını sürdürüyor. Siyasi gerilimlerin genel çatışma ortamları ise birbirini meşru görmemeye varan meşruiyet kriterlerinde öne çıkıyor. Saltanat karşıtı olduğunu ima edip halkın seçtiğine sultan derken örtülü bir saltanat savunusu içine düşenden, halkı kendi vazgeçilmezlerine zorlayan totaliter söylemlere kadar demokrasi adı altında ancak onunla asla uzlaşmaz meşruiyet kriterleri siyasi ortamın normalleşebilmesinde aşılması gereken en büyük problem olmayı sürdürüyor. Neyse ki kelimeler, her tür vaveyla içinde bile gerçek anlamlarını fısıldıyor. Tabii ki duyabilene!

Dil varlığın kendisi

Emperyalist iradenin çıkarlarını tahkim etmeye matuf darbeci naib kralları veya buna hevesli adayları zamanın koşullarına iliştirilen bağlamlarla mazur görüp, halkın iradesine bunca öfkeli olmayı anlamak zor olmasa gerek. Bu durum aslında kelimelere üfleyip onların içeriğini alt üst ederek, meşru olanı gayri meşru, gayri meşru olanı da meşru göstermeye çalışan büyücülükten başka bir şey ifade etmiyor. Kelimelere üfürülüp içerikleri boşaltılarak yapılan tanımların, sloganik kitleleri coşkulu ayinlere sürükleyen bir yönü de vardır. Her ne denirse denilsin "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" atasözü, sözün gerçek anlamının ancak eylemde dile gelerek açığa çıkacağını özetleyiveriyor. Dil anlam kargaşasına düşerse o dilden ayrışmayacak olan toplum da aynı kargaşaya düşmekten kurtulamaz. Çünkü dil varlığın kendisidir ve dilin başına gelen varlığın, varlığın başına gelen de dilin başına gelir. Her varlığın kendisi kadar olan ifadesi, dil ve varlık arasında bir mesafe olmadığı gerçeğine dayanıyor.

Toplumdan topluma değişebilen meşruiyet kavramı her toplumun hakkaniyet algısına göre şekillenip anlam kazanır. Bu algıyı belirleyen ve şekillendiren, dini, geleneksel veya ideolojik inançlarla yaşama geçmiş değerlerdir. Bu değerlerle edinilmiş meşruiyet algısı artık o toplumdaki işlerin, kişilerin ve tüm yapıların meşruiyetine ilişkin değerlendirmeyi mümkün kılabilir.

Kişilerin kendi özel alanlarına ilişkin tasarruflarında, şahsi meşruluk anlayışına dayalı hareket etmelerinde çoğu zaman bir sorun çıkmaz. Ancak bu konudaki sorunlar kamusal alanda ve bu alanın düzenlenmesine ilişkin idari tasarruflarda hangi uygulamaların meşru kabul edileceğine ilişkin iktidarın belirlenmesinde ortaya çıkar.

Sürdürülebilir demokrasi

Her seçim sonucu sandıktan çıkan irade toplumun meşruiyet kriterinin de ipuçlarını verir. Toplum, yaşamıyla elde ettiği bir bilince sahiptir ve bu bilincin ifadesi olabilecek bir dile geçit verip o dille kendisini gerçekleştirmek ister. Bu dil toplumun meşruiyet göstergesidir ve değerlerinin ifadesi olanı meşru kabul eder. Bu dili anlamamak veya anlamak istememek açıktan olmasa da demokrasi sandıktan ibaret değildir ifadesiyle kendini savunacaktır. Zaten hiç kimse demokrasinin sandıktan ibaret olduğunu da söylemiyor. Demokrasilerde sandık, halkın dilinin geçit bulduğu ve bu dille meşruiyet zeminini belirleyen bir araçtır.

Kamusal alanın meşruiyet kriterini genel irade belirler. Demokrasinin meşruiyeti de, genel iradeye dayalı meşruiyet algısını cari kılabilmesine bağlıdır. Bu bağlamda devletin tüm kurumlarının millet iradesini merkeze alan yapıda kurumsallaşması demokrasinin sürdürülebilmesinde önemli bir husustur.

Hikmet-i hükümet algısı

Demokratik meşruiyetin sandıktan (halkın tercihlerinden) ibaret olmadığı itirazının temelinde hikmet-i hükümet algısına dayalı, toplumun genel iradesinin yetersizliği iddiası ve kendilerini devlet gibi görenlerin iradesi açığa çıkmaktadır. Burada söz konusu olan, bir kişi veya grubun kendi görüşünün hakikat olduğu iddiasına dayalı bir meşruiyet algısıdır. Ancak bu iddia demokratik bir cumhuriyet yönetimi iddiasını tamamen inkar eden, kendi inancı ve iradesi dışında her şeyi batıl ilan eden otoriter bir anlayıştır. Bir inanç veya düşünce hakkaniyete uygun da olsa onun meşruiyet kriterine göre cari olabilmesi cumhurun onayına bağlıdır. Bir inancın, zorla dayatılması zulümden başka bir şey üretmeyecektir. Bu anlamda elbette demokrasi sandıktan ibaret değildir. O, seçimden seçime dönemsel bir sistem değil sandıkla başlayan ve millet iradesinin cari kılınmasıyla devam eden bir süreçtir.

İlk defa seçime giren bir kişi veya partinin sandıkta aldığı oy çokluğu onun meşruiyetinin doğrudan göstergesi olmasa da toplumun ona ait meşruiyet algısını ve beklentisini göstermesi bakımından önemlidir. Ancak bu kişi veya partinin yaptığı icraatlar üzerine, girdiği seçimlerde tekrar tekrar seçilmesi artık onun meşruiyet göstergesidir. Çükü toplum ilk seçimiyle ona ilişkin beklentisini gösterirken, yapılan icraatları üzerine tekrar onu seçmesi bu meşruiyet beklentisinin yerine getirildiğini ve artık onun meşruiyetinin tasdik edildiğini gösterir. Buna rağmen toplumu suçlayıp sandığın demokratik meşruiyet göstergesi olamayacağını iddia etmek, bu iddia sahiplerinin demokratik bir cumhuriyet fikrinden ne anladığını düşündürüyor.

Yönetme yetkisi atadan gelen bir miras değil, halkın liyakatlı gördüğüne verdiği ve onu verenden (halktan) başkasına teveccüh etmemesini beklediği bir görevdir.

Meşruiyet kriteri

Bir devletin gücü milli değerlerini cari kılmış halkın iradesi kadardır. Devlet, meşruiyetini bu iradeyle kazanır, aksi ise devlet değil, onu gasbedip devlet gibi görünen bir yapıdır. Devletin ve onu halka hizmet için yönetme işi olan siyasetin meşruiyeti de hakimiyetin millete olduğu iradenin cari kılınabilmesi ile mümkündür. Milli iradenin zayıflaması ise bu anlamı tersine çevirip devlet eliyle milleti yönetmeye dönecektir.

Herkesin bir meşruiyet kriteri olabilir. Bu kriter o kişinin kendi yaşamını gerçekleştirmesinde büyük bir öneme de sahiptir. Hatta böyle bir meşruluk anlayışı kişinin inandığı gibi yaşamasıyla elde edeceği özgürlüğü için kaçınılmazdır da. Hatta kişi bu kriterin halkın tamamı tarafından kabul edilip uygulanmasını da isteyebilir. Bunda da bir sorun olamaz. Çünkü kişi samimi olarak meşru olduğunu düşündüğü veya inandığı, ya da insanlık için en iyisi olduğuna inandığı bir durumu tüm insanlık için de ister. Sorun tam da burada düğümleniyor. Buraya kadar gayet insanca ortaya çıkan durumun toplumun geneline şamil kılınmasında iki tercih ortaya çıkıyor. Birincisi ve insani olan kişinin görüşlerinin millet için en iyisi olduğu hakkında milleti ikna etmesi ve milletin tercihi doğrultusunda bunların hayata geçirilmesi için çalışması, ikincisi ise devlet aygıtını ele geçirip devlet gibi görünerek kendi kriterlerini millete dayatmak biçiminde ortaya çıkıyor. Birinci yol cumhuriyet rejimini gerçekleştirecek olan demokratik bir sistemken diğeri çeşitleri çok fazla olduğu için gayri insani diyerek ifade edeceğimiz yöntemler.

Dolayısı ile demokrasi, halk ve yönetici adaylarının karşılıklı yoğun diyaloğuna dayalı, en önemlisi de ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ifadesinde gerçekleşen bir etkileşim sistemidir. Bu sistem elbette devlet aygıtını millet iradesi doğrultusunda yönetmek gibi çok kapsamlı ve kompleks bir yetkinlik gerektiriyor. Böyle bir yetkinliğe sahip olmadan siyasete soyunmak ise ancak sloganik araçlar ile demogojik coşkular üreterek sürdürülebilir.

Cumhuriyet rejiminde meşruiyet, milletin iradesi ile hakka riayet edeceğine inandığını seçerek devlet yönetimini tevdi ettiği demokratik sistemle açığa çıkar, millet iradesini hakim kılan cumhuriyet sürecinde devam eder.

Sonuç olarak dili, her ne yaparsa yapsın rakibe karşı silah gibi kullanılan bir aygıta dönüştürmek, o ortamı içinden çıkılmaz siyasi ve sosyal bir çatışma ortamına sürükleyerek milletin kabiliyet ve enerjisini heba eder. Eğer meşruiyetin milletin seçimleri ile ortaya çıkardığı zemin dışında aranamayacağında uzlaşılabilirse siyaset, çatışma değil iyilikte yarışma ortamı olarak kendisinden beklenen görevi yerine getirebilecektir.

[email protected]