Mevcut Kur’an meallerinin sorunları

İsmail Özcan / Eğitimci / Yazar
4.07.2015

Kur’an’ı her çağda o çağın bilimsel, sosyal ve ekonomik gelişmelerine paralel olarak anlamak ve anlatmak Müslüman bilginlere yüklenmiş önemli bir görev ve sorumluluktur. Biz bugün Kur’an’ı eriştiğimiz bilimsel seviye çizgisinde olsun anlamıyor, anlamaya çalışmıyoruz.


Mevcut Kur’an meallerinin sorunları

Değerli çevirmen/yazar Cemal Aydın’ın, Star Açık Görüş’ün 07.03.2015 tarihli sayısında yayımlanan, “İyi Bir Kur’an Mealinin Hazırlanması İçin Goethe’nin Dirilmesi mi Lazım?” başlıklı yazısı, ciddi bir ilgi uyandırdı. Belki de ilk defa çeşitli çevrelerin dikkatinin Kur’an çevirileri üzerine yönelmesine vesile oldu. Bu konunun bir müddet daha gündemde tutulması, belki, Kur’an çevirilerinde bugüne kadar tekrarlanan yanlışların bir bölümünün düzeltilmesine, zamanımız için daha güvenle yararlanılacak meallerin hazırlanmasına zemin hazırlar.

Günümüz Türk toplumunun birçok bireyinde, değişik sebeplerle, “Kur’an-ı Kerim’de ne dendiğini” bilme, anlama ilgi ve merakı uyanmış durumda. Bu merak her geçen gün de artıyor. Arz talep kanunu gereği yayın piyasasında bu talebi karşılamaya dönük ciddi bir arz bulunuyor. Mevcut arz nicelik bakımından talebi karşılasa bile nitelik bakımından yanlışlar, kusurlar ve özensizlikler içeriyor. Kimileri iddialı isim ve nitelemelerle raflarda yer almış meallerin büyük çoğunluğu ne geleneksel bilgi ve birikimden, ne de bu çağın bilgi ve birikiminden yeterince yararlanıyor. Bunlar, Cemal Aydın’ın da dâhil olduğu dar bir çevrede zaten yıllardır tartışma konusu oluyordu. Cemal Aydın’ın yazısıyla ve o yazı üzerine kendisiyle yapılan röportajlarla daha geniş kesimler tartışmaya katıldı.

Kur’an’ın bugüne kadar yapılan tercümeleri, teknik terimiyle mealleri (anlamları) özellikle günümüzde olmaması gereken eksik ve yanlışlar içeriyor; bugün çok açık seçik hale gelmiş, popülerleşmiş bilimsel gerçeklerle örtüşmüyor. Merhum Mahir İz Hoca bunun sebebini şöyle tespit ediyor: “Her çağın mütercim ve müfessirlerinin, kendilerinden önceki mütercim ve müfessirlerin tercüme ve tefsirlerini (çeviri ve yorumlarını),  onlara büyük bir güven besleyerek hiçbir irdeleme ve eleştiriye tabi tutmadan adeta gözü kapalı olarak benimsemeleridir.” (Mahir İz, Yılların İz’i).

Buna hazırcılık, kolaycılık, az emekle daha fazla dünyalık elde etme niyet ve düşüncesi eklenince nitelik ve orijinallik bir kenara itilmiş; hepsi birbirinin benzeri, esaslı hiçbir farkı olmayan onlarca Kur’an çevirisi her geçen gün artan yoğun ilgi ve talebi karşılamak üzere dini yayınlar piyasasında boy göstermeye başlamıştır.    

Kur’an’ı her çağda o çağın bilimsel, sosyal ve ekonomik gelişmelerine paralel olarak anlamak ve anlatmak Müslüman bilginlere yüklenmiş önemli bir görev ve sorumluluktur. Biz bugün Kur’an’ı eriştiğimiz bilimsel seviye çizgisinde olsun anlamıyor, anlamaya çalışmıyoruz. Günümüzün bilimsel ve teknik gelişmelerine şahit olmamış olan geçmiş zaman bilginlerinden nakillerle yetiniyoruz. İnsanoğlu günümüzde akıllara durgunluk verecek keşifler, icatlar ve bunlara dayanan ilerlemeler sağlamıştır. Zamanımızda Kur’an’ı bunlardan yararlanarak anlamaya çalışmak bir zorunluluktur.

Bir hata örneği: Aleka

Kur’an-ı Kerim’in “İkra” suresinin 2. ayetindeki “aleka” kelimesine yüzyıllarca “kan pıhtısı” anlamı verilmiş ve dilimize de o şekilde çevrilmiştir. Buna göre adı geçen ayete, “O (Allah) insanı bir kan pıhtısından yarattı” anlamı veriliyordu. Türkiye’de 1980’lerin sonlarına kadar yapılan bütün çevirilerde bu böyledir. 1980’lerin başlarında Fransız tıp profesörü Maurice Bucaille’ın “Kitab-ı Mukaddes Kur’an ve Bilim” adlı eseri Türkçe’ye çevrilmişti. Maurice Bucaille adı geçen kitabında “aleka” kelimesinin “kan pıhtısı” diye çevrilmesinin bugünkü bilgilerimizle asla bağdaşmadığını, çünkü insanın ana rahmine düşmesinden itibaren hiçbir şekilde bir “kan pıhtısı” safhası geçirmediğini açıklıyordu. Bucaille, “aleka”nın “asılıp tutunan bir şey” demek olduğunu, döllenmiş yumurta olan aleka’nın pürtüklü özelliği sayesinde (aynen bitki köklerinin iplik gibi uzantıları sayesinde toprağa tutunup ondan besinlerini alması gibi) ihtiyacı olan besinleri annenin bedeninden aldığını ifade ediyordu. Maurice Bucaille’ın bu bilimsel açıklamasından sonra bütün Kur’an çevirilerinde yüzyılların yanlışı düzeltildi ve “aleka” sözü “kan pıhtısı” diye değil, “embriyo”, “döllenmiş yumurta”, “asılıp tutunan bir şey” diye tercüme edildi.

Kur’an’da bugünün gerçekleriyle örtüşmeyen, anlaşılmak için daha açık ve aydınlık bir çeviriye muhtaç olan birçok ayet bulunmaktadır. Vereceğimiz örneklerle bu durumu okuyucu da çok rahat kavrayacaktır.

Enbiya Suresi’nin 105. ayetindeki “ibadiye’s-salihûne” ifadesi eskiden de şimdi de “Salih, dürüst, iyiliksever, ibadet ve itaat sahibi kullarım” diye çevrilmektedir. Ayetin tamamının anlamı şöyle: “Andolsun biz Tevrattan sonra Zebur’da da yazmıştık ki yeryüzüne dürüst, iyiliksever, ibadet ve itaat sahibi kullarım varis olacaktır.”

Günümüz meallerinin birçoğunu yazanlar da dâhil bugünkü ilahiyatçıların bilhassa emekli olmuş ve olmak üzere olanların çoğunun hocası olan merhum Mahir İz Hoca (öl.1974)’nın “Yılların İzi” adlı anılar kitabında bu ve başka birkaç ayetle ilgili açıklamalar var. Hoca’nın bu ayetle ilgili mütalaası özetle şöyle:

“Daima “dürüst, iyiliksever, ibadet ve itaat eden” anlamı verilen “salih” sözüne bu ayette kelimenin kökenine de uygun olarak “ıslah eden” bir anlamda “çalışkan, gayretli, imar eden” anlamının verilmesi, çok daha doğrudur. Buna göre ayet, “Yeryüzüne ancak çalışkan, orayı imar ve inşa eden kullarım varis olacaktır” anlamına gelmektedir. Bu şekilde bir çevirinin maksadı daha iyi ifade ettiği, mesajı daha anlaşılır hale getirdiği çok açıktır. Çünkü dürüstlükle, ibadet etmekle dünyaya hâkim olunmaz, çalışarak, üreterek, imar ederek hâkim olunabilir. Bugün yeryüzünün egemenleri kim? Halkı en çok çalışan, araştıran, laboratuarlarda sabahlayan ülkeler değil mi?”

Kur’an anlaşılmayı bekliyor

Elimizde mevcut 15 adet Kur’an mealinden 13’ünde böyle bir açıklamaya ne esas metinde ne de bir alternatif olarak dip notta yer verildiğine şahit oluyoruz.

Biz Mahir İz Hoca’nın mütalaasının mutlaka doğru olduğunu iddia etmiyoruz. Mealcilerin Kur’an’ı anlamada gerekli çabayı göstermediğini, işin üzerine layık olduğu ciddiyette eğilmediklerini ifadeye çalışıyoruz.

Bu ayetle ilgili olarak elimizdeki 15 mealden ikisinde (Mustafa Öztürk ve Mustafa İslamoğlu’nun mealleri) ayetteki “yeryüzü” diye çevrilen “arz” kelimesine diğerlerinden farklı anlam verilmiştir ve ikisi de orijinaldir. Mustafa Öztürk söz konusu ayeti şöyle çevirmiştir: “Andolsun biz Levh-i Mahfuz’a kaydetmemizin yanı sıra peygamberlere gönderdiğimiz tüm kitaplarda da şu hükmü bildirdik: Cennete hayırlı/faziletli kullarım varis olacaktır.”

Mustafa İslamoğlu ise dipnotta ayetteki “arz”ın bu dünya değil, ahrette vaat edilen mutluluk diyarı olduğunu ifade ediyor.   

Bir örneğimiz de Yasin suresinden. 

 Yasin suresinin 80. ayeti, “O size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da, şimdi siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.” şeklinde çevriliyor. Mevcut bütün mealler bu ayeti, kimi kelimelerin yerlerini değiştirerek, kimi aynı anlama gelecek farklı kelimeler kullanarak, ama sonuçta tıpa tıp aynı manaya gelecek şekilde çeviriyorlar.

Kur’an ayetlerini pozitif bilimlerin yol göstericiliğinde anlamaya büyük emek harcamış olan merhum Dr. Haluk Nurbaki, “Kur’an’dan Ayetler ve İlmi Gerçekler” adlı kitabında Cenabı Hakkın bu ayette oksijeni haber verdiğini, bunun Kur’an’daki mucizelerden biri olduğunu ve bütün fizikçilerin bu mucize karşısında Allah’a secde etmesi gerektiğini söylüyor. Buna göre ayete oksijenin de mutlaka zikredildiği bir anlam verilmesi gerekiyor. Bu durumda ayetin meali şöyle oluyor: “O size yeşil ağaçtan bir ateş (oksijen) verdi de siz onunla tutuşturup duruyorsunuz.”

Görüldüğü gibi oksijeni ekleyince ayetin anlamı muğlâklıktan kurtuluyor ve netleşiyor.

Kur’an’da bunun gibi birçok ayet günümüz bilgileri ışığında daha net daha açık seçik anlaşılmayı bekliyor. Ama bu ciddi bir emek istiyor. Günümüz mealcilerinin ise çok kolay ulaşabilecekleri kaynakları dahi görmedikleri, ya da okumadıkları anlaşılıyor.  

[email protected]