Midaslar ve kulaklar

Kâmil Yeşil / Yazar
17.06.2022

Sesin bir enerji olduğunu biliyoruz. Siren seslerinin yumurtanın beyazını pişirdiği tespit edilmiş. Yine bir tespite göre tavuğun yumurtlaması ve yumurtayı çıkarması anında çıkardığı sesler, yumurtanın kabuğunu sertleştirmeye yarıyormuş.


Midaslar ve kulaklar

İlk insan ilk peygamber Âdem'den beri mükemmel yaratılışın modeli insandır. Ve insan oğlu bu mükemmeliyetinden daha üstün, daha güzel varlık düşünemediği için Jonathan Swift, Gulliver'in Maceraları'nda, Lilliputlar ülkesinin sakinleri Cüceler ve Devleri insan suretinde tasvir eder. Avatar'dan tutunuz bütün çizgi filmlerdeki muhayyel varlıklar, bilimkurgu ürünü uzay filmleri, canavarlardan, robotlara ve böceklere kadar her bir karakterde kulak vardır kulaklar tepe noktasında veya başın iki tarafındadır. Antenlerin kulaklara benzetilerek konumlandırıldığını biliyoruz. Antenlerin (kulakların) varlığın en tepe noktasında olmasının sebebi de bazı hayvanların misal alınmasıdır. Bilim adamlarının tespitine göre sese duyarsız hiçbir canlı yoktur. Bazı canlıların insanların işitemediği oktavdaki sesleri alabildiğinden hareketle kurgusal metinler kulağın işlevini oldukça abartmışlarsa da işitmeyi mutlaka kulak ile ilişkilendirmişlerdir. İşitme organı olarak kulak aynı zamanda yüz estetiğinin de bir parçasıdır. Hava, ses telleri, ağız ve dil, kulağın ilişkide bulunduğu organ ve unsurlardır. Bundan dolayı kulak öncelikle yaratılmışlara özgü bir organdır. Rabbimiz Allah, kendine güç, irade, yaratıcılığına mecaz olarak el nispet etmesinde rağmen kulak nispet etmez. O cc, her şeyi işitir fakat işitmesi için kulağa ihtiyacı yoktur. Noksanlıklardan münezzehtir.

Kullar için gerekli olan kulağın anatomisini tıp ve biyoloji bilimi kendince isimlendirmiştir. İlkokul fen bilgisinde yer alan bilgilere göre kulak; kulak kepçesi, dış kulak yolu, orta kulak ( kulak zarı, orta kulak boşluğu, östaki borusu) ve iç kulak (işitme ve denge organı) olarak incelenir.

Ses kirliliği

Kulak kepçesi, kıkırdaktan oluşur. Sesin dış kulak yoluna yöneltilmesini sağlar. Enteresandır biz insanlar sesi, kulağımızın içinde değil; çıktığı yerden alırız, işitiriz. Duyum için seslerin önce kulak içine girmesi şart olsaydı, beynimiz herhalde buna dayanamazdı. İnsanoğlunun öğrenme ve isim koymada analoji metodunu uyguladığı en önemli organlardan biridir kulak. Orta kulak boşluğunda yer alan organlara çekiç, örs ve üzengi denilmesinin sebebi budur. Bu benzetme eşya bilgisinin kulaklara uyarlanmış halidir. Sesleri işiten organ, somut et parçası değildir; organın yapısında bulunması gereken diğer organlar olsa bile işitmek için bu organın beyin (ruh) ile irtibatlı olması da gerekir. Ancak dışarıdan gelen ses dalgaları beyne zarar vermemelidir. İşitme cihazları ile iletişimi sürekli ve kaliteli kılmaya çalışan modern zamanların, işitmeyi engellediğini de biliyor muydunuz?

Uzmanların dili ile söylersek insanın işitme organına zarar veren en önemli etken "ses kirliliği"dir. Denilebilir ki dünya, hiçbir zaman bu kadar ağır, bitmez tükenmez ses dalgaları, titreşimler ve gürültü altında kalmadı. Yirmibirinci yüzyıla gürültü çağı da deniyor artık. Stres, beyin hastalıkları, delirmek dahil birçok hastalığın ve sosyal olayların altında ses kirliliği ve gürültü yatmaktadır. Sesleri kesmek için icat edilen tıkaçlar, sesleri almak için icat edilen yapay kulaklardan fazla imiş.

Yumurtayı pişiren ses

Sesin bir enerji olduğunu biliyoruz. Siren seslerinin yumurtanın beyazını pişirdiği tespit edilmiş. Yine bir tespite göre tavuğun yumurtlaması ve yumurtayı çıkarması anında çıkardığı sesler, yumurtanın kabuğunu sertleştirmeye yarıyormuş.

Modern insan seslere maruz kalan insandır. Ancak bu kadar sese dayanacak beyni nerden bulmalı? Allah, kulağı, sesi çıktığı yerden almak hassası ile donatmasına rağmen, insanlar kulaklık icat etti ve sesler doğrudan beyinlerine enjekte ediliyor günümüzde. Acaba yirmi birinci yüzyılın, kulak hastalıklarının arttığı bir yüzyıl olması mı isteniyor? Uykusuzluk, stres, baş ağrısı, vücut dengesinin bozulması, akıl hastalıkları, aşırı sesin kandaki ahengi, dengeyi bozması ile ilgili (imiş.). Öyle sesler var ki kandaki maddelerin azalmasına veya çoğalmasına sebep oluyor ve bu ani değişiklikler akıl hastalığı ve ölüm dediğimiz sonuçlar doğuruyor. Ses ile helak edilen kavimlerden bahseder Kur'anı Kerim.

Bütün bu tespit ve bilgilere bakarak 'insan, kulaktır' diyebilir miyiz? Demeliyiz. Çünkü kulaksız, işitmesiz insan dilsiz olur. Biz insanlar dili, kulak vasıtasıyla öğreniriz. Telaffuzu, vurguyu, tonlamayı bize taşıyan organ kulaktır. İnsanoğlu görme engelliler için nasıl Braille alfabesini geliştirmişse işitme engelliler için de "İşaret dili" geliştirmiştir.

Duyduğuna duymadım demek ne kadar sorun ise, duyduğu ses çok güzel olmasına rağmen inadına çirkin diyen, duymazlıktan gelenler insanlar da eleştiriyi ve cezayı hak eder. Midas'ın Kulakları böyle bir olayı anlatır. Kral Midas M.Ö 738-696'da Gordion kralıdır. Halkını sevmeyen bir kraldır. Kır Tanrısı Pan ile Yunan Tanrısı Apollon arasında yapılacak olan bir müzik yarışması için Kral Midas yargıç olarak seçilir. Midas, sesi güzel olmasına rağmen oyunu Pan'a vermez. Apollon, Midas'a oy vermediği için sinirlenir, güzel müzikten anlamayan biri olduğunu söyler, senin kulaklar gerçeği, güzeli duyan insan kulağı değil olsa olsa eşek kulağıdır diyerek Midas'ın kulaklarını eşekkulağına çevirir.

Midas bu kulaklarla halkın arasında dolaşırken kulaklarını gizlemeye çalışır. Ancak berbere gittiğinde Midas'ın eşek kulaklarını fark eden berber bunu kimseye anlatmaz. Bir süre sonra dayanamadığı için bir kuyuya gider ve bu Midas'ın sırrını kuyuya haykırır. Efsaneye göre kuyu, sulara, sazlara bu sırrı ulaştırır ve halk Midas'la dalga geçmeye ve ona hakaret etmeye başlayarak gölge oyunları, taklitlerle onu sürekli olarak rencide eder. Kral Midas bunlara daha fazla dayanamaz ve kulaklarını kestirir. Bir süre sonra kulakları eski halinden daha kötü bir görünümle büyümeye başlar. Tanrı'ya yalvararak ondan yardım ister, Tanrı Midas'ı affeder; ancak onu sessizce öldürür ve mezara gömer.

Efsane ne söylüyor?

Efsane bize iki şey söylüyor. Kulağa ihanet etmemek, güzel sese güzel demek. İkincisi, kulaklar sadece denge ve işitme organı değildir; aynı zamanda insan estetiğinin ve güzelliğinin bir parçasıdır. İnsanlar az duymaya razıdır fakat çirkin görünmeye, hele kulakları üzerinden alay edilmeye, küçük görülmeye asla razı değildir. Kapitalizm de bu duyguyu kazanca çevirme ataklığını göstermiştir. Modern estetik tıp, durumdan hemen vazife çıkarmış ve kulak estetiği diye bir şey icat etmiştir. İşitme organımız artık estetiğin bir konusudur. Modern zamanlar kulak ve işitme sanayiinde aldığı yol ile övünüyor. Kolaylığa bakılırsa bundan şikayet etmemek gerekir. Ama bu kadar da olmaz ki denilen tecimselleştirme kulağa da gelmiş durumda. Artık büyük kulaklar küçültülüyor. Kepçeler kaşık yapılıyor. İnsan iki kulağını göstermek istiyor ve gözlerin kulaklara bakılması için parlak, büyük, dikkati çeken küpeler icat ediliyor. İnsanlar kullandıkları küpelerle anlamlandırılıyor. Kapitalizm bu konuda kulağa da el atmış ve onu altınlarla, zümrütlerle, platinlerle, sıra sıra, parlak parlak mücevherlere süslemiştir. Özel olarak kadınlara yakıştırılan küpe sanayii bugün başlı başına bir sektördür.

Bizim kültürümüzde kulak kadına ait bir ziynet olduğu için kadınların küpesini sadece mahrem olanlar görürdü. Günümüzde erkekler de bu sektörün hitap ettiği bir kesim oldu. "Bu sözüm sana küpe olsun" öğüdünü hatırlamak için kulağına küpe takan Yavuz Sultan Selim'i yadırgardık. Artık Türk erkekleri de küpe takıyor. Detayına girmiyorum, dediklerine göre erkeklerin sağ kulağındaki küpenin anlamı ile sol kulağa takılan küpenin anlamı farklı imiş. Kulak denilince merhum Necip Fazıl'ı da hatırlarım. Üstad, Büyük Doğu'nun kapağına büyük bir kulak fotoğrafı koymuş ve altına da "başımıza kulak istiyoruz" demişti. Bu sözden, kulakları iyi duymadığı için kendine hakaret manası çıkaran İsmet İnönü, dergiyi toplatmış, Necip Fazıl'ı da mahkemeye vermişti.

O'nun işitmesi

İslam âlimleri kulağın gözden daha mühim ve öncelikli yeri olduğunu söyler. Buna delil olarak da Kur'an ayetlerinde Es-semi' (Gizli, açık, her sözü, bütün yakarış ve duaları işiten Allah) isminin el-Basîr (Gizli, açık her şeyi gören, bilen Allah) isminden önce gelişini gösterirler. Alimlerin rivayetlerine göre Kur'anda "semîu'l basir" ifadesinde böyle bir mânâ gizlidir. Alimler işitmenin görmekten daha önemli ve öncelikli oluşuna peygamberleri de örnek gösteriyorlar. Diyorlar ki görme engelli peygamber olmuştur fakat işitme engelli peygamber yoktur. İşitmek nübüvvete/risalete, gözden daha çok engel çıkarır çünkü. Hem dış yapısı hem iç yapısı tam olmasına rağmen dışarıdan gelen seslerin mahiyetini tam olarak değerlendiremeyen kulak sahipleri vardır ki onlar için "kulakları vardır, işitmezler." denmiştir. Çünkü hakikate kulaklarını tıkamışlar, duymazdan gelmişler, duyduklarını çarpıtmışlardır.

Gelen sesi 'duymadım' demek 'kulaklarım mühürlü' demektir. Öncelikle yalan söylemektedir o kişi. Yanlış duydum dediğinde düzeltileceğini bildiği için yalancılar önce 'duymadım' der. İyi anlatmak isteyenler bundan dolayı sözü üç kez tekrar ederler ki, Hz. Peygamberin tercih ettiği bir anlatım biçimi idi bu. Peygamberimiz, önemini göstermek ve doğru anlaşılmak için söyleyeceklerini üç kere tekrar ederdi. Tebliğ edilen ilahi mesaj ile ilgili olarak insanların tepkilerini almak için onları dikkatlice dinlerdi. Bundan dolayı müşrikler bir eksiklik bulma bahanesi ile O'na "Kulak" demişlerdi de Allah onlara şöyle bir ayetle cevap vermişti: "Münafıklardan öyleleri vardır ki, Peygamberi incitmek için O'na "her söyleneni dinleyen bir kulak." diyorlar. De ki: "O, sizin için bir hayır kulağıdır; Allah'a da inanır, müminlere de... İman edenleriniz için bir rahmettir. Allah'ın Rasûlüne eziyet verenlere ise, acıklı bir azap vardır."(Tevbe 129)

Ashabın şahitlikleri ile kayıtlıdır: Efendimiz herkesin duymadığı, duyamayacağı mesafeden gelen sesleri ve sözleri duyardı. Saçları kulak memelerini örtse bile bu, O'nun işitmesine engel değildi. O'na selam olsun.

[email protected]