Millet anayasasını haykırmıştır

Ali Osman Sezer / Bülent Ecevit Üniversitesi
23.07.2016

Kendilerine itaati, kurtuluş yolu olarak dayatanlara karşı bu millet, kurtuluşun nerede olduğunu kanı pahasına gösterdi. Nasıl ki bayrak rengini şehitlerin kanından almışsa, anayasa da onunla yazılmadıkça bu kan yerde kalır.


Millet anayasasını haykırmıştır

Artık milletin temsilcilerine düşen, milletin ortaya koyduğu bu anayasayı kaleme almaktır.                                        Bir milletten söz etmek toplumun halk ettiği bir anayasa ile mümkündür. Yazılmış olmasa bile o milletin gerçek anayasası budur. 15 Temmuz süreci teorik bir cümle gibi görünen bu ifadenin pratiğini ortaya koymuştur. Her anayasa kendisini üreten iradeyi egemen kılar. Eğer egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu iddia ediliyorsa bu ancak onun, toplum tarafından yapılmış olması ile mümkündür. Yoksa iddia olmaktan öteye geçemez.

Son durum da gösterdi ki temelde toplumdan ayrı bir irade ile üretilmiş anayasal süreçler, egemenliklerini payidar kılabilmek için sürekli kendisini üreten esas iradenin müdahalesine geçit veren zeminlere yol açmakta ve kendisini üretenlere hizmete elverişli yolları açık tutmaya çalışmaktadır. Bu anayasaların temel özelliği sürekli toplumla çatışma içinde olmaları ve onun değerlerini tehdit olarak algılamalarıdır.

Bu haykırış doğru okunmalı

Millet olağan süreçlerle her fırsatta gerçek anayasasını ifade etse de bu sefer bu sese rağmen topluma anayasa dayatma heveslilerine haddini bildirmiş ve gerçek anayasasını haykırmıştır. Eğer bu haykırış doğru okunup anayasa olarak tahkim edilemezse bu tehlikenin durdurulduğundan söz edilemez. Çünkü devlet aygıtına geçit veren anayasalardır ve ancak milletin anayasası, milli iradeye karşı oluşumlara geçit vermeyecektir. Anayasayı yapan irade devlet aygıtının da sahibidir. Devleti milletin emrinde ona hizmet eden bir aygıta dönüştürmek ancak onu milletin yapmasıyla mümkündür.

Her toplum kendi hakikat algısı ile yönetilmeyi hak eder. Bunun dışında bir hakikat iddiasının dayatılması toplumu ancak münafık olmaya zorlar. İşte demokrasi, milli iradenin açığa çıkartılması ile o milletin hakkaniyet algısının tespiti ve bu doğrultuda yönetilmesi sürecidir. Bu sürece cebri müdahale, milli iradeye kastetmektir. Toplumun hakkaniyet fikrini beğenmeyenler, millete hakaret ve saldırmak yerine, varsa kendi hakkaniyet fikirlerini açıkça ifade etsin. Elbette böyle bir fikir olsa görünürdü. Çünkü hiçbir şey göründüğünden farklı olamaz. Aksini iddia etmekse zaten bu cümlenin ispatıdır.

Bu millet Kurtuluş Savaşı’yla iradesini ifade etmiş ve bu ifade de milli şair tarafından kaleme alınmıştır. İşte milli irade sadece söz olarak değil eylem olarak da kendisini bir defa daha istiklal marşı zemininde ifade etmiştir. Millet bu hususta hiç ihtilafa düşmemiştir. En ideal anayasal zeminin mutabakat zemini olduğu hatırlandığında, milletin üzerinde mutabık olduğu İstiklal Marşı, milletin anayasasının başında yerini alarak onu taçlandırmak zorundadır. Aksi takdirde milli irade ile anayasa arasında bir çatlak oluşacak ve bir fırsat kollayan haramilerin yolu açık kalacaktır. 

İlk emri “Oku” olan bir kitap ehli olarak milletin son durum karşısındaki tavrını iyi okumak zorundayız. Milli iradeye kastedenler gasp ettikleri silahlarına güvenerek milleti korkutup sindireceklerine inanmışken millet, istiklalin ne olduğunu gösterdi. İstiklal Marşı yazmış bu millet “Korkma”dı. Kendilerine itaati, kurtuluş yolu olarak dayatanlara karşı bu millet, kurtuluşun nerede olduğunu kanı pahasına gösterdi. Nasıl ki bayrak rengini şehitlerin kanından almışsa, anayasa da onunla yazılmadıkça bu kan yerde kalır. Şehitlerin kanı milli iradenin en güçlü ifadesi olarak al bayrağın renginde özgürlüğü haykırıştır. Başımızı kaldırıp bu haykırışı doğru okumak zorundayız.

[email protected]