Millet iradesi HSYK’ya yansımalı

Adnan Boynukara / Adalet Bakanı Yüksek Müşaviri
20.04.2013

Millet adına karar veren yargının en üst düzenleyici kurulunu, milletin temsilinden uzak tutma ısrarını, üstelik bu ısrarın milletin siyasal temsilini sağlama iddiasında olanlarca ortaya konulmasını anlamak oldukça güç. Milletin oylarıyla oluşan TBMM’nin, millete hizmet edecek kurumların oluşumunda rol alması en doğal işleyiş.


Millet iradesi HSYK’ya yansımalı

AK Parti’nin yeni anayasanın yargı bölümüne ilişkin önerileri kimi çevrelerde rahatsızlıklara neden oluyor. Her başlığa otomatik itirazların yoğunlaştığı en temel nokta, HSYK’nın yapısı ve kurula ilişkin düzenlemeler... HSYK yapısına ilişkin kaygıların ve eleştirilerin sağlıklı bir zemine oturması için konuyu doğru bilgiler üzerinde konuşmakta yarar var.

Hakim ve savcıların atama, nakil, terfi ve disiplin gibi işlemlerini, yargı bağımsızlığı esasına dayalı olarak ele alacak bir yüksek kurul fikri ilk kez 1961 Anayasası’nda, Yüksek Hakimler Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulu şeklinde iki ayrı yapıyla hayata geçti. Bu iki kurula ilişkin çerçeve 1961 Anayasası’nın 137’nci, 143’üncü ve 144’üncü maddelerinde düzenlendi. İlk halinde Yüksek Savcılar Kurulu ile ilgili düzenleme bulunmayan 1961 Anayasası’nda, 20 Eylül 1971 tarihli 1488 sayılı kanunla yapılan değişiklikten sonra Yüksek Savcılar Kurulu da yerini aldı.

Yüksek Hakimler Kurulu, on sekiz asıl ve beş yedek üyeden oluşacak şekilde kurulmuş; bu üyelerden altısı Yargıtay Genel Kurulunca, altısı birinci sınıfa ayrılmış hakimlerce ve kendi aralarından gizli oyla seçilmekteydi. Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu yüksek mahkemelerde hakimlik yapmış kişiler arasından üçer üye seçerler; Adalet Bakanı, Yüksek Hakimler Kurulu toplantılarına katılır ancak oylamaya katılamazdı. Yüksek Savcılar Kurulu, Adalet Bakanı’nın başkanlığında Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Adalet Bakanlığı Özlük İşleri Genel Müdürü ve Yargıtay’dan seçilen üç asıl üyeden oluşmaktaydı. Savcıların özlük işleri, disiplin cezaları, mesleğe kabul ve ihraçları hakkında karar verme yetkisi Yüksek Savcılar Kurulu’na aitti. 20 Eylül 1972 tarihinde, 1961 Anayasası’nın 143’üncü maddesinde yapılan değişiklikle Yüksek Hakimler Kurulu’na Meclis ve Senato ile hakimlerin üye seçmesi uygulamasından vazgeçilmiş ve kurul üyelerinin sadece Yargıtay Genel Kurulu tarafından seçilmesi öngörülmüş ve Adalet Bakanı’na kurulda oy verme hakkı da getirilmişti. 

Son değişiklikle oluşan HSYK

1982 Anayasası Yüksek Savcılar Kurulu ve Yüksek Hakimler Kurulu ayrımından vazgeçerek hakimler ve savcılarla ilgili kurumsal yapıyı tek çatı altında birleştirmiş ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu oluşturmuştu. HSYK; Adalet Bakanı, Müsteşar, Yargıtay’dan seçilen üç üye ve Danıştay’dan seçilen üç üyeden oluşmaktaydı. Müsteşarın katılmadığı toplantıların yapılması mümkün değildi. HSYK; adli ve idari yargı hakim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapıyordu. Adalet Bakanlığının; bir mahkemenin, bir hakimin, savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini de karara bağlamaktaydı. Kurul kararlarına karşı yargı yolu kapalıydı. 

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa referandumu ile HSYK’nın yapısı, demokratik meşruiyet ve geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden düzenlenmiş ve 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile kurulun çalışma usul ve esasları belirlenmişti. Anayasa değişikliği ile üye sayısı 7’den 22’ye çıkarılan yeni HSYK’nın üç daire halinde çalışması benimsenmiş; Birinci Daire, hakim ve savcıların atama, nakil, yetki ve izinle ilgili işlemlerinden, İkinci Daire, hakim ve savcıların terfi ve disiplin işlemleri ile meslekten çıkarma işlemlerinden, Üçüncü Daire ise hakim ve savcıların mesleğe kabulü ve haklarındaki şikayetler ile ilgili işlemlerden sorumlu tutulmuştu. Anayasa değişikliği ve yasal düzenlemeyle hakim ve savcıların denetlenmesinden sorumlu Teftiş Kurulu HSYK’ya bağlanmıştı. 

AK Parti’nin önerisi

AK Parti’nin anayasa taslağının yargı bölümü iki alt bölümden oluşmaktadır. Birinci alt bölümde mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hakimlik savcılık mesleği ve teminatı ile Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) düzenlenmektedir. Taslak öneride HSK’nın; Hakimler Dairesi, Savcılar Dairesi ve Disiplin Dairesi olmak üzere üç daireden oluşması öngörülmektedir. Kurulun başkanı olarak Adalet Bakanı önerilmektedir. Adalet Bakanlığı Müsteşarı, kurulun doğal üyesi ve Savcılar Dairesi’nin başkanıdır. Öneriye göre HSK 22 üyeden oluşmaktadır. Bu üyelerden; 7’sinin TBMM tarafından (öğretim üyeleri ve avukatlar arasından), diğer 7’sinin Devlet Başkanı tarafından (hakim ve savcılar arasından), 6’sının ise ilk derece hakim ve savcıları tarafından (meslektaşları arasından) seçilmesi öngörülmektedir. Yine öneriye göre, kurul üyelerinin görev süresi dört yıl olup, süresi dolanlar yeniden seçilemezler. Hakim ve savcılar ile Temyiz Mahkemesi üyelerinin denetleme, inceleme ve soruşturma işlemleri ise Kurul Başkanı’na bağlı ve ona karşı sorumlu olarak görev yapan Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yerine getirilir. 

Avrupa ülkelerinde HSYK 

Hakimler ve Savcılar Kurulu’na ilişkin tartışmaları sağlıklı zeminde konuşabilmek için Avrupa ülkelerindeki benzer kurumlara bakmakta fayda var. Mesela; 

27 üyeli İtalya HSYK’sı; Devlet Başkanı, Yargıtay Başkanı ve Yargıtay Başsavcısı (üçü de HSYK’nın doğal üyesi), meslektaşları tarafından seçilen 16 üye ve Parlamento tarafından seçilen 8 üyeden oluşmaktadır. 

21 üyeden oluşan İspanya HSYK’sı; Yargıtay Başkanı, (HSYK başkanıdır) Kongre ve Senato tarafından aday gösterilen hakimler arasından Kral tarafından seçilen 12 hakim üye, Kongre ve Senato tarafından aday gösterilen avukat ve hukukçular arasından yine Kral tarafından seçilen 8 üyeden oluşmaktadır. 

11 üyeli İsveç HSYK’sı; başkan olarak hükümetin atadığı genel müdür ve tamamı hükümet tarafından atanan diğer üyelerden oluşuyor (4 hakim üye, 2 parlamenter, 1 avukat, 2 sendika temsilcisi ve 1 vali). 

22 üyeli Fransa HSYK’sı Genel Kurul, Hakimler ve Savcılar bölümü olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Meslektaşları tarafından seçilen üyelerin dışında üç bölümün ortak üyeleri olan 8 kişi Devlet Başkanı, Senato Başkanı ve Meclis Başkanı tarafından seçilmektedir. 

24 üyeli Polonya HSYK’sı; Adalet Bakanı, Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı (bu üç isim doğal üye) meslektaşları tarafından seçilen 15 hakim-savcı, parlamento tarafından seçilen 4 parlamento üyesi, Senato tarafından seçilen 2 senatör ve Cumhurbaşkanınca atanan 1 üyeden oluşmaktadır. 

17 üyeli Portekiz HSYK’sı; Yargıtay Başkanı, Yargıtay üyesi, meslektaşları tarafından seçilen 6 üye, devlet başkanı tarafından seçilen 2 üye ve parlamento tarafından seçilen 7 üyeden oluşmaktadır. 

Kıta Avrupa’sındaki ülkelerin hakim ve savcı kurulları incelendiğinde; üye seçiminde hem parlamento ve yürütmenin, hem de hakimlik ve savcılık mesleğinden olanların üye seçimlerinde etkin iki yapı olarak rol aldığı görülür. 

Yargıda ‘millet faktörü’

Yargı verdiği kararlarla ilgili olarak, “Türk milleti adına” ibaresini kullanır. İşte o zaman da akla gelen temel soru; “Türk milleti; yargının oluşumunda nerede duruyor, hangi özelliğiyle yapının oluşumda var.” Yargıya ilişkin her türlü düzenleme talebine karşı çıkan ve yargının oluşumda sivil temsil konusunda hassas davranan kesimlerin bu sorular üzerinden süreci okumalarında fayda var. HSYK’nın yapısı incelendiğinde, yargının oluşumunda ve işleyişinde milletin dolaylı temsil alanı bulduğu tek zaman diliminin, 1961 Anayasası ile oluşturulan yüksek kurullara Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosunun yüksek mahkemelerde hakimlik yapmış kişiler arasından üçer üye seçtiği dönem olduğu görülür. 20 Eylül 1972 tarihinde yapılan yasal düzenleme ile bu kaldırılmış ve HSYK’nın oluşumu yüksek yargı üyeleri arasındaki seçimle sınırlandırılmıştır. Halbuki hukuki düzenlemelerimizin oluşumda etkilendiğimiz Kıta Avrupa’sında kurulların oluşmasında özellikle iki unsurun ön plana çıktığı görülür; parlamento ve yürütme.

Türkiye’deki temel tartışma alanlarından biri de, kurulların oluşumunda TBMM’nin rol almasıdır. Kimi sosyal kesimlerin bu tür düzelemeden rahatsızlık duymasını anlamak mümkün. Millet adına karar veren yargının en üst düzenleyici kurulunu, milletin temsilinden uzak tutma ısrarını, 

üstelik bu ısrarın milletin siyasal temsilini sağlama iddiasında olanlarca ortaya konulmasını anlamak oldukça güç. Milletin oylarıyla oluşan TBMM’nin, millete hizmet edecek kurumların oluşumunda rol alması en doğal işleyiş. 

Otonom bir iktidar alanı mı?

Unutulmamalı ki, HSYK yargı yetkisini kullanan, yargısal tasarruflarda bulunan bir merci değil, idari fonksiyonları ağır basan bir kurul. Tasarruflarının yargı yetkisinin kullanımını yakından ilgilendirmesi sebebiyle kurulun hakimlik teminatına uygun biçimde oluşturulmasındaki önem ne kadar büyükse, meşruiyetinin sağlanması adına millet temsilini yansıtması da bir o kadar kaçınılmazdır. Mahkemelerin kurulması, kaldırılması, yargı alanının değiştirilmesi gibi adalet hizmetlerinin yürütülmesinde önemli etki ve yetkileri bulunan bir kurulun, toplumsal talep ve beklentilerden tamamen arındırılmış, yüksek yargı seçkinlerinin varlığına tapulanmış otonom bir iktidar alanına dönüştürülmesi ne kadar sağlıklı?

AK Parti’nin HSK önerisine karşı çıkan kesimlerin olan biteni bir de bu çerçeveden değerlendirmesi faydalı olacaktır.

[email protected]