Millet İttifakı'nın başbakan adayı kim?

Doç. Dr. M. Hüseyin Mercan / Marmara Üniversitesi
11.03.2023

İki belediye başkanı, kabineye girmesi halinde bir ihtilaf durumunda partisinden başkan seçildikleri ve sadakatlerini bildirdikleri Sayın Kılıçdaroğlu'nun mu yoksa kabinede yer almaları için büyük emek sarf eden Sayın Akşener'in mi yanında yer alacak?


Millet İttifakı'nın başbakan adayı kim?

06 Mart Pazartesi günü Saadet Partisi Genel Merkezi'nde Millet İttifakı'nı oluşturan partilerin genel başkanları, yaptıkları son toplantıyla cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylarını tüm ülkeye duyurdular. Kimi için malumun ilamı kimisi içinse son ana kadar bir değişiklik beklentisiyle geçen süreç, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı ile büyük oranda tamamlandı. Normal şartlarda 03 Mart Cuma günü ilan edilmesi beklenen aday ilanı, İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener'in toplantıdaki kararı onaylamaması nedeniyle ertelenmek durumunda kalmıştı. Masanın önemli aktörlerinden birinin ittifaktan ayrılma sinyalini açık şekilde vermesi bir anda tartışmaların yeni bir yöne evirilmesine neden olurken aynı zamanda Cuma'dan Pazartesi'ye geçen süre zarfında da tüm ülke, Türk siyasal hayatının en uzun ve hareketli anlarından birine daha şahitlik etti.

6'lı Masa demokrasisine 'balans ayarı' mı?

Türkiye'nin farklı siyasal kesimlerini bir araya getirerek mevcut iktidarın ve siyasal sistemin eleştirisi üzerinde yeni bir demokratik kültür inşa etme yönünde ciddi adım atmaya çalışan bir ittifakın adaylık sürecinde yaşadığı kriz demokratik teamülleri işletme konusunda çok da iyi bir sınav vermediklerine işaret etti. Özellikle Akşener'in masadaki çoğunluğun reyine karşı çıkarak aday dayatmaya çalışması, masanın demokrasisine bir bakıma "balans ayarı yapma" girişimiydi. 28 Şubat'ın sene-i devriyesinin geride bırakılmasının birkaç gün sonrasında farklı bir yolla da olsa demokratik bir aday belirleme sürecine müdahale, Çevik Bir'in o meşhur sözünü akıllara getirdi. Nasıl ki 28 Şubat sürecinde ordu, irtica argümanını kullanarak ülke yönetimindeki vesayeti ve ağırlığını kaybetmemek ve kurumsal istikbalini muhafaza etmek için demokratik olmayan bir yönteme başvurduysa benzer şekilde Sayın Akşener de "kazanabilecek aday" ya da başka deyişle Sayın Kılıçdaroğlu'nun kazanamama ihtimaline dair kaygı üzerinden bireysel kazanımları ve önereceği aday üzerindeki vesayetini garantiye almak adına masanın demokrasisine uygun olmayacak bir hamle gerçekleştirdi.

Tarafların karşılıklı restleşmeleriyle geçen ve özellikle Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan karşıtı bloğun kızgınlık ve şaşkınlık arasında bölünme olmaması yönündeki çağrılarına ek olarak masanın dağılması halinde oluşacak çoklu aday senaryolarının seçimin sonucu etkileyeceğine yönelik endişe, karşılıklı sorunların bir süre daha ertelenerek birlik mesajı verilmesini zorunlu kıldı. Türk siyasetinin neredeyse yarım asrına damga vurmuş duayen ismi merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in siyasette yirmi dört saatin çok uzun olduğuna yönelik sözü yaşanan son gelişmelerde haklılığını bir kez daha gösterdi. Hatta 06 Mart Pazartesi günü yaşananlar, yirmi dörtten ziyade birkaç saatin dahi radikal gelişmelere, kopmalara ya da bütünleşmelere şaşırtıcı derecede kapı aralamasından ötürü çok uzun bir süre olduğunu ispat etti.

Millet İttifakı bileşenlerinin aday ilan sürecinde yaşadığı kriz, daha önceki toplantılarda yapılan görüşmelerde yeterli düzeyde istişarenin yapılmadığına ya da bilinçli şekilde aday konusundaki istişarenin ortak aday hikayesinin başlamadan bitmesini engellemek adına meselenin ötelendiğine işaret etmektedir. Tüm topluma zamanı gelince herkesin ittifak sağlayacağı bir aday hususunda olumlu mesajlar veren genel başkanlar, süreçte birbirleriyle çelişen ifadelerde bulundukları gibi aday belirleme toplantısında da bu çelişkinin devam ettiğini açık bir biçimde ifşa ettiler. Adayın son ana kadar belirlenmeyip seçime sath-ı mayiline girilmesiyle biraz da oldu bittiye getirip Kılıçdaroğlu'nun adaylığını tav'an ya da kerhen kabul ettirmek gibi bir niyet ittifakın kimi mensuplarında ilk baştan beri var mıydı elbet bilinmez lakin Sayın Akşener'in de kendi partisinden olmayan isimler üzerinden muğlak bir seçim zaferi kurgusuyla çıkardığı ihtilaf ve yaptığı itiraz, ittifak paydaşlarının ilerleyen dönemlerde sürdürülebilir bir karşılıklı anlayış stratejisini nasıl yürüteceklerine dair soru işaretleri oluşturmaktadır.

Geçiş süreci yol haritasının açmazları

Millet İttifakı'ndaki partilerin genel başkanları adayın açıklanması esnasında bir bakıma oluşan endişe havasını gidermeye ve kendi aralarında güven tazelediklerini tüm topluma göstermeye gayret ettiler. Elbette yaşanan krizin sona erip ermediğini ya da kırılganlıkların devam edip etmediğini şu an için bilmemiz ya da kestirebilmemiz söz konusu değil. İlerleyen günlerde tarafların birbirlerine yaklaşımları bir bakıma birbirlerini bir güven testine de sokmaları anlamına gelecek. Bu konunun ittifak yapılanmasının iç meselesi olarak görülmesi gerekmektedir. Bununla birlikte İttifak'ın adayın açıklanmasının yanında ilan ettikleri on iki maddelik "Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş Sürecinin Yol Haritası" başlıklı metin ise, yönetime ve siyasal sisteme dair bakışı nedeniyle herkesi ilgilendirmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanına karşı muhalefetin uzun süredir üzerinde oydaştığı ana husus, başkanlık sisteminin kat'i surette reddedilmesi ve yerine parlamanter sisteminin getirilmesinin vaadiydi. Bir ülkede demokratik kültürün yerleşik hale gelmesi ve kurumsallaşmasında siyasal sistemden ziyade o sistemin nasıl uygulandığı ana parametredir. Bu çerçevede parlamenter sisteme geçişin Türkiye'nin demokrasisini güçlendireceğine dair öngörüler ve hüsnü zanlar dışında net bir veri ya da sağlam teminatlar bulunmamaktadır. Geçiş sürecinin çerçevesini belirleyen metnin içeriği, istikrarlı ve demokratik bir yönetim anlayışından ziyade istikrarsızlığı tetikleyecek ve kimi konularda demokrasi ile bağdaşmayacak adımların atılabilmesi imkân tanıyacak bir karaktere sahiptir. Bu nedenle metnin dilinin muğlaklığı ve birçok maddenin bünyesinde barındırdığı açmazlar, yeni ihtilafları ciddi şekilde tetikleyecek niteliktedir.

Kazandık havası

Gerek İttifak'ın genel söylemleri gerekse de metnin diline bakıldığında seçimin mutlak surette kazanıldığı ve parlamenter sisteme geçiş çalışmalarına başlayacağına dair bir hava sezilmektedir. Seçimin kazanılmaması halinde mevcut durum devam edeceğinden metin zaten yok hükmünde olacaktır. Fakat seçimden Sayın Kılıçdaroğlu'nu zaferle çıkması halinde ise bünyesinde bir çok muğlaklığı barındıran mevcut yol haritası ile sağlıklı ve sürdürülebilir yönetimin nasıl gerçekleşeceği ise merak edilen bir konudur. Başkanlık sistemlerinin özünde yatan temel felsefe sorumluluğun bir başkana devredilip yürütme organının daha işlevsel bir şekilde çalışmasıdır. Doğru ya da yanlış, başarılı ya da başarısız tüm karar ve politikalar başkanın üstlendiği bir sorumluluk alanı içinde yer almaktadır ve başkan kararlarının bizatihi sonucuna da yine kendisi katlanmak durumundadır. Başkanlık sisteminin mevcut eksikliklerini sistemde tadilat yoluyla düzeltmek yerine görece popülist bir dille parlamenter sisteme geçiş üzerinden yapılan siyaset ise üstesinden kolay gelinemeyecek bir sistemik krize büyük oranda yol açacaktır.

Bakanların, başkana sorumlu ve bir bakıma onun ilgili alanlarda işlerini takip eden sekreteri gibi çalıştığı sistemde, ittifaktaki mensubu partilerin genel başkanlarının cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı bir sistemde hızlı karar alım mekanizması nasıl inşa edilecektir. Her ne kadar, Millet İttifakı, parlamenter sisteme geçiş konusunda topluma söz verse de seçimi kazanmaları halinde bu bir süreç olduğu için sistem değişimi yapılana dek ülke başkanlık sistemiyle yönetilmeye devam edecektir. Metne göre ittifak paydaşı partilerin kontenjanında kabinede yer alacak bakanlar, genel başkanlar ile istişare sonucu atanacaktır. Bu durumda paydaş partinin bakanı hem cumhurbaşkanına hem de yardımcısına (ya da kendi genel başkanına) karşı sorumlu olacaktır. Cumhurbaşkanı ve ilgili yardımcının ihtilafa düştüğü bir konuda bakanın hangisini merkeze alarak politika uygulayacağı belli olmadığından sistem içinde bir kilitlenme söz konusu olabilecektir. Ayrıca bakanlar, kendi genel başkanları ile ters düştüğünde kabineden alınma riskiyle karşı karşıya kalacakları için sistem doğrudan parti genel başkanının bakan üzerinde açık vesayet kurmasına imkân tanıyacaktır.

Cumhurbaşkanı yardımcılığı hususunda bir başka önemli konu da Sayın Akşener'in gönlünü yapmak için bulunan ara formülde Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın uygun zamanda yetkili olacak şekilde cumhurbaşkanı yardımcılığına atacağı hususudur. Öncelikle CHP'li iki belediye başkanının kabinede yardımcı olarak yer alması ilk tahlilde yardımcılar arasındaki partisel eşitlik dengesini bozacağından içeride çeşitli sorunlara yol açacaktır. Bunun yanında diğer bir riskli alan ise iki belediye başkanının kabineye girmesi halinde bir ihtilaf durumunda partisinden başkan seçildikleri ve sadakatlerini bildirdikleri Sayın Kılıçdaroğlu'nun mu yoksa kabinede yer almaları için büyük emek sarf eden Sayın Akşener'in mi yanında yer alacakları meselesidir. Özelikle bu iki isim üzerinden Akşener'in bir vesayeti söz konusu olacak mıdır ya da bunun oluşmamasına yönelik içeride üretilecek bir mekanizma söz konusu mudur?

Geçiş süreci metninde anladığımız bir husus da tarafların parlamenter sisteme geçişin ardından seçime gitmeksizin mevcut beş yıllık süreyi tamamlama temayülüdür. Şüphesiz yeni bir seçimin özellikle ittifakın küçük partilerine zarar vereceği aşikâr olduğundan bu formül kısa vadede en uygun yol şeklinde görülmüş olabilir. Sistem değişikliğinin ardından cumhurbaşkanının sembolik yetkilerle dönemini tamamlama fikrine Sayın Kılıçdaroğlu'nun makul yaklaştığı da anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bu konuda ilerde ciddi tartışmalara yol açacak ve ittifakın meşruiyetini ya da kendisini destekleyenlerin güvenini sarsacak ana konu ise başbakanın kim olacağıdır. Burada sorulması gereken en temel soru şudur: Millet İttifakı'nın toplumun önüne sunacağı başbakan adayı kim? Seçimi kazanmaları halinde parlamenter sisteme geçiş sözü veren liderler -özellikle düşük oy oranına sahip olanlar- bu hususu bilinçli olarak hiç istişare etmediler ise bu seçmeni yanıltmaya yönelik bir adım şeklinde değerlendirilebilir. Bu konunun tartışılmasının erken olduğu düşünülüyorsa da ya seçimi kazanmaya yönelik bir özgüven eksikliğinden ya da böyle bir konunun akıllarına hiç gelmemesinden kaynaklanmaktadır ki her iki hususta ilerisi ciddi riskler barındırmaktadır.

Hükümet kurma görevi kimin?

Şu anki mevcut anketlerin ittifak ettiği husus AK Parti'nin çok büyük bir değişiklik olmaz ise mecliste en fazla sandalyeyi kazanacağıdır. Büyük seçim mücadelesini kazanması halinde, parlamenter sisteme geçiş için çaba sarf eden Sayın Kılıçdaroğlu, hükümet kurma görevini demokratik teamüller gereği AK Partili bir vekile verecek midir? Yoksa 1995'te örneğini yaşadığımız gibi demokrasi için çıkılan yolda demokratik ilkelerden uzaklaşarak başka bir partinin vekiline mi bu görev verilecektir? Başbakanlık meselesi seçimin kazanılması ve parlamenter sisteme geçilmesi halinde yeni iktidarın en önemli sınavlarından biri olacaktır. Ayrıca ittifaktan bir partinin vekilinin hükümet kurma görevini alması halinde cumhurbaşkanı yardımcıları kabineye dışarıdan bakan olarak atanacak mıdır ya da parlamenter sisteme geçişle birlikte ittifakın büyük ortakları diğer partilerle yollarını ayırırlarsa ortaya çıkacak tablo için bir hazırlık söz konusu mudur? Son olarak ise meclisteki sandalye dağılımı nedeniyle ya da muhtemel bir referandum sonucundan ötürü sistem değişemez ise bu defa taraflar buna yönelik bir alternatif plana sahip midirler? Eleştirdikleri sistemde sorunlu alanları gidermeye yönelik bir adım atılacak mıdır yoksa kazanılan iktidarla birlikte geçmişe dair söylemler -Türk siyasetindeki aktörlerin neredeyse tamamında görüldüğü üzere- siyasi bir geleneğin uzantısı olarak unutulup mevcut sistemde karar mı kılınacaktır.

Seçim tarihi yaklaştıkça sisteme yönelik muhtemel tartışmalar ve tezatlar da daha çok gündeme gelecektir. Farklı partilerin demokrasiyi güçlendirmek için çıktığı yolda kırılganlığı artıracak ve çok başlılığı getirecek bir yol haritasının benimsenmesi, her şeyden önce tarafların da zihinlerinde karışıklıklar bulunduğuna işaret etmektedir. Metnin öngördüğü anlayışın demokratik ve uygulanabilir bir pratikten ziyade sistemde krizlere yol açacak ve yeni vesayet alanlarını doğuracak bir karaktere sahip olduğu da asla göz ardı edilmemesi gereken bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

[email protected]