Millet ve devlet diyalektiği

Ali Osman Sezer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
23.07.2021

Demokratik devlete vasfını veren demokrasi, millet iradesi dışında başka bir yere dayandırılamaz. Dışarıdan, millet iradesi dışında unsurlarla işbirliği halinde getirilen bir sistemin, demokrasi olması mümkün değildir. Demokrasi maskesi altındaki bu tip yapılar, darbeler sonrası getirilen ya da -Irak örneğinde görüldüğü gibi- demokrasi adı altında yapılan işgal projeleridir.


Millet ve devlet diyalektiği

Millet kavramının değer içeriği, bu değerlerin devlet kuruculuğu ile milli devlet (demokratik devlet), böyle bir devletin ülkesini de o milletin vatanı(evi) yapar. Milleti devletin yarattığı algı ile devleti milletin yarattığı algı, bir ülkenin kültürel, siyasal ve hukuki yapısını belirler. Devlet ve millete dair bu determinist sorgulama, doğrudan doğruya devletin ve milletin mahiyetlerini belirleyerek bunlar arasında öznel ve nesnel ilişkiyle öne çıkar. Devletin özneliği durumunda bir toplumdan, halktan ya da ulustan söz edilse de millet olma halini cari kılan topluluktan söz edilemez. Çünkü millet olmak bir toplumun ulaştığı değerleri ile devlet olarak tecelli eder. Bu da o milletin devletini kurup, kural koyucu özneliğini ifade eder. Devlet eliyle üretilmiş bir toplum projesinde, devletin özne, toplumun nesne olduğu bir karşılıklılık söz konusu iken milletin var ettiği devlet durumunda devlet, millet halinin somutlaşmış tecellisi olarak bir bütünü ifade eder.

Yaratıcı, yarattığını denetler. Bu durum kudretinden sual olunamaz bir egemenlik durumudur. Yaratma fiili zaten yaratma süreçlerinin kuralları ile gerçekleşeceğinden yaratılan, varoluşunu bu kurallara riayet ederek gerçekleştirebilir. Yaratma fiili öncelikli olarak tanrısal bir yetidir. Ancak sadece Tanrı'ya mahsus olan yoktan var etme(bedii) yeteneği olmasa da insan, vardan var etme(halag) yeteneği ile diğer varlıklardan ayrışır. Bu, insanın ne isterse o olabileceğine ilişkin istisnai bir yeti. Hatta bu özelliğinde haddi aşarak ortaya çıkan tanrılık iddiası, insanlık tarihinde sıkça karşılaşılan bir durum.

Millet iradesi

Devletin milleti ortaya çıkardığı fikrine dayanarak, devlet aygıtında toplumsal düzeni belirleme, kural koyma yetkisinin doğal bir hak olduğu, siyasal teoride yaygın kanaattir. Bu yaygın görüş, cumhuriyet ve demokrasi kavramları, bireysel özgürlüklerin öne çıktığı toplumsal taleplerin devlet aygıtı ile uzlaştığı ve egemenliğin devlet ve toplum arasında bölüşüldüğü ulus devlet haliyle anlam kazanır. Türkiye siyasal tarihinin ana omurgasının da bu düşüncede geliştiğini ancak son yıllarda bu ana omurgada millet iradesini önceleyen demokratik bir anlayışın öne çıktı görülüyor.

2023 seçimleri daha önceki seçimlerden farklı olarak doğrudan devlet sistemine ilişkin söylemler üzerinde somutlaşıyor. Bu, Cumhur İttifakı'nın gerçekleştirdiği ve halen cari olan cumhurbaşkanlığı sistemi ile muhalefetin, güçlendirerek tekrar geri getirmeyi vadettiği parlamenter sistem tartışmaları olarak şimdiden mevzilenmiş iki platformda gerçekleşiyor. İlk bakışta bağlam kurulamasa da aslında konu devletin ve milletin önceliği konusu ile yakından ilgilidir.

Parlamenter sistemin doğuşu, halen İngiltere örneği ile somutlaşan, devlet ile özdeşik sorumsuz krallıklarda ortaya çıkan meşruti monarşiden tevarüs eden bir sistem. En belirgin özelliği, milletten bağımsız bir devlet anlayışının kutsal yapısı ve kutsallığa yaslanan sembolik ve sorumsuz devlet başkanı anlayışıdır. Bu sistemde, sorumsuz ve sorgulanamaz bir kutsal yeti ile devlet başkanında tecelli eden, devletin özneliğidir. Bu durum meşruti monarşilerde sorumsuz ve bu yönüyle gücü simgeleyen, devletin kutsallığının sembolü kralda, parlamenter sistemlerde ise sorumsuz ve aynı içerikte halk tarafından seçilmeyen cumhurbaşkanının devlet başkanlığında somutlaşarak benzerliklerini korumaktadır.

Ülüş: Ulus

Ulus devlet yapısı, devlet egemenliğinin statüsünün halk ile paylaşılarak, demokratik devlet anlayışının geldiği son aşama. Bu bağlamda önceki yazılarımda da vurguladığım üzere milli devlet ve ulus devlet kavramları eş anlamlı değildir. Ulus kavramı ülüş, üleşmek yani paylaşmak kökünden türeyerek devlet egemenliğinin halk ile paylaşımına dayalı bir kavram iken milli devlet, devletin millet tarafından milleti millet, üzerinde bulunduğu ülkeyi vatan yapan değerlerle kurulduğunu ifade eden bir kavram. Ulus devlet anlayışı paydaş yapısı gereği devleti halktan bağışık ve şahsına münhasır bir otorite olarak algılayan ve ulusla egemenliği paylaşan uzlaşımcı bir yapı iken, milli devlet anlaşışı ise devleti milletin cisimleşmiş hali olarak millet tarafından kurulan ve milleti önceleyerek onu milletin iradesine bağlayan bir algıyı ifade eder.

Ulus devlet kavramının Batı'da ortaya çıkışı, Vestfalya Antlaşması'nın "kimin bölgesi, onun egemenliği" ilkesine dayalı, her kralın kendi topraklarındaki devletle bütünleşen egemenliğine ve bu egemenliğin süreç içerisinde sınırlandırılıp halkla paylaşımına dayanır. Bugün bile Avrupa ulus devletlerinin neredeyse yarıya yakını, meşruti monarşik yapıda, devlet egemenliğinin paylaşımını gösteren parlamenter sistemleri ile bu yapıyı devam ettirmektedir. Avrupa'da papalığın din ve devlet olarak tüm yaşamsal alanda bütünleştiği bu devletin kural koyucu otorite olduğu dönemden ulus devlet yapısına geçiş sürecinin hikayesi, kralların ulusal konuma getirdiği kiliseler ve kurallar etrafında şekillenerek başlıyor. Bu durum Avrupa'da milli devletlerin ortaya çıkışı ile izah edilse de buradaki milli kavramı belki de eş anlamlılık anlayışı ile hatalı bir tercümedir. Çünkü yapı, tamamen devletin önceliğiyle egemenliğin, halk ile paylaşımına dayalı ulus kavramı ile örtüşüyor. Milli devlet kavramında egemenlik paylaşımı söz konusu olamaz. Çünkü milletin varoluşunda ve milletin var ettiği devletin ortaya çıkışında ve mevcudiyetinde, hegemonik gücü ifade eden egemenlik değil bir toplumu millet yapan değerlerin hakimiyeti söz konusudur ve bu hakimiyet kayıtsız şartsız millete aittir. Dolayısı ile ulus devlet, demokratik devlet için bir aşama olsa da demokrasinin ideali, millet hakimiyetine dayalı milli devlettir.

Dönüşümün öznesi: Millet

Millet hakimiyeti öncelikle devletin millet tarafından kurulmasını, böylece milletin devletine de hakimiyetiyle tevarüs eden devlet hakimiyetini önceler. Çünkü millet hakimiyetini cari kılan, onun bu hakimiyetini yerine getirecek olan ve esası millete dayanan bir devlet hakimiyetidir. Elbette bu durum, devlet aygıtının temel organlarının milli iradeye dayalı ortaya çıkması koşuluna bağlıdır. Demokratik devletin öncelikli unsuru da budur. Parlamenter sistemdeki cumhurbaşkanlığı statüsü, onun halk tarafından seçilmeyişi ve egemen olana mahsus sorumsuzluğu nedeniyle halkın özneliğine dayalı demokratik devlet anlayışıyla örtüşmüyor. Türkiye'de bu durum cumhurbaşkanlığı sistemi ile aşılmıştır. Elbette çok yeni olan bu sistemin eksiklikleri zaman içinde toparlanacaktır. Siyaset ve devlet hiçbir zaman mükemmeli ifade etmez. Bu durum milletin içinden geçtiği yaşamsallıkla sürekli değişen ve dönüşen bir süreçtir ve zaten devlet kelimesinin anlamı da böyle bir dönüşümü gerçekleştiren demektir. Milli devlette bu dönüşümün öznesi millettir.

Başkalarının demokrasisi

Milletin devleti denetlemesi öncelikle yetkin makamları kendisinin seçmesi ile gerçekleşir. Ancak parlamenter sistemde, en önemli denetim aygıtı olarak halkın cumhurbaşkanı seçme yetkisinin olmayışı ve cumhurbaşkanının sorumsuzluğu, devleti sembolize edecek şekilde donatılmış bu makamın egemen bir yetkiyle donatıldığını çağrıştırıyor.

Demokratik devlete vasfını veren demokrasi, millet iradesi dışında başka bir yere dayandırılamaz. Dışarıdan, millet iradesi dışında unsurlarla işbirliği halinde getirilen bir sistemin demokrasi olması mümkün değildir. Demokrasi maskesi altındaki bu tip yapılar, darbeler sonrası getirilen ya da -Irak örneğinde görüldüğü gibi- demokrasi adı altında yapılan işgal projeleridir. Emperyalizmin hegemonik yapısı gereği başka bir ülkenin demokrasisi ile ilgilenmesi, demokrasi ile ilgisi olmayan, onu sömürüye açık hale getirecek yapılandırmadan başka bir anlam taşıyamaz.

[email protected]