Milletvekili aday listelerinin siyasal anlamı

Galip Dalay - El Şark Forumu / El Cezire Araş. Merkezi
11.04.2015

7 Haziran seçimleri herkesin kendi radikalliklerinden arınıp merkeze yaklaşmaya çalıştığı bir seçim olacak gibi. Aday listeleri bize vesayet siyasetinin varlık gerekçesini oluşturan ve demokratikleşmenin önündeki en büyük engeli teşkil eden kimlik siyaseti veya makbul görülmeyen kimliklerin normalleşmesinde önemli bir eşiğin aşıldığını göstermektedir.


Milletvekili aday listelerinin  siyasal anlamı
Türkiye olanca hızıyla seçim sath-ı mailine girdi. Partiler, parti içi yoklamalar ile ön seçimlerini yaptılar. Aday listeleri açıklandı. Bundan sonrasında seçimlerin olağan dinamikleri işleyecek. Partilerin seçim talihlerini onların Türkiye tahayyülleri, siyasal hünerleri ve sicilleri, adaylarının seçim kampanyaları ile parti programları tayin edecektir. Fakat 7 Nisan günü Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) teslim edildikten sonra resmileşen aday listeleri, partilerin hem mevcut durumları hem de seçim sonrasında yaşayacakları muhtemel yönelimler ile yeni dönemde icra etmek istedikleri siyasal vizyonlarına dair önemli ipuçları sunmaktadırlar. Her partinin aday listesine bakıp bu partiler şahsında özel bazı trendlerin izlerini ortaya koymak mümkün olduğu gibi özellikle Meclis’te temsi edilen dört partinin aday profillerini bütüncül bir bakışla değerlendirip Türkiye siyasetine dair bazı genel çıkarımlarda bulunmak da imkân dâhilindedir. 
 
Bu seçimlerin önemi
 
Türkiye’de siyaset ve siyasalın çok sahici olması, dayandığı taban ile organik bir bağ kurması, ülkenin henüz ortak iyisini tanımlayamamış veya sosyal kontratını yapamamış olması nedeniyle her seçim, konsolide olmuş demokrasilerdekine oranla özel anlamlara haiz olup, olağanüstü şartlarda gerçekleşmektedir. Vesayet sisteminin önemli ölçüde ortadan kaldırıldığı bir denklemde yapılan seçimlerin sahici sonuçlar doğuracağı gerçeği, bu seçimlere atfedilen önemi daha da artırmıştır. Nihayetinde, Türkiye ilk defa kamusal alanda ve sivil siyasetin eliyle yeniden tanımlanma sürecine tabi tutulmaktadır. 2011’den itibaren Türkiye’de kamusal alanın bu kadar hareketli olması, AK Parti/Erdoğan karşıtlığı ve taraftarlığı şeklinde yaşanan siyasal kutuplaşmanın bu denli keskin olmasının ana gerekçesini bu durum teşkil etmektedir. Türkiye’nin kendi algısı, kimlik anlayışı, anayasal iskeleti, uluslararası sistemdeki konumu ve rolü, kendi içindeki farklılıklar ile kurduğu ilişki ve benzeri bütün başlıklar yeniden bir tanımlanma sürecine tabi tutulmaktadır. Üç seçimlik maratonun son halkası olan bu seçimle birlikte siyaset bu yeniden tanımlanma sürecini en sahici bir şekilde yapma imkânlarına kavuşacaktır. Seçimin ana gündem maddelerini yeni anayasa, siyasal sistem değişikliği ve Çözüm Süreci’nin oluşturması da buna delalettir. 
 
Seçimin siyasal anlamını şu anlık parantez içerisine alıp, aday profillerini belli bir siyasal tarih içerisine yerleştirip değerlendirdiğimizde, son listelerin Türkiye siyasetinde bazı trendleri ve gereksinimleri açık bir şekilde ortaya çıkardığına şahit olmaktayız. Birincisi, Türkiye, farklı kimliklerin siyasal ve toplumsal kabul görmelerinde önemli mesafe kat etti. İkincisi, üç seçimlik maratonun sona eriyor olması ile özellikle CHP’deki ön seçim sonuçları gündemli muhalefet gereksinimini bariz bir şekilde ortaya koydu. Üçüncüsü, 2002 seçimleriyle yaşanan siyasal deprem o tarihten önce merkez sağ/sol denklemi üzerinde kurulan siyasal merkezi ortadan kaldırmıştı. O tarihlerden sonrada Türkiye’de siyasal merkez anlamlı bir şekilde bir daha inşa edilemedi. Partilerin aday profilleri ile siyasal söylemlerini incelediğimizde yeni bir siyasal merkezin oluşum aşamasında olduğu anlaşılmaktadır. 
 
Kimlik siyasetinin zaferi
 
AK Parti döneminde makro siyasetteki demokratikleşme meselesini üç evreye ayırabiliriz. Bunları sırasıyla sistemin açılmasını sağlama (2002-2007), siyasal sistemin demokratikleştirilmesi (2007-2010/11) ve siyasal kimliklerle yeni bir ilişki biçimi geliştirmek (2011’den bugüne kadar) olarak tanımlayabiliriz. Bu üç evreden en çetinini siyasal kimlikler kısmı oluşturmaktadır çünkü bu durum bizatihi vesayetçi siyasetin zihin dünyası ve ideolojisi ile hesaplaşmayı gerektirmektedir. Aday listeleri Türkiye’nin bu konuda önemli bir ilerleme kaydettiğini ortaya koydu. Müesses sistemin daha önce cüzzamlı muamelesi yaptığı siyasal kimliklere mensup isimlerden birçok isim bu seçimde aday listelerinde yer almaktadır. Bu durum partiler açısından sakınılması gereken bir durum olmaktan çıkıp adeta prestij kaynağına dönüştü. Kürt kimliğiyle öne çıkan isimlerin kaygı kaynağı olduğu bir dönemden, MHP’yi dışarıda bırakacak olursak, Alevi, Ermeni, Yezidi, Rum, Süryani, 28 Şubat mağduru adayların listelerde seçilecek yerlerde yer bulunduğu bir döneme gelinmesi kimlik siyasetinin zaferini ortaya koymaktadır. Toplumsal alanda varolanın siyasal alanda da kendisi olarak var olabilmesi ülkenin normalleşmesi açısından önemli bir dönemeci temsil ediyor. 
 
Makbul vatandaş konseptinin bu şekilde sarsılması makbul vatandaş ve toplum ideolojisinin inşası ve bekçiliğini varlık gerekçesi kılan zihniyetin de sarsılmasına ve siyasetin normalleşmesine imkân sağlamaktadır. Buna paralel olarak, hala statükoda direten, Kemalizmin arkaik çerçevesinde siyaset, toplum ve dünya okuması yapan birçok aday bizatihi ülkenin tek resmi lisanslı Kemalist partisi tarafından dahi tasfiye edilmeye başlandı. CHP tabanın da parti kadrolarına seslerini duyurma imkânı bulduğunda değişim yönünde bir irade ortaya koyduğuna şahit olduk. Toplumun bu şekilde bir irade ortaya koyması ve CHP’nin de bunu kabul etmesi eski rejimin artık bir tarih konusu olduğunu ve bunu hem toplumun hem de siyasetin böyle okuduğunu ortaya koymaktadır. Bu hayırlı bir duruma işaret ediyor. Eskinin artık geri getirilmesinin mümkün olmadığının kabulü yeni bir siyaset yönünde bir iradenin ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir. Aday listesi bu yeni siyasetin pekâlâ daha az Kemalist (veya daha soft-Kemalist) ve daha çok sosyal demokrat/merkez yelpazede seyredebileceğini göstermektedir. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesi sonrasına tartışılan yeni CHP’nin yeni dönemde doğma imkân ve koşulları mevcuttur. Eskinin temsilcilerinin hem toplum hem de siyaset nezdinde kredibilite kaybına uğramaları, yeniye büyük bir imkân sunmaktadır. Teorik olarak ortaya çıkan bu yeni durumun pratikte bir karşılığının olup olmayacağını ancak seçim sonrası siyasal pratik üzerinden test etmek mümkün olacaktır. Çözüm süreci ve yeni anayasa konuları CHP’ye bu yeni yöneliminin sahiciliğini topluma göstermesi açısında büyük bir fırsat sunmaktadır. Eski bagajları seçmen ve parti içi eski yapının baskısı nedeniyle taşıma gerekçesi artık ortadan kalkmış durumdadır. Yani CHP için gündemli ve pozitif muhalefet imkânı mevcuttur. 
 
Gündemli muhalefet kurucu ve yapıcı bir niteliğe sahip olması açısından Türkiye’de siyasetin kalitesini artıran bir işlev görmektedir. HDP’yi Türkiye’nin nominal ana muhalefet partisi olan CHP’den daha yüksek bir özgül ağırlığa sahip kılan ana gerekçeler sadece dinamik bir tabana sahip olması veya yeni döneme uygun bir siyaset geliştirme arayışı oluşturmamaktadır. Son yılların önemli bir kısmında ortaya koyduğu gündemli muhalefet HDP’yi daha etkin kılıp, siyaseten özgül ağırlığını artıran bir işlev gördü.  Genel olarak Kürt siyaseti, pro-aktif bir ajandaya sahip olup AK Parti’nin bu ajandayla kurduğu ilişki üzerinde ya ona keskin muhalefet etti ya da Gezi Parkı eylemlerinde olduğu gibi gelişen muhalefet dalgasına katılmaktan imtina etti. Bunun da Kürt siyasetini güçlendiren, dillendirdiği taleplerin meşruiyet zeminini sağlamlaştıran bir etkisi oldu.
 
Buna karşın, CHP ise gündemli bir muhalefet ortaya koyamadı. Muhalefet kavramının içini boşaltıp onu önce AK Parti karşıtlığına, sonra da anti-Erdoğanizme indirgedi. Bu da onun pro-aktif bir ajanda ortaya koymaktan ziyade sürekli seçmenlerinin AK Parti/Erdoğan karşıtı duygusallığına, öfkesine ve hislerine yatırım yapmasına yol açtı. Zaten CHP’nin seçmenlerinden oy alıp temsil edememesinin ana nedenini de bu oluşturmaktadır. CHP’li seçmenin anti-Erdoğan duygularının tatmin edilmeye çalışılması tabii bir durumdur. Nihayetinde siyasal olan duygusaldır. Ve her siyasal parti önce seçmenin duygusal dünyasına hitap etmek ister. Fakat siyasetin tamamıyla bu duygusallığın tatminine hapsedilmesi, duyguların tamamıyla siyasallaştırılması sadece ruhu kemiren bir işlev görmekle kalmayıp siyasetin kurucu misyonunu da ortadan kaldırmaktadır. Böylesi bir siyaset, mevzubahis duygudaşlık üzerine kurulu olan emisyonal cemaatin dışında kalan toplumsal kesime ulaşma imkânlarını yitirir.  Normalde, dar kimlik partilerine has olan bu durum, siyasal sermayesini bu duygusal bölünme üzerinde yaşanan bir kutuplaşmanın devamından sağlamaktadır. Nitekim Türkiye’de CHP ve MHP’nin daha seküler kitlesinin hapsolduğu zeminde böylesi bir zemindir: Erdoğan karşıtlığı ve yandaşlığına indirgenmiş bir vasatta ‘duygusal’ siyaset yapmak. 
 
Yeni siyasal merkez 
 
Fakat özellikle CHP’nin aday listesi bu durumun sürdürülemez olduğu anlayışını yansıtmaktadır. CHP’nin adaylarının profilleri, aday listesinin oluşturulmasında HDP ve AK Parti etkisini ortaya koymaktadır. HDP tazyiki CHP’yi daha sola ve Alevi taleplerine daha duyarlı olmaya iterken, AK Parti baskısı ise onları merkez siyasete yönlendirmektedir. Bu ikisinin sentezi ise Türkiye tipi bir ‘üçüncü’ yolcu siyasete imkân sağlamaktadır. 
 
Hâkim Parti olan AK Parti ile üçüncü yolcu bir siyaset geliştirme imkânına sahip olan CHP ekseninde yeni bir siyasal merkezin inşa edilmesinin koşulları olgunlaşmış gözükmektedir. Bu yeni merkezin inşasında HDP’nin CHP’ye yaptığı ideolojik tazyik, özellikle Kürt illerinde AK Parti ile giriştiği iktidar mücadelesi nedeniyle önemli bir etki yapma imkânına sahiptir. Bu durumu daha da açacak olursak, CHP’nin Alevi ve sol kimlikleriyle ön plana çıkmış adaylara listelerinde bu ağırlıkta yer vermesinde HDP’nin etkisi yadsınamaz. Önümüzdeki dönemde HDP ile CHP arasında, özellikle Alevi temsiliyetin etrafında, dozajı artarak devam edecek olan bir yarışın yaşanacağı görülmektedir. Fakat CHP’nin üzerindeki HDP baskısını da abartmamak gerekir. Nihayetinde CHP’nin son yıllarda en fazla yatırım yaptığı grubu AK Parti iktidarında rahatsız merkez seçmen olduğunu unutmamak gerekir. CHP’nin aday listesi de bu durumu bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Merkez sağ, sol ve muhafazakâr adaylar CHP’nin aday listesinde önemli bir yeri kaplamaktadır. İlhan Kesici, Mehmet Bekaroğlu, İhsan Özkeş, Hasan Oğul ve benzeri isimler böylesi bir merkez siyaseti yapma arzusunu yansıtmaktadır. 
 
Bunun yanında, HDP’de her ne kadar ‘radikal demokrasi’ söylemi ile sol tonu daha baskın bir parti imajı ortaya koymuş olsa da, aday profilleri onun da yeni dönemin yükselen trendi olan melez parti prototipine daha uygun bir siyaset izlediğine işaret etmektedir.  Sol tonajı güçlü adayların yanında, HDP, Celal Doğan, Dengir Mir Fırat, Altan Tan, Nimetullah Erdoğmuş ve benzeri merkez ve muhafazakâr siyasetçilere de listelerinde önemli bir yer ayırdı. Aslında bu seçim herkesin kısmi olarak kendi radikalliklerinden arınıp daha merkeze yaklaşmaya çalıştığı bir seçim olacağa benzemektedir. CHP radikal Kemalizm ile ulusalcılığını her ikisinin daha yumuşak versiyonuyla değiştirmiş gözüküyor. HDP, etnik tonajı baskın, bu bağlamdaki dili keskin bir partiden sistem içi bir parti olmaya, tesis edilmeye çalışılan yeni müesses nizamın biraz solunda yer alan bir parti olmaya çalışmaktadır.  AK Partide ise Milli Görüş damgası ile İslamcı tonajın biraz daha azaldığı bir liste ile seçmenin karsısına çıkmaktadır. Süleyman Soylu, Orhan Miroğlu, Volkan Bozkır, Mehmet Uçum gibi adayların birinci sıralara konulması buna işarettir. Kısacası, aday listeleri bütün partilerin adaylarını belirlerken güçlü bir siyasal merkeze yakınlaşma baskısını hissettiklerini ortaya koymaktadır. Bu durum da yeni bir siyasal merkezin inşasına imkân sağlamaktadır. 
 
Ezcümle, aday listeleri bize vesayet siyasetinin varlık gerekçesini oluşturan ve demokratikleşmenin önündeki en büyük engeli teşkil eden kimlik siyaseti veya makbul görülmeyen kimliklerin normalleşmesinde önemli bir eşiğin aşıldığını göstermektedir.