Milletvekili dokunulmazlığı ve şiddetin siyasallaştırılması

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Karatay Üniversitesi
28.05.2016

1994 yılında altı DEP’li ve bir bağımsız milletvekilinin dokunulmazlığına son verilmesinin siyasi sonuçları beklendiğinden çok farklı olmuştu. Fakat o gün, kategorik olarak belli bir sosyolojiyi topyekûn boğmak gibi bir düşünce vardı. Bugün ise sivil siyasetin önünü açmak için her türlü riski alan bir sivil irade var. O gün örgüt silah bırakmak için fırsat arıyordu, bugün tüm varlığını silahla tahkim ediyor.


Milletvekili dokunulmazlığı ve şiddetin siyasallaştırılması

Bugün ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde var olan “yasama dokunulmazlığı” modern Avrupa’nın inşa sürecinde ortaya çıkmış ve spesifik olarak Fransız Devrimi orijinlidir. Fransız Devrimi’nden sonra seçilen kurucu meclis, milletvekillerinin özgürce kendini ifade edebilmesi ve aynı zamanda da meclisin millet iradesine karşı çıkan güçlere karşı korunması için 26-27 Haziran 1790 tarihli bir Kararname ile Meclis üyelerinin, Meclis’in izni olmadan ağır cezalık suçüstü hariç tutuklanamayacağını ve soruşturulamayacağını karara bağlamıştır.

Tarihteki ilk örneğine ise Roma’da rastlanır. Roma yöneticilerinden bazı Preatorler ve Konsüller için uygulanan bir dokunulmazlığın var olduğu bilinmektedir. Sınıfsal olanlar da olmakla beraber esas olan seçilmişlerdi.

Sivil siyaseti korumak

Romanın kurucusu olan Romulus, Roma’yı kurduktan sonra re’sen yüz civarında kişiyi hem şehir yöneticisi ilan eder hem de onlara dokunulmazlık verir.

Yasama dokunulmazlığının temel amacı, yönetimin işleyişine muhalefet edebilecek her türlü itirazı özgürce ve yüksek sesle dile getirebilmeyi teminat altına almaktır.

Nitekim Fransız devriminde de hayata geçirilen yasama dokunulmazlığının asıl gayesi meclisin işleyişini aksatacak her türlü gücü ve baskıyı engellemektir. Millet iradesine uzanan elleri durdurmaktır. Zira esas olan meclisin varlığı ve işleyişidir. Çünkü meclis, aynı zamanda yasayı uygulayan kişilerin de adaletin varlığının da asıl güvencesidir. Meclisin işleyişinin teminatlarından birisidir.

Dokunulmazlık, sivil siyasetin her türlüsüne özgür bir ortam ve sınırsız bir imkan tanımak için ihdas edilmiş anayasal bir düzenlemedir.

Her ne kadar bireyleri koruyorsa da asıl işlevi yasama organını ve dolayısıyla da sivil siyaseti korumaktır. Bir taraftan milletin iradesini korumak diğer yandan da bu iradenin tecelli ettiği kurumu muhafaza altına almaktır. Ezcümle yasama dokunulmazlığının asıl amacı, sivil siyaseti ve yasamayı korumaktır. Milletvekillerinin ceza hukuku karşısında sorumsuzluğunu ortaya çıkartacak bir alan oluşturmak değildir.

Dokunulmazlıkların kaldırılması yetkisi her zaman meclisin elinde olmuştur. Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizim ülkemizde de zaman zaman gündeme gelmiş ve sonuçları bakımından da tartışmalar giderek alevlenmiştir.

Hata mı yapılıyor?

Daha önce de çeşitli gerekçelerle dokunulmazlığı kaldırılan vekiller oldu. Ancak siyasi tarihimizde en çok bilinen ve konuşulan 1994 yılında dönemin başbakanı Tansu Çiller’in isteği ile kaldırılan DEP milletvekillerinin dokunulmazlığıdır.

Her dokunulmazlığın bir sonucu olmuş ama 1994 yılında altı DEP’li ve bir bağımsız milletvekilinin dokunulmazlığına son verilmesinin siyasi sonuçları beklendiğinden çok farklı oldu. Sivilleşmek isteyen bir talebin engellendiği ve bu durumun da ağır sonuçlar doğurduğu açıktır. Ve bugün, doğal olarak aynı gelenekten gelen milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasının benzer veya daha kötü sonuçları doğurup doğurmaması sorusu geliyor akıllara.

Bir daha aynı hata mı yapılıyor ve yine hafızalarda derin izler bırakacak bir dram yaşanacak mı?

Her şeyden önce sosyolojik olarak her iki olayın kendine özgü bir bağlamının olduğunu ve bugünün koşulları ile geçmişi mukayese etmenin mümkün olmadığını vurgulamak gerekir.

O gün, kategorik olarak belli bir sosyolojiyi topyekun boğmak gibi bir düşünce vardı, bugün aksine sivil siyasetin önünü açmak için her türlü riski alan bir sivil irade var.

O gün örgüt silah bırakmak için fırsat arıyordu bugün tüm varlığını silahla tahkim ediyor.

O gün silah bıraktırma ve müzakere ile sorunu çözme niyet ve projesi yoktu bugün var.

En önemlisi şu, o gün PKK sivil siyaseti zehirleyerek terör yapmayı henüz öğrenememişti. Bugün sivil siyaset, barış ve demokrasi maskesi ile en kanlı eylemlerden daha ağır sonuçları olan işler yapmakta, projeler uygulamaktadır.

PKK’nın bugünkü varlığı ve amacı, örgütün ideolojisine uygun bir derebeylik kurmaktır. Kürtleri, Kürt olarak hakkını veya hukukunu savunmak değil, PKK’lılaştırmaktır. Kürtlerin PKK’lılaşması Kürtlere ve onların kimliklerine bir faydasının olup olmadığından tamamen bağımsız bir konudur. Örgüt, Kürtleri PKK’lılaştırmak için, onları dönüştürmek için iki silaha ihtiyacının olduğunu düşünmekte. Birisi ateşli silah, diğeri de sivil siyasettir.

Özellikle İmralı Notları’nda bu konu çok açık bir şekilde görülmektedir: Müzakere, hep müzakere talebi dile getirilsin. Her şeyi alalım ve asla silah bırakmayalım. Gerekirse silahla şehirlere de inelim mantığı, siyaseti de kanlı bir silah enstrümanına dönüştürmek demek değil de nedir?

TMK güçlendirilmeli

Türkiye, tarihi bir süreçten geçmektedir. Toplumun temel sorunlarını barışçıl bir yolla çözecek olan biricik toplumsal kurum olan “siyaset”, PKK eli ile kanlı bir senaryonun sahnesi haline getirilmek istenmektedir.

Buna dur demediği zaman daha çok başı ağrıyacaktır.

PKK terör örgütüne sırtını dayadığını söyleyen veya bu örgütle organik bir bağ içinde olduğunu özellikle ve kasten gösteren milletvekillerinin yargılanması için ilk adımın atılması önemlidir. Ancak tek başına milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması yetmez.

Tüm dünyada, insan hakları ve hukukun gerektirdiği şekilde terörle mücadele yasasında yeni bir düzenlemeye gidilmesi gerekir.

Bence Türkiye, başta terörle mücadele kanunu olmak üzere, pek çok alanda yeni düzenlemelere gitmek zorundadır. Haziran seçimlerinden sonra bir şeyin fark edilmesi gerekir: PKK, siyaseti zehirlemek için bu alanla ilgilenmektedir. Bundan dolayı da hem bu konuya ilişkin yaklaşımını hem de mücadele etme tarzını değiştirmek zorundadır. Eğer terörün siyasete bulaşmasını sadece dokunulmazlıkların kaldırması ile engelleyebileceğini ummuyorsa da yanlış bir iş yapmış olacaktır.

İmralı görüşmelerinden önce ve sonra olmak üzere iki farklı PKK okuması yapılmadan onunla gerektirdiği gibi mücadele edilemez.

PKK’nın daha önceki kötü tecrübeleri hep gündemde tutup gerçek niyetini ve kanlı eylemlerini manipüle etmesine izin vermemek için yapılması gereken budur. Unutulmasın ki PKK, daha önce eli silahlı-kanlı katiller ile şiddeti siyasi mekanizmanın içinde taşımaya muvaffak olamadı ama İmralı görüşmelerinden sonra taktik değiştirerek bunu yapmaya çalışmaktadır.

Nitekim bu görüşmelerde “bebek katili” Öcalan, görüşmeler boyunca sıklıkla “Öz savunmanızı yapın, örgütlenmediğiniz yerde olmayın bir yumruk yediğiniz yerde on yumruk vuramayacaksanız oraya girmeyin” benzeri vurgularla örgütlenme ve siyasette şiddet talimatını vermektedir.

HDP’nin PKK’laşması

HDP’nin mecliste tıpkı PKK gibi şiddet uygulayıp ortamı terörize ederek sonuç almasının, şiddet yoluyla başarı elde ediliyor algısı oluşturmasının da ayrıca önüne geçmek gerekir.

Sonuç olarak PKK’nın barış, demokrasi ve insan hakları maskesi ile etrafta dolaşıp siyaseti zehirlemesini engellemek gerektiği çok açıktır. Dokunulmazlık bu konuda atılacak olan adımlardan birisidir. İkincisi bu maskeleri düşürecek politikalar izlemektir. Nitekim halkımız mahkemelerden önce kararını vermiş, mahkemeler ister yargılasınlar ister yargılamasınlar, bölge insanı bu çeteyi mahkum edip sokakta gördüğü zaman ya kalbiyle ya diliyle ya da eliyle müdahale ediyor ya bu tek başına her şeye bedeldir...

[email protected]