Mısır darbesi İslamcıları demokrasiden vazgeçirmiyor

Prof Dr. Birol Akgün - Selçuk Üniversitesi - SDE
5.10.2013

Demokrasi Müslüman Arap topraklarında yaşayamaz mı? Bu sorunun cevabı bölge sosyolojisinin en dinamik gücü olarak nitelenen İslamcı siyasi aktörlerin takınacağı tavırlara ve izleyecekleri stratejilere bağlıdır.


Mısır darbesi İslamcıları demokrasiden vazgeçirmiyor

Siyaset bilimi literatüründe Arap ülkelerinin küresel demokrasi dalgalarından etkilenmediğini ifade etmek için kullanılan “Arap istisnacılığı” tezi son üç yıldır bölgede yaşanan gelişmeler tarafından yanlışlanmışken, Mısır’daki askeri darbe sonucu son günlerde yeniden dolaşıma sokulmaya başladı. Gerçekten de demokrasi Müslüman Arap topraklarında yaşayamaz mı? Bu sorunun cevabı biraz da bölge sosyolojisinin en dinamik gücü olarak nitelenen İslamcı siyasi aktörlerin takınacağı tavırlara ve izleyecekleri stratejilere bağlıdır. Mısır’da şimdiye kadar binlerce kişinin hayatını kaybetmesine rağmen İhvan ve selefi kesimlerin ağırlığını oluşturduğu direniş grubunun şiddetten uzak durması pek çok Batılı gözlemciyi şaşırtmış gözüküyor. Hatta, “evet bugün sabrediyorlar ama göreceksiniz sonunda Suriye’deki gibi şiddete başvuracaklardır” beklentisi ağır basıyordu. Dolayısıyla yalnızca Mısır’da değil, tüm Arap coğrafyasındaki İslamcıların bundan sonraki izleyecekleri yol haritası herkesin merakla beklediği bir sorudur.     

Bu soru İstanbul’da düzenlenen iki günlük bir uluslararası toplantıda tartışıldı ve kararlaştırıldı. Arap devrimleri sürecinde ve sonrasında siyasi ve sosyal hayatta belirleyici güç haline gelen örgütlü dini ve siyasi gruplar Mısır’daki askeri darbe sonrasında ilk kez Türkiye’de 25-26 Eylül’de bir araya geldiler. Toplantı Müslüman Düşünürler Birliği ve İslam Dünyası Parlamenterler Birliği öncülüğünde gerçekleştirildi.Türkiye’den ise SDEdüzenleyici ortak olarak katıldı.Toplantıya çoğunluğunu Arap dünyasının farklı ülkelerinden gelen akademisyen, siyasetçi, STK ve medya temsilcileri iştirak etti. Arıca Arap diasporasınınbatıdaki önde gelen temsilcileri ile bazı Batılı ülkelerden ve Türkiye’den de milletvekili ve STK temsilcileri de yer aldı. Temel amaç, Mısır üzerinden Arap dünyasında ters esmeye  başlayan anti-demokratik dalga karşısında nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda ortak aklı harekete geçirmek ve en uygun bir yol haritası çıkartmaktı. 

Toplantıyı anlamlı ve önemli kılan iki şey var.Birincisi toplantının konusu. Arap entelektüelleri ve siyasi temsilciler,Mısır’daki Askeri Darbe sonrasında dünyanın darbeye karşı takındığı tutumu anlamaya çalışıyorlar. Özellikle ABD ve Avrupa gibi demokrasi ile yönetilen Batılı ülkelerin askeri darbeye karşı neden gerekli tepkiyi göstermediklerini tartışıyorlar. Bir anlamda Mursi yönetimine karşı girişilen Batı destekli darbenin ekonomi-politik, siyasi ve ideolojik arka planı sorgulanıyor; bundan sonra izlenmesi gereken yol haritası belirlenmeye çalışılıyor. Hem bir durum analizi hem de gelecek stratejisi hazırlanmaya çalışılıyor. Ciddi bir özeleştiri süreci yaşanıyor olması son derece önemli.

Statükoyu değiştiren gelişmeler

İki günlük konuşmalarda ulaşılan ortak tespit şu: Arap Baharı süreci bölgedeki statükoyu ve stratejik dengeleri ciddi biçimde değiştirdi. Özellikle bölgenin siyaseti ve güvenliği açısından kritik öneme sahip olan Mısır’ın yer değiştirmesi statüko güçlerini rahatsız etti. İkincisi, demokratikleşme dalgası bölgedeki bazı batı yanlısı statüko güçlerince (körfez monarşileri) kendi rejimlerine karşı bir güvenlik tehdidi olarak görüldü. Üçüncüsü otoriter rejimlerin yıkıldığı yerlerde yapılan seçimlerde sandıktan çoğunlukla ihvan türü örgütlü siyasi İslamcı gruplar çıktı. Ayrıca batı medyasının Libya’dan, Mali ve Suriye’ye kadar el kaide gibi şiddet yanlısı grupların giderek güç kazandığına ilişkin yayınları batı toplumlarındaki islamofobik tutumları güçlendirdi. Dolayısıyla Mısır darbesi yalnızca bu ülkeyi ilgilendiren bir gelişme olarak okunmamalı; bölgenin tamamında süregiden demokratikleşme çabalarını durdurmaya çalışan ve özellikle de İslamcı siyasi grupları sistem dışına atmayı hedefleyen bir gelişme olarak görülmelidir.

Demokratik direnişe devam

Bu tespitlere binaen Mısır’da ve bölgedeki diğer ülkelerdeki islami grupların nasıl bir hareket tarzı belirlemeleri gerektiği konusu uzun uzadıya tartışıldı. Şurası önemlidr. İslamcılar Mısır’daki darbe sonrasında İhvan hareketi öncülüğünde başlatılan “barışçıl sokak gösterileri” sürecini onaylıyorlar. Şiddeti savunan yok. Bu konuda çok dikkatliler ve sürekli olarak devrim ve direniş süreçlerinin sivil ve demokratik zeminde sürdürülmesinin altı çizildi. Darbecilerin oyunlarını boşuna çıkarmanın ve dünya kamu oyunun desteğinin sağlanabilmesinin tek yolu olarak sivil direniş görülüyor.  

İslamcı gruplar Batının darbe karşısında takındığı durumdan rahatsızlar. Hatta çok derin bir hayal kırıklığı yaşandığı söylenebilir. Bunun temel nedeni olarak bazıları siyonizmi, bazıları batının 11 Eylül sonrasında yaşadığı travmanın yarattığı ön yargıları dile getiriyor. Ancak asıl sorunun islam dünyasının kendisini batıya iyi anlatamamasından kaynaklandığını düşünüyorlar. Batı kamuoyu ile sağlıklı bir diyalog için doğru iletişim stratejileri geliştirilmesi gerektiği konusunda uzlaşma sağlanıyor. Batıya toptan bir ret veya suçlama yapılmıyor. ABD ve Batılı ülke kamuoylarının monolitik olmadığı, darbelere karşı çıkan ve demokrasiyi destekleyen pek çok grubun ve liderin bulunduğu; önemli olan bunlarla diyaloğun geliştirilerek seslerini yükseltmelerinin sağlanması olduğu üzerinde duruluyor. Bu amaçla farklı dillerde yayın yapacak olan bir Arap Devrimlerini İzleme Merkezinin (ArabMonitoring Center)  kurulması kararlaştırılıyor. Ayrıca Mısır başta olmak üzere Arap dünyasındaki yönetimlerin insan hakları ihlalleri ile mücadele için bir hukukçular komitesi kurup, BM dahil tüm insan hakları koruma mekanizmalarının etkin kullanılması tavsiye edildi. 

Dış dünyayı önemsemekle beraberi ilginçtir hem Türkiye’den katılan konuşmacılar hem de Arap İslamcılarının temsilcileri islam dünyasındaki demokratik değişimin geleceğini daha çok içsel dinamiklerin belirleyeceği üzerinde hemfikirler. Dolayısıyla dönüşüm sürecinde dış desteğin önemini belirtmekle birlikte, asıl itici gücün ve kritik unsurun halkaların değişim talebi olduğunu ifade ediyorlar. Sokağa yansıyan güçlü sosyolojik dinamiklerin iç ve dış kuşatmaları yarmada en önemli faktör olacağı vurgulanıyor.  Toplantıda konuşan Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ’ın konuşmasının ana fikri de buydu: Türkiye’nin demokratik dönüşümünün arkasında her fırsatta halkın demokrasiye olan kayıtsız desteğinin olduğu söyledi Bozdağ. Menderes, Özal ve Erdoğan gibi liderleri güçlü kılanın da halkın desteğini arkalarına almayı başarmaları idi. 

Malezya ve Türkiye modeli

İki günlük programda katılımcılar Türkiye ve Malezya gibi halkı Müslüman olan ülkelerdeki demokratik ve ekonomik dönüşüm örneklerini de özel oturumlarda tartıştılar. Yasin Aktay Türkiye’yi anlattı, Abdullah Ahsen Malezya’yı. Aktay’ın Türkiye’deki örneklerinden de yola çıkarak, bugün İhvanın veya Mursi’nin hatalarını tartışmak değil, darbecilere karşı birlik olma günüdür mesajı salondan büyük alkış aldı. Ayşe Böhürler’inislamülkelerindeki demokratik dönüşüm sürecinde İslamcı kadınların rolünü anlattı. Şehit Esmamızın özgürlük iradesine sahip çıkmalıyız çağrısı katılımcıları oldukça duygulandırdı. 

Türkiye’den katılan bizler de çok şey öğrendik. Batıdan gelen gözlemciler Arap baharı sürecinin tıkanmasını  Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini merak ediyorlar. Uzun uzun Türkiye’nin bir asrı aşan modernleşme ve demokratikleşeme tecrübesini anlattıktan sonra ikna olmuş görünüyorlar. Ama doğulu olan her halkı aynı kategoriye yerleştiren oryantalist bakış açısını kırmak hiç de kolay değil. Türkiye’nin başarısının kalıcı olup olmayacağından ve gezi parkı olaylarının yeni bir otoriter dalgayı Türkiye’ye taşıyıp taşımayacağından emin değiller. Araplar ise daha çok Türkiye’deki başarının sırlarını anlamaya çalışıyorlar. Türkiye’ye imrenerek baktıklarında şüphe yok ve hükümetin Mısır darbesi karşısındaki net demokratik tavrından dolayı özellikle Başbakan Erdoğan’a minnettarlar. 

Son bir şeyi belirtmeden geçmeyelim. Türk medyasında genel olarak Mursi’ye karşı düzenlenen darbede Selefilerin ordunun yanında yer aldığı söyleniyordu. Tam tersine toplantıda Mısır’daki Selefi partilerin neredeyse tamamının temsilcileri vardı ve kesinlikle darbeye karşıydılar, Adeviye’de demokrasi direnişine beraberce katıldıklarını açıkladılar. Yalnızca Nur partisinin bazı yöneticileri El Sisi’ye destek vermiş. Halk tabanı darbeye direnmiş. Onlara da haksızlık yapmayalım. Bölgenin barışçıl geleceği için İslamcıların bu demokrasi çağrısının makes bulması hayati önem taşıyor. Arap dünyasındaki demokrasi üzerindeki bu tarihsel ve toplumsal uzlaşı heba edilmemeli. 

[email protected]