Mısır ekonomik çöküşe doğru yuvarlanırken…

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
18.04.2020

Sisi yönetiminin mevcut ekonomik zorlukları aşmak için ABD ve Körfez ülkelerine başvurma alternatifleri, Mısır ulusal çıkarının ve dış politikasının belirlenmesinde bu ülkelere daha fazla alan açacaktır. Sayılan mevcut alternatifler Mısır'ı hem İsrail'in güvenliğinin hem de Körfez ülkelerinin iddialı ve maceracı dış politikalarının temel payandası haline gelecektir.


Mısır ekonomik çöküşe doğru yuvarlanırken…

Arap Baharı sürecinde Orta Doğu’da Yemen, Suriye ve Libya gibi ülkelerde devlet sistemlerinin çökmesi ve bu ülkelerde iç savaşların patlak vermesi bölge genelinde istikrarsızlığa neden olsa da bu istikrarsızlığın etkisi nispeten sınırlı kaldı. Bu süreçte korkulan en tehlikeli senaryo Arap dünyası için güç ve istikrar kaynağı olan Mısır’da devlet sisteminin çökmesi ve tıpkı diğer ülkeler gibi Mısır’ın da bir iç savaş ortamına yuvarlanmasıydı. Bu tehlikeli senaryonun gerçekleşmesi tüm bölge için hatta dünya için telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilir, uzun yıllar güç ve istikrar kaynağı olan Mısır’ı tüm bölge için istikrarsızlık kaynağına dönüştürebilirdi.

Bölgesel düzlemde Mısır’a atfedilen bu önem Mısır’ın demografik, askeri, kültürel ve jeopolitik boyutu ile yakından alakalıdır. Yüz milyona yaklaşan ve Arap dünyasının en kalabalık, eğitimli nüfusuna ve bölgenin en güçlü silahlı kuvvetlerine sahip olması, Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz’e hakim jeopolitiği, İslam öncesi ve İslami dönemde hem askeri hem de kültürel anlamda bölgede liderlik rolü oynaması Mısır’ın istikrarını Orta Doğu bölgesinin istikrarı ile yakından ilişkilendirmemize neden olmaktadır. Aynı zamanda Kahire’de bulunan ve köklü bir eğitim kurumu olan Ezher Üniversitesi, Mısır’ın, Arap ve İslam dünyasının entelektüel merkezi olmasını da sağlamıştır.

Kronik sorunlar

Mısır, her ne kadar entelektüel, kültürel, demografik, askeri kapasite ve jeopolitik konum itibariyle Arap dünyasında merkezi bir yer işgal etse de önemli zayıflıkları bünyesinde barındırmaktadır. Bu zayıflıkların en önemlisi hiç şüphesiz ülkenin kronikleşen ekonomik sorunlarıdır. 100 milyonu aşan ve hızla artmaya devam eden nüfusa ilaveten düşük ekonomik büyüme oranlarının yol açtığı yüksek işsizlik rakamları, ülkenin bu nüfusu beslemek için yeterli temel gıda kaynaklarına dahi sahip olmaması, yüksek sübvansiyonların kamu bütçesi üzerinde oluşturduğu baskı, eğitimli ve yüksek vasıflı işgücünün yurtdışına yönelmesinin yol açtığı beyin göçü bu sorunların bazılarıdır. Mısır’ın içinde bulunduğu kaynak yetersizliğini anlayabilmek için sadece buğday üretim, tüketim ve tedarikine bakmak yeterli olacaktır. Ülkede temel gıda ürünlerine yönelik iç talebin yerli üretimle karşılanamaması bu ürünlerin tedariki için ithalata yönelmeye mecbur bırakmıştır. Örneğin 2018 yılında ülkede tüketilen yaklaşık 20 milyon ton buğdayın 12 milyon tonunu yurt dışından ithal etmek zorunda olan Mısır, bu yönüyle açık ara dünyanın en büyük buğday ithalatçısı konumundadır. Hükümetin bazen buğday ithalatı için gereken dövizi sağlamada güçlük çekmesi ülkenin gıda güvenliğini tehlikeye düşürmektedir. Mısır demografik, askeri, jeopolitik ve kültürel boyutuna istinaden her ne kadar önemli bir bölgesel aktör olsa da ülkenin içinde bulunduğu mevcut köklü ekonomik sorunları ulusal çıkarlarının tayininde ve dış politikasının uygulanmasında bariz bir etkiye sahiptir. Bu sebepten Mısır’ın dış politikasının, ülkenin bu devasa ihtiyaçları tarafından belirlendiğini söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.

Köklü değişiklikler

Modern Mısır tarihine yakından bakıldığında ülkede meydana gelen köklü politika değişikliklerinin tümü ekonomik sorunların ağırlaştığı süreçlerin peşinden yaşanmıştır. Nasır’ın liderliğini yaptığı Pan-Arabizm/Arap Sosyalizmi ideolojisinin 1970’li yıllarda terk edilip ülkenin ekonomi politikalarında köklü bir yön değişikliğine gidilerek (infitah/liberal iktisat politikaları) Sovyetlerden uzaklaşılması Mısır’ın bu dönemde yaşadığı ekonomik sorunlarla yakından alakalıdır. Sedat yönetimi bu politika değişikliği ile ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğazdan liberalleşme ile çıkarak Mısır’ın daha çok yatırım çekmesini, bölgenin ekonomik ve finansal merkezi olmasını hedeflemiştir. Yine Mısır’ın 1979 yılında, İsrail ile Camp David anlaşmasını imzalayarak İsrail’i tanıyan ilk Arap ülkesi olması ekonomik sorunların ülke siyasetini domine ettiği diğer bir önemli kırılmadır. Mısır, İnfitah politikası ile Körfez ülkelerinden önemli miktarda dış yatırım/yardım almış, Camp David anlaşması ile de İsrail’den sonra en çok ABD yardımı alan ülke konumuna yükselmiştir. ABD’nin Camp David anlaşması ile Mısır’a sağlamaya başladığı ekonomik destek 1979’dan günümüze kadar devam etmektedir.

Dünya Bankası verilerine göre 2018 yılında yaklaşık 250 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğe sahip olan Mısır ekonomisi için çok önemli dört gelir kaleminden bahsedebiliriz; işçi dövizleri, turizm gelirleri, Süveyş Kanalı gelirleri ve başta körfez ülkeleri olmak üzere ülkeye gelen doğrudan yatırımlar/yardımlar.

Çoğu Körfez ülkelerinde çalışan ve sayıları yaklaşık üç milyon civarında olan Mısırlı işçinin ülkelerine gönderdikleri dövizler Mısır ekonomisinin en önemli gelir kalemlerinden birini teşkil eder. Dönemsel olarak değişmekle birlikte işçi dövizleri 2019 yılında yaklaşık 26 milyar dolar ile ülke milli gelirinin yüzde 10’undan fazlasına karşılık gelmektedir. Ülke ekonomisi için ikinci önemli gelir kalemi turizm gelirleridir. Bölgenin en önemli turizm destinasyonu olan Mısır 2019 yılı itibariyle turizmden 12,6 milyar dolar gelir elde etmiştir. Mısır ekonomisi için en önemli üçüncü gelir kalemi Süveyş kanalı geçiş ücretleridir. Kanal geliri de 2019 yılında 5,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Ülkeye yönelik büyük oranda petrol zengini Körfez ülkeleri kaynaklı doğrudan finansal yatırımlar/yardımlar ise 2019 yılında 8,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Sayılan bu dört gelir kalemi toplamda 53 milyar dolar ile ülke milli gelirinin yaklaşık 1/5’ine karşılık gelmektedir.

Muhtemel politik sonuçlar

2019 yılının son günlerinde Çin’de ortaya çıkan ve küresel bir salgına dönüşen Covid-19 pandemisinin yol açtığı ekonomik daralma tüm dünyayı etkiledi. Ancak bu süreçte Mısır’ın karşı karşıya kaldığı ekonomik güçlükler ülkenin zaten zorda olan ekonomik koşullarını iyice ağırlaştırdı. Pandemi nedeniyle daralan küresel ekonomi petrol fiyatlarının sert bir şekilde düştüğü bir süreci başlattı. Bu süreçte petrol üreten ülkelerin gelirlerinde yaşanan önemli düşüşler hem Mısır’a gelen doğrudan yatırımlar/yardımlarda hem de işçi dövizlerinde sert düşüşlere yol açtı. Küresel ekonominin yavaşladığı bu süreçte Süveyş gelirleri azalırken önemli bir gelir kalemi olan turizm gelirleri bitme noktasına geldi. Tüm bunlara ilaveten Covid-19 salgını sürecinde ülkede 8,5 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen sermaye çıkışı, Mısır ekonomisine kaldıramayacağı bir yük yükledi. Mısır ekonomisinin içinde bulunduğu bu güç koşulların geçmişte olduğu gibi ülke ulusal çıkarlarının belirlenmesinde ve dış politika uygulamaları üzerinde belirgin bir etkide bulunması kaçınılmaz bir süreçtir. Ülkede askeri darbe ile iktidara gelen Sisi yönetiminin baskıcı politikalarının yol açtığı politik istikrarsızlığa ilaveten Covid-19 pandemisinin yol açtığı ekonomik sorunları Mısır’ın kendi milli kaynakları ile aşması mümkün gözükmemekte. Ülkede devlet sisteminin ayakta kalmasının zaten kırılgan olan ekonomik istikrara şiddetli bağımlılığı rejiminin istikrarını sürdürmek isteyen Sisi yönetimini dışarıdan kaynak bulmaya mecbur bırakmakta. Körfez ülkeleri ve ABD, Mısır’ın bu süreçte ekonomik zorlukları aşmak için başvuracağı iki aktör olarak ön plana çıkmaktadır.

Arap Baharı sürecinde kemikleşen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)- Suudi ekseni takip ettiği iddialı dış politikasında Mısır’ın askeri, kültürel, demografik ve jeopolitik kaynaklarına şiddetle ihtiyaç duymakta. Örneğin beş yılı aşkın bir süredir devam eden Yemen savaşında BAE-Suudi ekseninin istediği başarıları elde edememesi güçlü bir kara ordusuna sahip olamaması ile yakından alakalıdır. Bölgenin en etkili ordusuna sahip olan Mısır bugüne kadar Yemen savaşında aktif bir rol üstlenme konusunda son derece isteksiz davrandı. Benzer şekilde Suriye ve Libya krizlerinde de Mısır, BAE-Suudi ekseninin kendisinden beklediği tüm rolleri oynamaktan kaçındı. Önümüzdeki süreçte Mısır’ın kronikleşen ekonomik sorunları Sisi yönetimini bu politikaları gözden geçirmeye sevk edebilir. Eğer Körfez kaynaklı fonlar Mısır’a akmaya devam edecek ise Mısır, BAE-Suudi eksenine biraz daha yaklaşacak, Mısır’ın dış politikası Körfez’in statükocu ekseninin hegemonyasına girecektir.

Mısır ekonomisi için olası bir kurtuluş yolu ABD’den ve ABD’nin desteğiyle küresel finans kuruluşlarından (IMF, Dünya Bankası vs.) finansal yardım almaktır. Trump yönetiminin Mısır’a yönelik olası finansal yardımları ise “Yüzyılın Barışı” anlaşmasında Mısır’ın etkili bir rol oynamasına bağlı olacaktır. Yaklaşan ABD seçimlerinde Yahudi Lobisinin etkili desteğine ihtiyaç duyan Trump açısından içinde bulunduğumuz dönemde İsrail’in güvenliği daha büyük bir önem arz etmektedir. Bu şekilde Mısır, İsrail’in güvenliğinin temel payandası haline gelmek zorunda kalacaktır. Üstelik Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zayed gibi Körfez’in etkili politik aktörleri de, İran ve Türkiye ile girdikleri rekabette İsrail’i bir dengeleyici olarak gördükleri için tıpkı Trump yönetimi gibi İsrail’in güvenliğini önceleyen “Yüzyılın Barışı”nı desteklemektedirler.

Kime başvuracak?

Sisi yönetiminin baskıcı politikaları ve Covid-19 sürecinin ortaya çıkardığı ağır ekonomik koşullar rejimin politik istikrarı için ekonomik istikrarın büyük önem arz ettiği Mısır’da yakın gelecekte önemli politik kırılmaya sebep olabilir. Rejimin mevcut ekonomik zorlukları aşmak için sahip olduğu ABD ve Körfez ülkelerine başvurmak gibi alternatifler, Mısır ulusal çıkarının ve dış politikasının belirlenmesinde bu ülkelere daha fazla alan açacaktır. Sayılan mevcut alternatifler Mısır’ı hem İsrail’in güvenliğinin hem de Körfez ülkelerinin iddialı ve maceracı dış politikalarının temel payandası haline gelecektir.

 

[email protected].