Mısır için iki ihtimal: Ya sancılı demokrasi ya Mübarekizm

TAHA ÖZHAN/SETA Başkanı
8.12.2012

Mısır ‘sancılı bir demokratikleşme’ ile ‘askeri-yargı vesayeti’ arasında tercih yapacak. Birincisinin ismi ‘siyasal türbülans’. İkincisi ise Mısır’ın yıllarca mahkum olacağı Mübarekizmin önünü açabilecek ‘bürokratik oligarşi’.


Mısır için iki ihtimal: Ya sancılı demokrasi ya Mübarekizm

Mısır devriminin birinci senesinden hemen sonra Kahire’de seçkin bir grubun katıldığı üst düzey iki günlük kapalı bir toplantıda ‘Arap Baharı’nı değerlendirmek üzere konuşmacı olarak davet edilmiştim. Ortadoğu’dan, Avrupa’dan ve Mısır’dan temsilciler vardı. Toplantı Kahire’de olduğu için doğal olarak ana gündemi Mısır oluşturmuştu. Libya, Tunus, Mısır ve Körfez’den gelenlerin tamamının ortak özelliği oldukça sıradan seküler isimler olmalarıydı. Sıradan sekülerizm deyince aklıma gelen tek şey oryantalist bir dil kullanan ve neredeyse tek özelliğinin ‘İslamcı olmayan’ veya ‘İslamcı karşıtı’ bir pozisyonu seslendirmek oluyor. Toplantıdaki isimler beni yanıltmadılar. Yeni Ortadoğu’ya dair İslamcılar ve İslamcılık etrafında dönüp duran ve artık tüketilmiş tartışmaları tekrarlayıp durdular.

‘Mübarek gitmeseydi!’

Özellikle Mısır’dan katılan önemli bir isim inanılmaz mutsuz bir havadaydı. Evet devrim olmuştu! Ama sonuç bu mu olmalıydı? Neredeyse Mısırlı seküler-liberal entelektüeller Mübarek’in gidişine bile sevinemiyordu. Onlar için son tahlilde değişen fazlaca bir şey olmamıştı. Mübarek gitmiş İhvan gelmişti! Hele işin içerisinde biraz da sol jargon varsa; ABD’nin bir kuklası sadece görevini devretmişti. Bu nevi analizlere en güzel örnek, devrimin daha ilk günlerinde benzer bir duygu ile Mısır’ı yazan frankofon Samir Amin’in kaleminden çıkmıştı. Yıllarca anti-sömürgecilik, kapitalizm ve emperyalizm üzerine kafa yoran Amin, ‘tehlikenin farkında mısınız?’ kampanyasını Monthly Review’de başlatmıştı. Amin’in bu bağlamda tarihi sayılabilecek makalesinde devrim sonrası Mısır’da kopacak olan kavganın bağlamı şekillenmişti. Geçtiğimiz günlerde mezkur bağlam ‘Firavun, diktatör, şeriat tehlikesi ve en nihayet cahil kitleler’ sloganlarında ete kemiğe büründü. Toplantı bir noktada öyle bir havaya doğru gitti ki; İhvan temsilcisi ciddi ciddi bir anda kendisini ismi konulmamış bir mahkemede sorgulanır bulmuştu. İhvan’ı toplantıda genç ve tecrübesiz bir mühendis temsil ediyordu. Dili döndüğünce partisinin sloganları tekrarlayarak cevaplar vermeye çalışıyordu. Ama bir türlü muhatapları tatmin olmuyorlardı. Sebebi çok basitti. Toplantının Ortadoğulu ve Batılı isimleri, büründükleri savcı rolüyle, ısrarla iki şey istiyorlardı. Birincisi İhvan onlara korkulacak bir şey olmadığını ispat etmeliydi. İkincisi ise garantiler vermeliydi.

Fulul ve yeni Mısır

Seküler isimler bu sorgulamayı tek başlarına yapmadıklarının fazlasıyla farkındaydılar. Batının bütün korkularına tercüme, bölgesel düzen adına sorgulama yapıyorlardı. Seçimleri yüzde 80’e varan oranda İslamcı grupların kazanmış olması, öncelikle saygı duyulacak bir sonuç değil aksine bir sorunu temsil ediyordu onların gözünde. Bu yaklaşım tarzı daha sonra bir felaketin önünü açacaktı. 14 Temmuz’da ilk kez adil bir seçimle oluşmuş meclis, askeri yönetim tarafından yargı marifetiyle fesh edilirken, ‘liberaller’ yaşananları alkışlamak için sıraya gireceklerdi. Özellikle bugünlerde meydanları dolduran kitlelere öncü gibi görünen isimler; askerin meclise müdahalesini ayakta alkışlayan isimler oldular. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde saflar iyice belirginleşince, Mısırlılar, farklı ideolojik motivasyonlar ve yeni isimlerle eski-düzenin etrafında toplanan bu kitleye ‘fulul’ yani eski rejim artığı diyecekti. O tarihten beri yaşanan kavga özünde “fulul ile yeni Mısır” arasında yaşanmaktadır.

Mısır’ın içine düştüğü bugünkü türbülanstan çıkarken içeriği ne olursa olsun iki eksen bulunmaktadır. Ya İslamcılar eliyle sancılı bir demokratikleşme; ya da eski-rejim kurumları eliyle imtiyazlı bir vesayet rejimi. Vesayet rejimi, sancılı demokratikleşme kampına karşı sekülerler, liberaller ve Hıristiyanlarla işbirliği yapmaktan hiç imtina etmeyecektir. Önemli olan liberallerin ve Hıristiyanların yeni Mısır’da kurucu bir siyasal akla kavuşmalarıdır. Böylesi bir siyasal akıl İhvan’ın da arayıp bulamayacağı yol gösterici muhalefetin adresi olacaktır. Bu ancak liberallerin Mısır rejimi kadar meselenin ciddiyetine vakıf olmalarıyla mümkün olabilir! Lakin son iki haftanın hasılatı ise açıkça askeri yönetime el koyması için davet eden Hıristiyanlar ile ilk seçilmiş başkanı önce ‘firavun’ ardından da ‘gayri meşru’ ilan eden liberal-seküler kesimler oldu.

Mısır’da Mursi’nin yargı oligarşisine yaptığı müdahaleden sonra ortamın gerilmesi kaçınılmazdı. Ortamı gerenlerin Mısırlı liberaller olduğunu da söylemek zor. Bunun sebebi oldukça basit. Liberallerin sokak üzerinden Mısır’da kazanacakları bir şey bulunmuyor. Hem liberallerin toplumsal zemini Mısır’da kuvvetli bir toplumsal dalga oluşturmaya müsait değil hem de aktörleri böylesi bir sınavı verecek tecrübeye sahip değil. Liberaller Tahrir’den Mısır’a, Mursi’ye belli mesajları verebilirler ama Tahrir’den siyaset yapılamayacağını görmeleri gerekiyor.

‘Sokağı arkalarına almakla’, ‘sokaktan siyaset yapmak’ arasında ciddi bir fark olduğunu görmeleri gerekiyor. Kaldı ki, Mısır, sabah Tahrir’e erken gelenin siyaseti belirleyebileceği bir ülke de değil. Mısır’ın içinde bulunduğu şartlarda, meşru zeminlerde siyaset yapmak yerine sokakta kalmayı tercih eden, İhvan dahil her siyasi aktör ateşle oynadığını fark etmelidir. Bu ateşin ismi askeri-yargı vesayet rejiminin açıktan iktidara el koyma ihtimalidir. Eğer önümüzdeki günlerde de sokak çatışmaları hız kesmeden tam bir kaos ortamına doğru giderse güçlenen sadece eski rejim odakları olacaktır.

Mursi kararından dönmemeli

Beş aydır başkan olan Mursi bu noktada ne yapmalı? Mursi eğer aldığı kararlardan geri dönerse sadece halkı tarafından kendisine aktarılan siyasi sermayeyi yastık altı etmekle kalmaz; Mısır oligarşisine yenilmiş bir onursal cumhurbaşkanına dönüşür. Mursi ve İhvan sürecin başından beri özellikle son otuz yılın birikimiyle içine düştükleri sinik yapıdan daha hızlı çıksalardı bugün süreç çok daha rahat işleyebilirdi. İhvan tedbir ve temkin ekseninin büyük ölçüde muhalefet siyasetine ait olması gerektiğini kavramakta gecikti. Mursi yerine asıl adayları olan Hayrat Şatır asker-yargı kumpasıyla başkan adaylığından tasfiye edildiğinde yüksek sesle itiraz etselerdi meclis o kadar rahat fesh edilemezdi. Meclisin varlığını sürdürdüğü bir senaryoda ise Mursi ‘asimetrik siyasi mücadele’ yerine ‘konvansiyonel bir şekilde’ halktan aldığı politik gücü kullanırdı. İktidara geldiği beş ay boyunca Tantavi ve Muvafi kararları dışında siyasi kararsızlık günlerine giren ve asker-yargı koalisyonu karşısında her geçen gün gerileyen Mursi yine asimetrik bir unsur olan Gazze momentumu ile harekete geçebildi. Mursi vesayet rejimine anlayacağı dilden dur demiştir. Bunun böyle olduğunu Mısır’daki her siyasi aktör de bilmektedir. Parlamentosu, anayasası, bürokrasisi, istihbaratı, polisi, ordusu ve ekonomisi olmayan bir liderin müesses nizama karşı cesaretle aldığı kararların bir tercih değil mecburiyet olduğunu da bilmekteler. Lakin liberaller için sorun Mursi’nin ne yaptığından çok kim olduğudur.

Bugün Mısır’da yaşanan tartışma bir içerik tartışması değildir. Her içerik tartışması bağlamıyla beraber yapılmaz zorundadır. Bundan imtina eden her analiz ya cehaletle telif edilebilir ya da niyetinde sorunlar vardı. Alınan kararların fiili darbe halinin devam ettiği Mısır’da alındığını fark etmek için çok derin bir ferasete sahip olmaya da gerek yoktur. Aksine bazı liberallerin kendileri tutamayıp ‘cahil köylüler’ dedikleri, Mısır’da ezici çoğunluğu teşkil eden, İhvan ve etrafındaki toplumsal kesimlerle eski rejimin etrafında bilinçli veya bilinçsiz öbeklenmiş kitlelerin iktidar kavgasıdır. Bu mücadelenin normalleşmiş bir demokratik yarışa dönüşmesi de, istenilen her zaman, meşru zeminlerde özgürce farklı siyasi programların rekabet edebilmesinin yolu da vesayet rejimine son verilmesinden geçmektedir. Apolitik bir diskurla gerçekleşen Mısır devriminin süreç içerisinde yaşaması gereken siyasal gerilim yaşanmaktadır. Bu gerilimin taraflarından İhvan ve bazı liberallerin ortak özelliği tecrübesizlik; eski rejim odaklarının ise en temel özelliği yıllara dayanan siyasal tecrübesidir. İki tecrübesizlik ateşle oynandığını beraberce fark edemezse bir anda Mısır’ı fiili darbe ortamında görebiliriz.

Mısır ‘sancılı bir demokratikleşme’ ile ‘askeri-yargı vesayeti’ opsiyonları arasında bir tercihe zorlanacaksa hiç şüphe etmeden birinci opsiyonu tercih etmelidir. Zira birincisinin ismi ‘siyasal türbülans’ olup kısa sürede çıkış ihtimali kuvvetlidir. İkincisinin ismi ‘bürokratik oligarşi’ olup Mısır’ın yıllarca mahkum olacağı Mübarekizmin önünü açabilir. Hatırlatmak gerekirse, Türkiye’de benzer süreç yarım yüzyıl sürmüş ancak 12 Eylül 2010’da ilk müdahale yapılabilmişti!

[email protected]