Mısır’da darbenin trajedisi: Devrimi hafife almak

Veysel Kurt / SETA İstanbul Araştırmacı
8.02.2014

Mısır halkının 25 Ocak devrimi ile kurtulmaya çalıştığı tüm parametreler bugün yegane seçenek olarak karşılarına çıkmaktadır. Devrimi “İhvan tehlikesinden kurtarmak” söyleminin, sürecin bütün günahlarını İhvan yönetimine yıkmanın hiçbir rasyonalitesi yoktur.


Mısır’da darbenin trajedisi: Devrimi hafife almak

14-15 Ocak’ta referandumla kabul edilen Mısır Anayasası, Mısır siyasetinin yeni dönemdeki parametrelerine dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Hatırlanacağı üzerereferanduma katılım resmi sonuçlara göre yüzde 38 civarında gerçekleşti. Bu rakamın abartılmadığı düşünülse bile geçen 3 Temmuz darbesine uzanan süreçte gerçekleşen gösteriler göz önüne alındığında katılım oranının çok daha fazla olması beklenmekteydi. Zira İhvan yönetimi büyük hatalar yapmış ve cumhurbaşkanlığı seçiminde İhvan adayı Mursi’nin aldığı oyların bir kısmının karşı tarafa kayması hesaplanmaktaydı. Ancak hesap tutmadı ve Anayasa referandumuna katılım düşük düzeyde kaldı. Askerin doğrudan siyaseti kontrol altında tutmasına yönelik Anayasal düzenlemelerin yanında Genel Kurmay Başkanı Abdülfettah El-Sisi’nin cumhurbaşkanlığına aday olması, önümüzdeki dönemin siyasi parametrelerini gözler önüne serdi. 

Soğuk Savaş döneminde güvenliğini uluslararsı ittifaklarla sağlayan rejimler, sahip oldukları enerjiyi iç siyasete aktararak ayakta durabildiler. Muhalefete yönelik zor ve baskı araçlarını kullanmaktan çekinmeyen rejimler özellikle seçim dönemlerinde ise seçmeci (cooptation) yaklaşımlarla muhalefete iktidar yolunu kapattı. Bu durum kaçınılmaz olarak bir meşruiyet sorununu doğurdu. Arap Baharının en ayırt edici noktalarından birisi de bu meşruiyet sorununun çok geniş halk katmanları nezdinde görünür kılınmasıydı. Genelde Arap Baharı, özelde ise Mısır Devrimi soğuk savaş paradigmasının hükmünü yitirmesi ile rejimlerin meşruiyet sorunlarının halk tarafından yüksek sesle dile getirildiği kesişim noktasında gecikmeli de olsa gerçekleşmiş olmasıdır. 

Siyaset mümkün mü?

Darbe yönetiminin İhvan yönetimine karşı gerçekleştirdiği darbe sürecinde sahip olduğu toplumsal desteğinhızlı bir şekilde düşüşe geçtiği gözlenmektedir. Hem devrim hem de darbe sürecinde en görünür aktörlerden biri olan 6 Nisan Hareketi sözcülerinin 30 Haziran’a dair pişmanlıklarını açıkça ifade etmeleri önemli bir göstergedir. Bu hareketin takındığı tavrı genelleştirmek elbette infirgemeci bir yaklaşım olacaktır. Ancak ordunun kontrolü altındaki bir ülkede, önemi bir siyasi hareketin böylesi bir yaklaşım sergilemesi bu yaklaşımın temsiliyet gücünü artırmaktadır. Dahası, İhvan’a karşı takınılan güvenlikçi tutumun diğer hareketlere de kolayca teşmil edilebileceğini göstermesi ve bunun karşısında doğuracağı sonuçları göstermesi açısından önemlidir. 

Görünen o ki, önümüzdeki bir yıllık süreçte oluşması beklenen yeni Mısır yönetimi, içine dahil olacağı uluslararası ittifaklar ağı sayesinde varlığını devam ettirebilecek bir siyasi zemin üzerine oturacaktır. Ancak ülke içinde bir meşruiyet konsolidasyonu sağlamadan uluslararası ittifaklar üzerine inşa edilecek siyasi paradigmanın sürdürülemeyeceği çok açıktır. Gelecek yönetimin bu paradigmayı sürdürmesi iki açıdan imkansız görünmektedir: Birincisi, Soğuk Savaş sonrası döneminde varolan ve bölge ülkelerinin güvenlik parametrelerine imkan tanıyan şartların ortadan kalkmış olmasıdır. Nitekim 25 Ocak Devrimi bu paradigmanın sone erdiğini göstermişti. Yeni dönemre uluslararası ilişkiler zemininin kaygan olması muhtemel ittifakları sürdürülebilmesini zorlaştıracaktır. Siyasi ve toplumsal meşruiyet konsolidasyonu meselesidir ki, darbe yönetiminin şimdiye kadar ip uçlarını verdiği siyasi parametreler bu konuda epeyce zorlanacağına işarettir. 

Ordunun devrimi hafife alması ve kendini yegane güç sahibi olarak görmesi, devrimin bir şiddet sarmalına evrilmesine yol açtı. Rejimin her türlü muhalefeti bir tehdit olarak görmesi ve bir çok gösterinin sayıları onlar hatta yüzlerce ölümle sonuçlanması, sürdürülebilir bir yönetim tarzı değildir. Özellikle devrimin gerçekleşmiş olması dolayısıyla beklentilerin yükseldiği bir ülkede bu tür güvenlikçi yaklaşımların ne kısa ne de uzun vadedemeşruiyeti sağlaması mümkün olmamakla birlikte radikal bir muhalefet doğurmasıda söz konusudur. Nitekim, bu günlerde Sina’da yaşanan durum bu politikaların bir sonucudur. 

Darbenin PR’ını yapmak

Bir rejim zor ve baskı mekanizmaları ile kısa vadede ayakta durabilir. Ancak bu mekanizmalarla inşa edilen toplumsal ve siyasi açıdan zayıf bir meşruiyet zemini dış politika alanında rejimin yumuşak karnını oluşturacak ve her müzakere zemininde elini zayıflatan bir unsur olacaktır. Mısır halkının 25 Ocak devrimi ile kurtulmaya çalıştığı tüm parametreler bu gün yegane birer seçenek olarak karşılarına çıkmaktadır. Devrimin kazanımlarını “İhvan tehlikesinden kurtarmak” söyleminin, sürecin bütün günahlarını İhvan yönetimine yıkmanın bir rasyonalitesi yoktur. Siyasi ve toplumsal talepleri bastıran yöntemlerin basit PR çalışmalarıyla sürüdürülebilmesi mümkün değildir. 

[email protected]