Mısır’ın liberalleri ne istiyor?

İSMAİL NUMAN TELCİ/Kahire Üniversitesi Medeniyet Çalışmaları ve Kültürlerin Diyaloğu Merkezi
15.12.2012

Olayların geldiği noktada Mısır’ın liberalleri, demokratik bir şekilde seçilen parlamentonun lağvedilmesine, seçimle işbaşına gelen cumhurbaşkanının görevinden ayrılmaya zorlanmasına ve aylardır üzerinde çalışılan anayasa taslağının çöpe atılmasına razı bir pozisyondalar. Mısır’ın liberalleri siyaseti siyaset alanında yapmaya kendilerini alıştırmalılar.


Mısır’ın liberalleri ne istiyor?

Mısır’da Mübarek’in devrilişinden bu yana canlılığını koruyan iktidar mücadelesinde bugünlerde önemli cephelerden birisi gündemde: Anayasa. Ancak sorunun anayasa tartışmasının ötesinde bir boyutu olduğu konusundan kimsenin şüphesi yok. Aslında çekişmenin derininde devrim sonrası düzende iktidara gelen İslamcı siyaset ile buna paralel olarak her yeni kararla güç kaybeden eski rejimin aktörleri ve yeni dönemin muhalifleri arasındaki güç kapma mücadelesi yer almaktadır. Bu mücadele kendisini özellikle yargının ve sivil siyasetin bazı kararlarında göstermiştir.

Haziran ayında seçimle işbaşına gelen meclisin büyük çoğunluğunu teknik nedenlerden dolayı fesheden Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı ‘liberaller’ olarak kabaca isimlendirilebilecek Mursi karşıtı grubun alkışıyla karşılanmıştı. Temmuz ayında ise Mursi’nin parlamentoyu yeniden devreye sokmak için yaptığı girişim yine yüksek mahkeme tarafından dondurulmuş, Mursi de mahkemenin kararına saygı duyarım diyerek geri adım atmak zorunda kalmıştı. Yargının bu “görev alanını aşan” kararı da bugünkü kitle protestolarının baş aktörlerinden El-Baradey ve Amr Musa gibi liberallerce ‘yerinde’ olarak nitelendirilmişti. Mursi’nin eski rejim kalıntılarına karşı bir diğer atağı Mübarek döneminde meslek hayatı boyunca bu görevde kalmak üzere atanan Cumhuriyet Başsavcısı’nı görevden almayı denemek olmuş ancak Cumhurbaşkanı bunda da başarılı olamamıştı. Ülkedeki bu gelişmelere dair altı çizilmesi gereken nokta İslami siyasetin iktidardaki yükselişinin liberal-seküler blokta önemli bir endişe yaratıyor olmasıdır. Devrimin liberal aktörleri Mübarek dönemindeki pozisyonlarına bakmaksızın birçok eski rejim savunucusu ile işbirliği yapmaktan kaçınmamış ve ortaya Başkanlık Sarayı’nı ablukaya alan ve Tahrir meydanını dolduran muhalefet kalabalıkları çıkmıştır.

22 Kasım kararları

Son gösterilerin fitilini Muhammed Mursi’nin 22 Kasım’da aldığı kararlar ateşledi. Bu kararlarıyla cumhurbaşkanı, liberallerin demokratik çabaları yetersiz kaldığında anayasa yapımını engellemek için elinden geleni yapan yargının daha önce aldığı ve sistemin işleyişini güçleştiren bazı düzenlemelerini geri çekmek istemiş, bunu yaparken de aldığı kararların yargı denetimine tabii tutulamayacağını açıklamıştır. Mursi’nin bu kararlarının özünde Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere siyaset kurumunun işlemesine engel olan yargı organlarının safdışı bırakılması ve anayasa yapım sürecinin sonlandırılması yatıyordu. Kararın hemen ardından Mursi’ye yönelik yoğun bir karalama kampanyası başlamış, Mübarek döneminin zenginleştirdiği ve eski rejimin en önemli aktörlerinden olan medya organlarında Cumhurbaşkanı, ‘diktatör’, ‘yeni firavun’, ‘faşist’ ve ‘Hitler’ gibi sıfatlarla adlandırılmıştır. Kamuoyuna yönelik bu büyük kampanya Mübarek’in devrilmesi sürecinde Tahrir Meydanı’nda gösterilerde başrolü oynayan liberal-seküler çizgideki eğitimli gençlerin yanında sosyalist ve Kıpti grupların birçoğunun şaşırtıcı bir biçimde Mübarek döneminden kalma varlıklı ve ayrıcalıklı aktörlerle ittifak kurarak protestolara katılmasıyla daha da güçlenmiştir. Seçmen tabanının üçte birine karşılık gelebilecek bu muhalif bloğun görünür ve etkin olmasındaki nedenlerden ilki muhalif gruplara mensup gençlerin daha eğitimli ve siyaseten daha aktif olmaları. Ayrıca başkanlık seçimlerinin sonuçlarının da gösterdiği üzere muhalefetin oylarının Kahire gibi büyük şehirlerde daha fazla olduğunu görmekteyiz. Bir üçüncü neden ise muhalefetin medyada önemli bir güce sahip olması. Ana akım medyayı oluşturan Mursi ve İslamcı siyasete keskin muhalefetiyle göze çarpan birçok kanal Mübarek döneminde devlet desteği ile zenginleş(tiril)en medya patronları ve işadamlarına ait. Mısır’da anayasanın belirlenmesi süreci aslında Mart’ta başladı. Parlamento ve Şura Meclisi tarafından belirlenen ve İslamcı ve liberalleri eşit temsil etmesine özen gösterilen ilk Anayasa Komisyonu Nisan ayında Kahire İdare Mahkemesi’nin kararıyla, yani yargı müdahalesiyle, çalışmalarını durdurmak zorunda kaldı. Daha sonra Haziran ayında 22 siyasi parti ile o dönem ülkeyi yöneten cuntanın Başkanı Yüksek Askeri Konsey lideri General Hüseyin Tantavi arasında anlaşmaya varılmasıyla yeni anayasa hazırlama komisyonunun 100 kişilik üyeleri belirlendi (Parlamento:39, Yargı:6, Hukuk Uzmanları:9, Ordu:1, Polis:1, Adalet Bakanlığı:1, Sendikalar:13, Toplumsal Aktörler:21, El-Ezher:5, Kıpti Kilisesi:4). 27 Haziran’da komisyon yürütme kurulu toplanarak yüksek yargıç Hüssam Al-Gheirany’yi başkan seçmiş, komisyonun işleyişi için gerekli yönetmelik, uzlaşmazlıklara neden olan maddeler üzerinde yeni düzenlemeler yapıldıktan sonra kabul edilmişti. Komisyona yönelik açılmış davaların varlığı ve her an komisyonun yürütmesinin durdurulması tehlikesine karşın anayasa görüşmeleri devam etmiş, maddelerin birçoğu İslamcı ve liberal gruplar arasında uzlaşma sağlanarak kabul edilmiştir.

Ancak Eylül sonundan itibaren El-Baradey ve Hamden Sabbahi’nin komisyonu boykot girişimleri diğer bazı partiler tarafından da desteklenince yargının komisyonu lağvetmesi için yeni bir fırsat doğmuştur. Anayasa Komisyonu’nu boykot eden grupların komisyonun kurulduğunda üyelerin seçilişine onay verip gelinen bu noktada üyelerin tüm Mısır halkını temsil etmediğini ve tüm grupların haklarını yeterince savunmadığını iddia etmeleri manidardır.

Kasım ayının son haftasında yargının anayasa komisyonunu feshedeceği kararının çıkması haberleriyle Mursi’nin 22 Kasım’daki yeni kararları gelmiştir. Bunu takiben Anayasa Komisyonu 30 Kasım’da yaptığı ve 85 üyenin katıldığı oylama ile yeni taslağı kabul etmiştir. Yönetmeliğe göre 67 üyenin olumlu oyunun yeterli olacağından komisyonu boykot eden 15 üyenin bulunmaması taslağın kabul edilmesini engellememiştir. Taslağın hızlı bir kararla 19 saatlik uzun bir oturumun sonrasında kabul edilmesine karşı yapılan “bir gecede hazırlanan anayasa” ithamları gerçeği yansıtmamaktadır. Nitekim beş aylık bir süreçte teker teker yazılan maddelerin birçoğu 19 Kasım’a gelindiğinde tamamlanmış ve hatta 85 madde oylanarak kabul edilmiştir. Oylamanın Mursi’nin 22 Kasım’da aldığı kararın hemen arkasından gerçekleştirilmesi, Anayasa Komisyonunun Yüksek Mahkeme tarafından kapatılması olasılığına karşı iktidarın siyasi bir manevrası olarak okunabilir.

Anayasanın içeriğine gelince muhalefetin eleştirilerinin aksine İslam’a yapılan referans 1971 anayasası ile neredeyse aynı iken, önceki anayasada haklarla ilgili 24 madde bulunurken yeni taslakta 51 madde yer almış. 71 anayasasından farklı olarak, kadın hakları konusunda çok daha kapsayıcı haklar belirtilmiştir. Medya organlarının hiçbir şart altında yasaklanamayacağının ve faaliyetlerinin engellenemeyeceğinin altı çizilmiştir. Kıpti ve diğer Müslüman olmayan toplulukların hakları da genişletilmiştir. Başkanlık için “sınırsız kez seçilebilme” maddesi iki kezle sınırlandırmıştır. Anayasanın Cumhurbaşkanı’na gönderilmesi ve sonrasında Mursi’nin referandum tarihi olarak 15 Aralık’ı ilan etmesi olayların daha da büyümesine neden olmuştur. Mursi karşıtları cumhurbaşkanından 22 Kasım’da alınan kararların geri alınması, anayasal referandumun iptal edilmesi ve yeni bir anayasa hazırlama komisyonunun tertip edilmesini istemiştir. Bu taleplerin gerçekleşmesi yargının birçok anlamda elinde bulundurduğu “seçilmişlerin siyaset yapmasını engelleme” mekanizmalarının yeniden hayata geçirilmesinin önünü açacaktır.

Mısır nereye gidiyor?

Mısır’da bir devrimin gerçekleştiğini düşündüğümüzde, her devrim sonrası süreçte olabileceği gibi devrimci güçler iktidara ulaşmakta birbirleriyle yarışmakta, eski rejimin kalıntıları da ayrıcalıklı pozisyonlarını yitirmemek için mücadele etmektedir. Devrimci aktörlerin “iktidar” için yarışmalarında devrimin genel felsefesi anlamında bir sorun yok ancak düşündürücü olan Mübarek döneminde iktidara yakın olup zenginleşen, eski rejimin istikrarı için bu kaynakları kullanan grupların devrim sonrasında iktidara yeniden talip olup devrimi gerçekleştiren bazı gruplarla, “liberallerle”, işbirliğine gidebilmeleridir. Olayların geldiği noktada görmekteyiz ki Mısır’ın “liberalleri” demokratik bir şekilde seçilen parlamentonun lağvedilmesine, seçimle işbaşına gelen cumhurbaşkanının görevinden ayrılmaya zorlanmasına ve aylardır üzerinde çalışılan anayasa taslağının çöpe atılmasına razı bir pozisyondalar. Mısır’ın “liberalleri” ilk önce demokratik olmayı öğrenmeli daha sonra da politik aktivitelerini siyaset alanında yapmaya kendilerini alıştırmalılar.

Bu anlamda bakıldığında muhalefet seçim sonuçlarını kabullenerek demokrasinin en önemli ilkelerinden olan “çoğunluğun iktidarına” saygı göstermelidir. Parlamentonun kurularak siyaset kurumunun işlerlik kazanması sonrasında muhalefet üzerine düşeni sınırları pek tabiî ki belli olan siyaset alanı içerisinde gerçekleştirmelidir. Bunun aksi durumunda, seçimleri kaybeden grupların türlü yöntemlerle siyaset kurumunun işlemesine izin vermemesi her şeyden önce Mısır’a zarar vermekten başka bir işe yaramayacaktır. Son iki yılını devrim ve sonrası mücadelelerle, son otuz yılını ise Mübarek gibi bir diktatörün yönetimiyle israf etmiş bir Mısır’ın daha fazla vakit kaybetme lüksü yok.

[email protected]