Rusya ile yakınlaşmak, Mısır-Irak-Ürdün ittifakı oluşturmaya çalışmak ve Türkiye ile ilişkileri düzeltme girişimleri... Her üç alternatif de Mısır'ın bölgesel meselelerdeki yalnızlığını aşma çabası olarak yorumlanabilir. Çünkü Körfez-İsrail 'normalleşmesi' sonrası Mısır'ın bölgedeki avantajlarının kaybolmasıyla orantılı olarak, Mısır ABD ve Körfez'deki müttefikleri tarafından son dönemde hızla yalnızlaştırıldı.
Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
Geçtiğimiz hafta Mısır'ın, Türkiye-Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşmasını dikkate alarak Doğu Akdeniz'de hidrokarbon arama ihalesine çıkması, uzun süredir bölgesel meselelerde rekabet halinde olan Türkiye ve Mısır'ın ilişkilerinde yeni bir döneme işaret ediyor. Son dönemde her iki ülke kamuoyunda da ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğine yönelik bir baskı söz konusuydu. İlişkilerin düzeltilmesine yönelik ilk adımın Mısır'dan gelmiş olması ve Mısır'ın bu adımı atarken Libya-Türkiye anlaşmasını dikkate almış olması önemli mesajlar içermekte.
Yeni dış politika vizyonu
Mısır'ın, son dönemde, dış politikada yeni bir arayış içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Rönesans Barajı ve Nil sularının paylaşımı, Körfez-İsrail yakınlaşması gibi önemli bölgesel gelişmeler Mısır'ı bu arayışa sevk eden temel unsurlar olarak değerlendirilebilir. Bu süreçte Mısır, Rusya ile yakınlaşmak, Irak ve Ürdün ile yakınlaşarak Mezopotamya'dan Nil'e bir Arap bloğu oluşturmak ve Türkiye ile ilişkileri düzeltmek gibi bölgesel ve küresel ayağı olan yeni bir dış politika vizyonu geliştirmeye çalışıyor.
Eksen kayması
Devletlerin dış politikada duygusal ilişkiler yerine çıkara dayalı bir gündem takip ettikleri ve devletler arasında kalıcı düşmanlıklara yer olmadığı uluslararası siyasetin genel kabul gören ilkelerdendir. Mısır'ın son dönemde dış politikada geliştirmeye çalıştığı eğilimlerin ülke ulusal çıkarlarına yönelen tehditlerin doğasıyla yakından alakası bulunuyor.
Son dönemde bazı bölgesel aktörlerin değişen politikaları Mısır'ın hem iç hem de dış politikada ciddi bir kriz içine düşmesiyle sonuçlandı. Bu süreçte dış politika yönelimleri önemli ölçüde değişen en önemli iki aktör Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleridir (BAE). Bu değişimin sebebini tek cümleyle ifade etmek gerekirse; BAE-Suudi ekseninin, kendi rejim güvenlikleri ve bölgesel politikaları için Mısır'ın askeri/demografik/jeopolitik/entelektüel avantajlarına yaslanma zorunluluğunun ortadan kalkmasıdır denilebilir. 2015 yılında İran karşısında "Sünni Konsensüsü" oluşturmaya çalışan BAE-Suudi ekseni bugün İran'ı dengelemek için İsrail'in askeri/teknolojik/diplomatik avantajlarına yaslanmayı kendi rejim güvenliği ve bölgesel politikaları açısından daha faydalı buluyor. Başta BAE-Suudi ekseni olmak üzere Körfez ülkelerinin İsrail ile yakınlaşması Mısır'ın bölgedeki stratejik pozisyonunu zayıflatan önemli sonuçlar doğurdu. Bu sonuçların en önemlisi Arap dünyasının geleneksel ağrılık merkezinin Kahire'den uzaklaşarak Riyad-Dubai eksenine kaymış olmasıdır.
Körfez- İsrail yakınlaşması
Körfez-İsrail yakınlaşmasının Mısır ulusal çıkarlarını olumsuz etkileyeceği başlıca dört sonuçtan söz edebiliriz. Bu sonuçların ilki Mısır'ın Filistin meselesinden dışlanması ve İsrail'in güvenliğindeki öneminin azalmasıdır. Sahip olduğu eşsiz jeopolitik ve uzun yıllar Arap dünyasında İsrail'le diplomatik ilişkisi olan iki devletten biri olması (diğeri 1994 yılından bu yana Ürdün) Mısır'ı, Filistin meselesinde ve İsrail'in güvenliğinde önemli bir aktör haline getirmişti. Mısır, bu durumu Körfez ülkelerinden ve ABD'den önemli miktarda hem diplomatik hem de ekonomik avantajlar elde etmek için bir kaldıraç olarak kullandı. Örneğin Mısır, Camp David (1979) sonrası süreçte ABD yönetiminden her yıl ortalama 1,5 milyar dolarlık bir ekonomik yardım almakta. Benzer şekilde Körfez ülkelerinden de her yıl milyarlarca dolar finansal destek alan Mısır'ın, Körfez-İsrail yakınlaşmasıyla hem Filistin meselesindeki hem de İsrail'in güvenliği konusundaki önemi zayıflıyor. Mısır'ın azalan önemi ABD ve Körfez ülkelerinden uzun yıllardır elde ettiği tüm bu ekonomik avantajları ortadan kaldırabilir.
Körfez-İsrail yakınlaşmasının ikinci sonucu Mısır'ın Kızıldeniz'deki jeopolitik ve ekonomik avantajlarının zayıflamasıdır. Kızıldeniz son döneme kadar Mısır'ın geleneksel nüfuz alanı olmuştu. Fakat son dönemde Suudilerin Tiran ve Sanafir adalarını Mısır'dan tartışmalı bir biçimde devralması ve Kızıldeniz kıyısına devasa turizm projeleri inşa etme girişimleri yıllık 13-15 milyar dolarlık turizm geliri olan Mısır açısından ciddi bir gelir kaybına yol açacaktır. Ayrıca Körfez-İsrail normalleşmesi sonrası Süveyş kanalına paralel bir kanal inşa ederek Kızıldeniz-Akdeniz arasında alternatif bir rota oluşturma planları, Süveyş'in önemini azaltarak Mısır'ın önemli bir jeopolitik avantajını ortadan kaldıracaktır. Bu planın başarılı olması durumunda Mısır, her yıl elde ettiği yaklaşık 6-10 milyar dolarlık kanal geçiş ücretini de kaybedebilir.
Ekonomik sıkıntılar
Körfez-İsrail yakınlaşmasının Mısır açısından üçüncü olumsuz sonucu Mısır'ın Körfezden işçi dövizleri, doğrudan yatırımlar ve hükümet yardımları şeklinde elde ettiği ekonomik gelirlerin ortadan kalkma ihtimalidir. Çünkü normalleşme sonrası Körfez-İsrail ticaret hacminde ciddi bir artış beklenmekte. Aynı zamanda Körfez kaynaklı fonların Mısır yerine artık İsrail gibi bir alternatif pazara yatırım yapmaları daha cazip olacaktır.
Körfez-İsrail normalleşmesinin Mısır açısından başka bir olumsuz etkisi de Mısır'ın geleneksel müttefiki olan BAE-Suudi ekseninin Doğu Akdeniz ve Nil Sularının paylaşımı gibi bölgesel meselelerde Mısır'ı yalnız bırakmasıdır. Hatta bu süreçte Körfez-İsrail ittifakı Mısır karşısında Rönesans Barajı'nı inşa ederek Nil sularında Mısır'ın kullandığı miktarı önemli ölçüde azaltma girişiminde bulunan Etiyopya'ya dolaylı yollardan destek vermekteler. Sayılan bu dört unsur Mısır'ın, uzun yıllardır müttefiki olduğu BAE-Suudi ekseni ile olan ittifak ilişkisini sorgulamasına ve bölgede yeni ittifaklar arayışına girmesine yol açmakta.
Türkiye seçeneği
Son dönemde Mısır'ın üç farklı boyutu olan bir dış politika vizyonu geliştirmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Rusya ile yakınlaşarak Rus silah sanayiinde yüklü siparişler vermek, Mısır-Irak-Ürdün ittifakı oluşturmaya çalışmak ve Türkiye ile ilişkileri düzeltme girişimleri. Her üç alternatif de Mısır'ın bölgesel meselelerdeki yalnızlığını aşma çabası olarak yorumlanabilir. Çünkü Körfez-İsrail 'normalleşmesi' sonrası Mısır'ın bölgedeki avantajlarının kaybolmasıyla orantılı olarak, Mısır ABD ve Körfez'deki müttefikleri tarafından son dönemde hızla yalnızlaştırıldı. Rönesans Barajı, Sina bölgesindeki istikrarsızlık ve Libya krizi gibi önemli sorunlara ilaveten ülkede gittikçe kötüleşen ekonomik koşullar ve darbe sonrası Sisi yönetiminin toplumsal meşruiyetinin zayıflaması Mısır açısından son dönemde ortaya çıkan en önemli tehditler olarak sayılabilir.
Türkiye ile ilişkileri iyileştirmek Kahire yönetiminin sayılan kriz alanlarında yaşadığı yalnızlıktan kurtulmasına önemli ölçüde katkı sağlayabilir. Özellikle Doğu Akdeniz yetki alanlarının paylaşımı ve Libya krizlerinde Türkiye ile iyi ilişkiler kurabilen bir Mısır önemli kazançlar sağlayacaktır. Örneğin sadece Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile imzaladığı yetki anlaşmalarını şayet Türkiye ile yapmış olsa Doğu Akdeniz'deki yetki alanları önemli oranda artmış olacaktı. Yine Libya krizinde Türkiye ile koordineli bir politikaya yönelmesi durumunda Mısır, hem sınır güvenliğini sağlama hem de bölgesel istikrar açısından önemli kazançlar elde edebilir.
Türkiye açısından da Mısır ile iyi ilişkiler kurmak bölgesel meselelerde önemli avantajlar sağlayacaktır. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Türkiye'nin Mısır'la Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanları konusunda müzakere yapılabileceğini, hatta anlaşma da imzalanabileceği söylemesi Türk karar vericilerin de bu avantajları farkında olduklarını ortaya koyuyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın Cuma namazı çıkışında basın mensuplarının sorusu üzerine Türkiye'nin Mısır halkıyla bir sorununun olmadığını, iki ülke arasındaki ilişkilerin alt düzeyde de olsa devam ettiğini ve bu düzeyi yükseltmek için istekli olduğunu söylemesi, Türkiye'nin Mısır'la ilişkileri geliştirme noktasında kararlı olduğunu göstermekte. Yine bu konuşmasında Cumhurbaşkanı'nın, Mısır'ı Yunanistan'ın yanında görmenin üzüntü verici olduğunu ve Mısır halkıyla Yunan halkını bir görmenin Ankara nezdinde mümkün olmadığını söylemesi Mısır'a en yetkili ağızdan gönderilen sıcak bir mesaj olarak yorumlanabilir.
Körfez ambargosu
Mısır-Türkiye ilişkilerinin iyileşmesiyle, Doğu Akdeniz'de Yunanistan tezlerinin çürümesi, bölge rezervlerinin çıkarılmasında ve taşınmasında Türkiye'yi dışlamaya yönelik politikaların zayıflaması hem Libya hem de Suriye krizlerinde Türkiye'nin elinin rahatlaması Türkiye'nin elde edeceği önemli avantajlardan sadece bazılarıdır. Körfez bölgesi ülkelerinin hem ekonomik hem de diplomatik alanda Türkiye karşıtı politikaları göz önüne alındığında Mısır gibi Arap dünyasının en önemli ülkesinin Türkiye ile iyi ilişkilerinin olması Türkiye için oldukça önemlidir. Son dönemde Körfez pazarında adı konulmamış bir ambargo ile karşılaşan Türk firmaları için Mısır çok önemli bir alternatif olacaktır.
Yakın gelecekte her iki ülke ilişkilerinde bir yumuşama olacağı kuvvetle muhtemel olmakla birlikte ilişkililerin Arap Baharı öncesi seviyeye ulaşması için her iki ülkenin de müzakere etmesi gereken geniş bir gündem bulunmakta. Her ne kadar Mısır Doğu Akdeniz Yetki alanlarını belirlerken Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarını çiğnemeyerek önemli bir jest yapmış olsa da ilişkilerin eski haline dönmesi kolay olmayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus Mısır'ın Türkiye ile iyi ilişkiler kurabileceğine dair gerçekten samimi olup olmadığıdır. Çünkü Mısır, Türkiye ile ilişkileri iyileştirmeye yönelik oluşturduğu olumlu atmosferi, Körfez ülkelerinde kaybettiği avantajları yeniden elde etmek için bir kaldıraç olarak kullanmak isteyebilir.