Mizahi baskın: Kimlik siyaseti ve çok kültürlülük

Mehmet Irmak / Yazar
17.01.2015

Aklımızla dalga geçen Batı, mizahi baskınlara başvurmaktan çekinmiyorsa ivedilikle akıllanmalıyız. Sokaktaki insanın imparatorluk rehberlerini yetiştirecek eğitim sistemimiz yoksa çizgi film izlemeye devam edeceğiz demektir.


Mizahi baskın: Kimlik siyaseti ve çok kültürlülük
Aşağıdaki sözler Kanada’da yaşayan bir göçmene ait:
 
“Kanadalı olmak Batıyı kucaklamak ve farklı kültürünü özgürce benimsemektir. Batının temsil ettiği, kökleri eski Yunan’a giden, inançları Hıristiyan etiğine demir atmış, siyaseti babadan oğula geçen iktidara karşı demokratik refleksin yarattığı yükselen devrimlerle şekillenmiş, felsefesi deney ve teste dayalı bilimsel yöntemin gelişmesinden etkilenmiş, kültürü yeni fikirlere açık, Kant’ın öğrenme cesareti dediği Aydınlanma değerleriyle beslenen uygarlığı benim yaptığım gibi, hayranlık ve şükranla kabul etmektir.”
 
Parçalanmış özne, modernizmin evrensel öznesinin yerini alalı çok oldu. Kimlik, kültürel görecelilik ve çoğul kültürleri kucaklama politikalarının öne çıktığı günümüz ikliminde yukarıdaki sözler birçoklarımızı kızdırabilir. Batı-merkezciliğe karşı artan tepkilerden bu yana kimse artık Batıdan doğan ama tüm insanlığın ortak malı olabilecek değer ve ilkeleri benimseme derdinde değil. Batının kimlik siyaseti liberal bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Suçluluğun Baskısı kitabını yazan Paskal Bruckner; etnik, cinsel, dinsel kimliklere özgürlük, kültürel görecelilik söylemlerini neoliberal Batının bir başka lütfedici tavrı olarak görür. Bruckner, bu söylemlerin “Üçüncü Dünya göçmenlerini insan olarak değil, kendi kültürel ve geleneksel yapıları içinde sıkışmış halklar olarak gördüğüne,” işaret ediyor.
 
Yeni hegemonya düzeni  
 
“Açık toplum” yalanı; etnik, dinsel topluluğun, cemaatin kabulü, bireysel baskının önünü açmaktadır. Kimliklere özgürlük söylemi, topluluk kimliği korunsun diye bireysel haklardan vazgeçildiğini göz ardı edebilmektedir. Aslında bu küresel kapitalizmin ideolojik formudur. Göçün cazibe merkezi olmaya devam eden Batı, DNA testi uygulamadan göçmen kabul etmeyeceğini defalarca deklare etti. Ama Batının dışındaki dünyanın bunu hatırlayacak aktüel hafızası yoktur. Batının bu kolaycı çoğulculuk anlayışı birçok saçmalığı sınama pratiğimizi uyuşturmaktadır. İslam dünyasının küresel emperyalizme karşı geliştirdiği refleksler; ya sahipsiz birer tafraya, ya da birkaç psikopatın fevri hareketlerine dönüşüp sönümleşen sığ dalgalar olarak kalmaktadır.
 
Fransa’daki son dergi baskını derginin etkinlik alanı kadar mizahi bir baskındır. Neyi değiştirmek istediğini bilmeyen teorisiz İslam dünyası, bireysel özgürlüklerden yoksun bir şekilde yeni bir döneme davetsiz bir şekilde girmek üzere. Yeni Dünya Düzenine hizmet eden çok kültürlülük; cinsel, dinsel, etnik, kültürel kimliklere özgürlük akımı, boğucu hale gelen ekonomik eşitsizliği yok saymaktadır. Batının uğruna savaşabileceği tek değer ekonomidir.
 
Demokrasi teslim alındı          
 
Daniel Brandt büyük savaş sonrası Amerikan politikasının dümeninin yönetici elit tarafından çok kültürlülük yönüne çevrildiğini belirtmektedir. Amerika kültürel çeşitlilik ve özellikle dinsel inanç kartını komünist tehlikeye ya da diğer radikal akımlara karşı daima cebinde bulundurmuştur. Brandt, CIA’nin ve Ford şirketinin 1960’ların sonunda düzenlenmesinde aracı olduğu Kültürel Özgürlük Kongresinin bu konuda atılan ilk adımlardan biri olduğuna dikkati çeker. Bu kongre, dünya çapında konferans, etkinlik ve yayınların yolunu açmış, güçlü propaganda damarı oluşturma yöntemlerinin denenmesini ve sınanmasını sağlamıştır.
 
Küresel kapitalizme teslim bir dünyada demokrasi ne anlama gelir?
 
Neoliberal düzen tamamen sömürüye, sömürülmeye karşı mücadeleden uzaklaşmış, uzaklaştırılmış toplumlara kültür, kimlik ve inanç özgürlüğü paketini parlak bir ambalaj içinde sunmaktadır. Özgürlük söylemleri sadece kültür, kimlik, inanca kilitlenmiştir. Sömürü mücadelesinin ‘açık toplum’ projesinde yeri yoktur. Tersine gereksiz ve gülünç bir ideal muamelesi görmektedir. “Sıradan İnsanın Emperyalizm El Kitabı” makalesinde Arundhati Roy, modern ulus-devletin miadının dolduğuna, yeni küresel düzenin tüm ağırlığıyla halkların üzerine çöktüğüne işaret etmektedir. Ulus-devletin neoliberallere kolayca yem olacak kadar uzun süredir ortalıkta olduğunu, neoliberal zihniyetin modern devletin çoktan yozlaştırdığı ama idealde demokrasiyi sağlamak üzere icat ettiği araçlarına-bağımsız yargı, özgür basın, bağımsız meclis-müdahalede hayli uzmanlaştığını söyler. “Şirket kapitalizmi projesi şifreyi kırdı. Bağımsız yargı, özgür basın, temsil en fazla rakamı ödeyene satılabilecek metalara indirgedi.
 
Asırlık yalanlar
 
Bu noktada neocon’ların yükseldikleri sırada vaaz ettikleri Yeni Dünya Düzeni’ni hatırlayalım. Orta Doğu, İç ve Güney Asya, Afrika’da etnik ve dinsel ayaklanma ve şiddete yol açan politikalarını oluştururken, Condoleezza Rice buralara demokrasi getirmekten bahsediyordu. Mezheplerin kültürlerin çeşitliliğini merkeze koyan bir toplumsal sistem kimin projesi olabilir? Bu coğrafyaların doğası ve genetiği bu gelişmelerin ana kaynağı olabilir mi?
8Küresel emperyalizm asırlık yalanlar söyler. Bu gezegende birey olamamış herkes bu yalanlara iman eder
8Sadece etnisite ve inanç üzerinden geliştirilen özgürlük talepleri yaşamı ve bireyi öteleyerek, algı ile beslenen homo sapiensleri çoğaltır. Bu da küresel kapitalizmin tükenmez kaynağıdır. 
8Fransa’daki dergi baskını sömürüye başkaldıran İslamcı muhalefete inanç üzerinden yönlendirme operasyonudur.
8Genelde İslam dünyasının özelde ülkemizin enerjisini harcadığı alanlara dikkat edin. Ya politiğe olmuş mezhepsel ayrılıklardır, ya da köhnemiş kültürel sınırlı etnik taleplerdir.
8Buralardan beslenen zihin dünyamız, batı ile medeniyet rövanşı alamaz.
8Korunması gereken metinlerden oluşan teolojiyi rahat bırakmadan değişimleri anlayan zihinler inşa edemeyiz.
8Uğruna yaşanılabilir değerlerimizi derinleştirmeden,” Anadolu Pedagojisi” ile buluşamayız.
8Derinliğini kaybeden devlet aklını koloni kültüründen arındırmadan küresel aktör yapamayız.
8Aklımızla dalga geçen Batı mizahi baskınlara başvurmaktan çekinmiyorsa ivedilikle akıllanmalıyız.
8Sokaktaki insanın imparatorluk rehberlerini yetiştirecek eğitim sistemimiz yoksa çizgi film izlemeye devam edeceğiz demektir.