Modern bilgiye sinen tahakküm

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
23.05.2020

Wael B. Hallaq'ın Şarkiyatçılığı Yeniden Düşünmek, isimli kitabı, özgül bir örneği Şarkiyatçılık olan ve modern bilginin hemen her zerresine sinmiş bir tahakkümün epistemik egemenliğini sorgulamayı kendine hedef ediniyor.


Modern bilgiye sinen tahakküm

Edward Said’in özellikle Michel Foucault’nun söylem düzenleri ve bilgi/iktidar kavramlaştırmalarına yaslanarak 1978 yılında kaleme aldığı Şarkiyatçılık adlı eser, Şark hakkındaki akademik disiplinler demeti olan ve Garb’ın Şark’la ilgili bütün bilgilerini üreten Şarkiyatçılık’ın emperyalizmle ilişkisini ortaya çıkarıp soruşturan bir kitap olarak alanda önemlice tartışmaların doğmasına sebebiyet vermişti. Gerek postkolonyalizm ile gerekse şarkiyatçılıkla ilgili çalışmaların hemen hepsinin kaynakçasında muhakkak yer alan bu kitabın doğurduğu tartışma birçok şarkiyatçının da Batı’nın emperyal vizyonundaki suç ortakları olarak anılmasını kolaylaştırmıştı. Bazıları Edward Said’in eserinin tarihsel yetersizliklerini, bazıları ele aldığı alandaki tüm çalışmaları zemmetmesini (Marshall Hodgson, Claude Cohen gibi bazı şarkiyatçıların Said’in suçlamasını hak etmediği pekâlâ düşünülebilir), bazıları da eserin teorik yetersizliklerini konu ederek Said’in çalışmasını eleştirmişti.

Psiko-epistemik düzensizlik

Bütün bu eleştirilere karşın Said’in kitabının özellikle 19. yüzyıl Şarkiyatçılığı’nın emperyalizmle suç ortaklığı konusundaki temel tezi, onun yapılandırılmış, kendi kendisine atıfta bulunan ve kendi kendisini kapatmış bir bilgi bünyesine eğilimli olduğu öncülü temelinde Şark diye adlandırılabilecek bir araştırma nesnesi icat ettiğine dayanır. Said, Şarkiyatçılığın İslam’ı indirgemeci, özcü ve dolayısıyla yanlış temsil ettiği düşüncesindedir. Şarkiyatçılığın İslam’ı bu yanlış temsil etme temayülü Garp/Şark kavramsal ikilisini inşasının da temelidir esasen.

Türkçe’ye“Modern Bilginin Eleştirisi” altbaşlığıyla çevrilen kitabı Şarkiyatçılığı Yeniden Düşünmek adlı kitabında Wael B. Hallaq, Said’in Şarkiyatçılık adlı eserinden yola çıkarak, yeri geldiğinde bu eseri de eleştirmeyi ihmal etmeyerek “modern benliğin kendini inşa” sürecine odaklanıyor. Modernliğin hemen her önemli unsurunun şu ya da bu şekilde Şarkiyatçılık sorununun ortaya çıkardığı meselelerle ilgili olduğunu kaydeden Hallaq, Edward Said’in aksine, Şarkiyatçılığın modern bilgi formlarını köklerine kadar saran psiko-epistemik bir düzensizliğin sebebi ya da baş sanığı olarak görmektense, bir semptomu olarak okumayı öneriyor. Hallaq’a göre, “Hem basit Şarkiyatçılık terimi hem de karmaşık Şarkiyatçılık kavramı, ciddi bir biçimde yanlış anlaşılmıştır; bu iki ifade, kısmen Said’in yazıları nedeniyle, ideolojik semantiğin alanında yaygın bir biçimde faal olan kaba siyasal sloganlar ve parolalar haline getirilmiştir. Bir bilim adamını “Şarkiyatçı” diye etiketlemek, bir suçlama tarzı, olumsuz bir unvan halini alırken, “tarihçi”, “mühendis”, “ekonomist” ya da hatta “antropolog” unvanları, hâkim olarak ama yanlış bir biçimde, nötr kabul edilir.” Oysa Hallaq’a kalırsa, “Şarkiyatçılığın gerçek bir siyasal eleştirisi, doğaya, liberalizme, sekülerizme, seküler hümanizme, antroposentrizme, modern devlete ve modernliğin kendi projesi için merkezi olarak geliştirdiği birçok şeye dair hususi bir kavrayışa yol açan temellerle başlamalıdır.” Said’in Şarkiyatçılık eleştirisi “gerçek” olmaktan çok “itibari” bir siyasallığı gözetir: Bu eleştiri elbette ilkel bir şekilde olmasa da siyasal toprakları işler lakin, eleştirel anlatısının öznesini, modern özneyi varsayar ve ona hiç dokunmaz. Bu bir yerde Said’in liberal hümanist tutumundan da kaynaklanır.

Şarkiyatçılığı Yeniden Düşünmek, Wael B. Hallaq, çev. Ahmet Demirhan Ketebe

Wilson’ın ilkesi ve sömürge milliyetçiliği

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte uluslararası siyasal sahnede Amerika Birleşik Devletler Başkanı Woodrow Wilson, daha sonra sürekli kendisiyle anılacak 14 İlke’yi ortaya attı. Bu ilkelerden en meşhuru elbette “kendi kaderini tayin hakkı” oldu. Bu dikkat çekici ilke özellikle imparatorluklarda yaşayan birçok halkın da rağbet gösterdiği bir ilke olarak anıldı. Kitabında Wilsoncu bu ilkenin sömürge halkları için nasıl bir umut ışığına dönüşüp sonrasında sömürgecilerin sözümona “medeniyet kriteri”ne çarparak nasıl hayal kırıklığına uğradıklarını ve mücadelelerini sokağa nasıl taşıdıklarını anlatan Erez Manela ‘Büyük Güçler’in çıkarlarıyla, ilkeleri arasındaki çatışmanın hazin öyküsüne ışık tutuyor.

Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Sömürge Karşıtı Milliyetçiliğin Kökenleri, Erez Manela, İletişim, 2020

Kurucu babalardan sosyoloji dersleri

Modern zamanlarda ortaya çıkan beşerî bilimlerin prenslerinden biri de elbette sosyolojidir. Sosyolojinin tanımı, gelişimi ve “kurucu babalar”ın temel yaklaşımları, sosyolojik düşüncenin ortaya çıkışından bu yana geçen sürede ürettiklerinden bugüne nelerin kaldığıyla ilgili bazı temel soruları ele alan Philippe Riutort, Durkheim’dan Bourdieu’ye kadar uzanan bir süreç içinde sosyolojik yöntem, sosyolojik gelenekler, metodolojik bireycilik, holizm, kültür, toplumsal kontrol, toplumsal tabakalaşma, siyasal iktidar ve kamuoyu gibi başlıkları ana temalar olarak işliyor. Sosyolojik gelenekte üretilmiş bazı temel metinleri de yorumlayan Riutort, sosyoloji alanında çalışanların başvurabileceği bir eser ortaya çıkarıyor.

Sosyolojiye Giriş Dersleri, Philippe Riutort, çev. Ertuğrul Cenk Gürcan, Doğu-Batı, 2019

@uzakkoku