Modern dindarlık ve muhafazakârlık

Dr. ERKAN TOĞUŞLU/Leuven Üniversitesi, Belçika
24.11.2012

Bahçeşehir Üniversitesi’nin Değerler Araştırmasına göre, halkımızın yüzde 85’i kendisini dindar olarak tanımlıyor.


Modern dindarlık ve muhafazakârlık

Dr. ERKAN TOĞUŞLU/Leuven Üniversitesi, Belçika

 Çalışmanın bir ilginç sonucu da muhafazakarlığın kısmen artması ve muhafazakar dokunun kendisini koruması. Muhafazakarlık, dindarlık ve sekülerliği yalnız kendi başına bir veri olarak anlamak ve anlatmak yetersiz. Zaman’da çıkan söyleşisinde Nilüfer Göle’nin belirttiği üzere, Müslümanlar bugün iç içe geçişleri yaşarken, kırılmalar ve yeni kompozisyonlar oluşturuyor. Toplumsal muhayyilenin değişiminde rol alan dindarlık, muhafazakarlığı da içine katıyor ve ya muhafazakar bir hal alarak, modernlik ile kurmuş olduğu ilişkiyi de başkalaştırıyor.

Başlangıç noktasındaki sahip olduğu derinlik ile varmış olduğu yer arasında süreklilik-kopuş arasında gidiş gelişler yaşayan modern dindar özneler, seküler bakışı kırılmaya tabi tutuyor, özellikle yaşam alanları ve biçimlerinde “seküler zihni” endişeye sevk edebiliyor. Var olan tipik otoriter refleksleri bir tarafa bırakırsak, toplumda sürekli arzı endam eden gittikçe muhafazakarlaşıyor-dindarlaşıyor muyuz sorusu, bu kırılmanın dışa vurumundan başka bir şey değil. 

Endişeye sevk eden ise, dindarın kapalı bir dindar çerçeve içine hapsolmayıp sosyal-kamusal alanları zorlayarak hem içeriden hem de dışarıdan gelecek yaklaşımları sorgulayarak kendine yeni alanlar yaratmasından kaynaklanmakta. Tipik içeriden gelen kaygı dindarın sekülerleşmesi, dünyevileşmesi, dinden uzaklaşması iken; dışarıdan gelen korku ise dindarın seküler alanları yok etmesi, muhafazakarlaşarak kapalı bir toplum inşa etmesi üzerine kurulu. Her iki bakış açısı da dindarlığı verili bir alan içinde tanımlıyor, oysa ki iç içe geçen alanların kompleks ilişkiler ağında yeniden oluşturulan dindarlık verili alanları tekrardan tanımlıyor.

Uzağın sahihliği, yakının gerçekliği

Dindarlığın çerçevesi, sınırları değişirken, sadece Müslüman özneler değişime uğramıyor, dindarlığın çerçevesi de daralıp-genişleyebiliyor, ancak oluşan yeni dindar çevrenin ne kadar “klasik” dindarlıkla örtüştüğünü tahmin etmek zor, hele ki sadece söylem-rakam üzerinden analiz edilen dindarlığın yaşam biçimlerine nasıl bir etkide bulunduğunu, daha da ötesi dindar kişinin hayatını nasıl yaşadığını net olarak ortaya koymuyor.  

Söylem üzerinden giden tipik analizin en bariz örneği dindarlık ile muhafazakârlığın birbirinin yerine geçen söylem-yaşam biçimi ve algı olarak kullanılması. Muhafazakârlık-dindarlık arasındaki ilişki söylemden algıya geniş bir yelpazede tanımlanması dahi analizin eksikliğini gözler önüne seriyor. Dindar ile muhafazakârın bazen birbirinin karşıtı dahi olabileceği üzerinde durulsa da, muhafazakar denince zihinlerde oluşan portrenin dindar olması ister istemez muhafazakarlık üzerinden gidecek tartışmayı dini alana çekiyor.

Bilerek veya bilmeyerek muhafazakârlıkla yer değişimler arz ederek devam eden dindarlık muhafazakârlaşırken, dindarlık verili alanını daraltıcı etkisi de olabiliyor, dolayısıyla her muhafazakârlıkla kurulan ilişki dindarlığı doğrudan artırıcı olamayabiliyor. 

Dün görünür olmayan dindarlığın bugün yanı başımızda yer alması veya dindar öznenin kendini yeni kompozisyonlar içinde isimlendirme(me)si yaşadığımız sosyal kırılmalara birer ayna olmakta.

Uzağın sahihliği yakının gerçekliğine dönüşünce bu kırılmalar daha da belirginleşiyor. Görünmeyen, kamusallıkta yer almayan nesnenin, düşüncenin ürkütücülüğü yok. Soru var veya yok olma hali üzerine kurulu olmaktan öte, iç içe bulunanların başka bir şeye dönüşmesi. Dindarı, moderni, geleneği, seküleri zorlayan yakın olunanın kendisiyle beraber bulunduğu sürecin nasıl olacağı zihinleri şekillendiriyor. Bu süreçleri anlamadan Türkiye’nin muhafazakar olup olmadığını istatistikler üzerinden yola çıkarak açıklamak veya tanımlamalar getirmek yetersiz kalıyor. Muhafazakar-dindar olarak tasvir edilenin, kırılma-süreklilik süreçlerini nasıl yaşamış olduğuna bakmak daha aydınlatıcı olacaktır, aksi halde kısır döngünün başlangıç sorusuna, muhafazakarlaşıp kapalı bir toplum mu olacağız-sekülerleşip dindarlığı mı unutacağız endişe ve korkularına varıyoruz.