Modern düşüncenin dehlizlerinde kutsal

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
3.06.2017

Jean Borella, ‘Dinsel Simgeciliğin Bunalımı’ isimli kitabında, son derece sistematik ve kapsamlı sorgulamasıyla modern düşüncenin dehlizlerinde kutsal olanın nasıl boğulmaya çalışıldığını gösteriyor.


Modern düşüncenin dehlizlerinde kutsal

Felsefe ile din arasında özellikle Aydınlanma döneminden bu yana kesifleşen bir kavganın var olduğu söylenir.  Gerçekte bu kavga bazı felsefi yaklaşımlar ile dinin saldırıya açık olan, yani dini ifade etmemize yarayan ve kültürel varoluşunu sağlayan biçimler alanı olarak tanımlayabileceğimiz kutsal simgecilik alanındadır. Felsefecilerin bu çatışmayı başlatırken öncelikle insan aklını arındırmayı, hurafe ve safsatalarla onda oluşması mümkün kirlilikleri temizleyerek ona yine doğal halini kazandırma saikiyle hareket ettikleri düşünülebilir. Fakat dini akla dönük kapsamlı eleştirilerin, düşmanın sadece dışarıda değil, bizatihi insan bilincinin gizeminde bulunduğunu fark etmeleriyle son 300 yıllık süreçte felsefi eleştiri saf aklı dışlayıp atmaya ve bir noktadan sonra da kendi intiharlarına kadar vardı.

Rene Guenon’la has ifadesine kavuşan tradisyonalist ekole fikri yakınlığıyla bilinen Jean Borella, yapısalcılık sonrası felsefi görünümü, “dinsel ruhun ölürken akılcı ruhu da kendisiyle birlikte sürüklemesi” olarak özetliyor.  

Simge sözkonusu olduğunda gelenek ile modernlerin aynı şeyden bahsetmediklerini belirten Borella simgecilik ile metafiziğin bağıntılı noktalarının bulunduğunu ifade ederek, simgenin semantik üçgene, hatta “gösteren-anlam” ikilisine indirgenmesinin ancak onun metafizik boyutunun olumsuzlanmasıyla mümkün olduğuna dikkat çekiyor. Zaten, Borella’nın anlatımına göre, akılcılığın basitliği de şeylerin metafizik vizyonu olan bu zihinsel rölyefi ve simgesel biçimleri barındıran gizemli içsellik boyutunu ortadan kaldırmaktan başka bir şey değildir.

Dini simgecilikler ile Müteal arasındaki bağın anlaşılma, yorumlanma ve eleştirilme şekillerini antik çağdan günümüze kadar uzanan zaman zaman devamlı, zaman zaman kesintili macerayı sistematik bir düşünce tarihi eleştirisiyle ortaya çıkartan Borella, Galilei ve Kopernik’le birlikte fizik paradigmasının; Platon, Aristo, Descartes, Kant ve Hegel ile de felsefi paradigmaların; Sauusure, Humboldt, Wittgenstein gibi düşünürlerle de linguistik, Rousseau ve Marx ile toplumsal, Freud ve Jung ile psikolojik, Feurbach, Foucault ve Derrida ile anlamsal, Levi Sytrauss ile de külürel paradigmanın metafizikten nasıl koparıldığını irdeliyor.

Son derece sistematik ve kapsamlı sorgulamasıyla Borella, modern düşüncenin dehlizlerinde kutsal olanın nasıl boğulmaya çalışıldığını gösteriyor. Ancak kitabın tercümesinin yeterince okunaklı bir dile sahip olmadığını da vurgulayalım.

[email protected]

Özgürlüğün felsefi imkanı üzerine düşünmek

Alman İdealizminin Fichte ve Hegel’le birlikte en önemli filozoflarından biridir Friedrich Wilhelm Joseph Schelling.                 Heidegger’in ‘Batı felsefesinin en derin çalışmalarından biri’ olarak gördüğü bu kitapta Schelling, Batı felsefesinde başta panteizm olmak üzere birçok felsefi görüşü ele alarak, özgürlük kavramının ve dolayısıyla iyilik-kötülük ilişkisinin, özellikle nasıl yanlış kurgulandığının bir tarihçesini çıkarıyor. Schelling’e göre, kötülüğe iyilik gibi pozitif bir varlık atfetmediğimiz ölçüde, insan özgürlüğünü de hiçbir zaman gerçek anlamda temellendirme olanağımız olmaz.

İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine, F. Wilhelm Joseph Schelling Ayrıntı, 2017

Şeffaflık baskısıyla olumluluk toplumu

Özellikle Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren siyasi alanda yaygınlaşan “şeffaflık”, “şeffaflaşma” vb. deyimler, günümüzde hâlâ hâkimiyetini sürdürüyor.  Koreli düşünür Byung-Chul Han her yerde karşımıza çıkan ve kavramın fetişleştirilmesine varan şeffaflık talebinin, siyaset ve ekonomi alanlarıyla sınırlandırılamayacak bir paradigma değişimine dayandığına hükmediyor. Ona göre olumsuzluk toplumu günümüzde, olumsuzluğun giderek tasfiye edilerek yerine olumluluğun konduğu bir topluma dönüşüyor. Böylelikle şeffaflık toplumu kendini öncelikle bir olumluluk toplumu olarak gösteriyor.

Şeffaflık Toplumu, Byung-Chul Han, çev. Haluk Barışcan, 2017