Modernite ve ‘anlam’ın kaybı

MURAT GÜZEL / AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI
30.05.2015

Din sosyolojisinin önde gelen iki ismi P. L. Berger ve T. Luckmann kitapta insan hayatının temel yapılarını teşhis etmek amacıyla “anlam”ı derinlemesine irdeliyorlar


Modernite ve ‘anlam’ın kaybı

Modernlikle birlikte, geleneksel toplumlarda pek karşılaşılmayan bir “anlam krizi”nin ortya çıktığı ileri sürülür. Bireyleri ve toplulukları bir arada tutan ortak değerlerin aşındığı, kimlik krizlerinin görünürleştiği bir süreç olarak ele alınır modernleşme. Modernleşmenin en önemli veçheinin sekülerleşmedir bir bakıma.

Sosyoloji ve din sosyolojisinin önde gelen iki ismi P. L. Berger ve T. Luckmann’ın birlikte yazdığı kitapta insan hayatının genel şartlarını ve temel yapılarını teşhis etmek amacıyla “anlam”ı derinlemesine irdeliyorlar. Onlara göre anlam, insan bilincinde, yani bir beden içerisinde bireyleşen ve bir şahıs olarak sosyalleşen bireyin bilincinde inşa edilir. Yine onlara göre anlam, bilincin karmaşık bir formundan başka bir şey değildir; kendi kendine var olmaz, daima bir referans noktası vardır. Anlam sahaları katmanlıdır. Onlara göre, antik dönemlerden bu yana değer sistemleriyle ilgilenen din adamları ve filozoflar aracılığıyla gelişen yüksek anlam katmanları söz konusudur. Bu yüksek anlam katmanları hem gündelik hayat içerisindeki hem de gündelik hayatı aşan gerçekliklerle ilgili krizleri aşma iddiasını taşımaktadır.

Toplumdaki ve bireylerin hayatlarındaki anlam krizlerini oluşturan en önemli faktör ise, onlara göre modern sekülerizm değil, modern çoğulculuktur. Zira modern çoğulculuk, aklıselim “bilgi”ye zarar vermiştir. Dünya, toplum, yaşam ve bireysel kimlik sorulara tabi tutulmuştur. Bunların hepsi çoklu yorumlara maruz bırakılmış ve her yorum kendi muhtemel eylem perspektiflerini tanımlamıştır. Eylemleri düzenleyen, kimliğe dayanak oluşturan anlam ve değer sistemlerinin sorgulanmaksızın kabul edilme statüsünü yerle bir etmiştir.

Bütün sosyal ve psikolojik sonuçları ile birlikte sorgulanmaksızın kabul edilen şeylerin kaybının en belirgin görünümü ise din alanında gerçekleşmiştir. Modern çoğulculuk, dini kurumların bir zamanlar keyfini sürdüğü tekelciliğin zeminini kaydırmış, artık inançlar bile seçenekler arasından tercih edilir hale gelmiştir.

Berger ve Luckmann anlam krizinin önüne geçilebilmesinin ancak, birey ile toplum içerisinde sistemleşmiş olan deneyim ve eylem kalıpları arasında bağ kuran “aracı kurumlar”ın modern toplumda yeniden tesis edilmesiyle mümkün olacağını düşünür. Çünkü kadim dönemde bu tarz problemlerin üstesinden gelebilecek kilise gibi kurumlar varken, moderniteyle birlikte bunlar güç kaybetmişlerdir. Oysa, aracı kurumlar anlamları üretmeye ve bireylerin ve toplulukların yaşamlarında onları desteklemeye hizmet eder.  Modern toplumda henüz başlangıç aşamasında olan anlam krizinin bir virüs ya da salgın gibi yayılmasının önüne geçerler. Bireyler de ancak bu kurumlar aracılığıyla toplumsal anlam stokunun üretimine ve işleyişine aktif bir şekilde katkıda bulunurlar.

[email protected]

Modernite, Çoğulculuk ve Anlam Krizi, Peter L. Berger-Thomas Luckmann, çev. Mustafa Derviş Dereli, Heretik, 2015

Edebi eserler nasıl okunur?

Bir edebi metnin özellikleri nelerdir? Hangi unsurlar bir metni edebi eser olarak okunmaya değer kılar? Karakteri tipten ayıran incelikler nasıl ortaya çıkar ve esere nasıl bir zenginlik katar? Bir kullanma kılavuzu ile bir edebi metni birbirinden ayırt eden noktalar nelerdir? Terry Eagleton Edebiyat Nasıl Okunur’da bu basit soruları ele alarak, edebiyat eleştirisinin temel çerçevesini çiziyor. Bir metnin açılış cümlesinden, eser içinde yer alan karakterlere, anlatının yapısı ve özelliklerinden eserin nasıl yorumlanacağına ve nihayet bir edebiyat eserini iyi, kötü ya da vasat olarak tasnif etmeye yarayacak ayrımları tek tek inceliyor. İroniyi ihmal etmeyen zengin bir bakışla yazılmış, zevkle okunan bir eleştiri klasiği...

Edebiyat Nasıl Okunur, Terry Eagleton, çev. Elif Ersavcı, İletişim, 2015

Ortaçağ’da din ve heterodoksi

İlk olarak 1977 yılında yayımlanan ortaçağdaki dinsel “sapkınlık” hareketlerinin bu kapsamlı tarihi, ortaçağ Roma ve Bizans kiliselerine karşı muhalefet ve protesto gösterilerinin karanlık ve çoğu defa da gizli dünyasını etkili biçimde anlatıyor. Malcolm Lambert, bu “sapkınlıkların” çıkış noktalarını ve doğasını inceliyor, ortaçağ din adamlarının bazen vaazlarla ve tartışarak, daha sıklıkla da silahlı güçlerle, hapis cezalarıyla ve kazığa oturtarak “sapmalarla” nasıl mücadele ettiğine bakıyor. Ortaçağ Hıristiyan dünyasındaki dini protesto ve muhalefet hareketlerinin tarihi, aynı zamanda dinsel ortodoksinin biçimlenme tarzlarını da konu ediniyor.

Ortaçağda Dinsel Sapkınlıklar, Malcolm Lambert, Kabalcı, 2015