Moğol Anadolu'sunun sosyolojisi

Murat Güzel
23.09.2023

Peacock kitabında, Moğol hakimiyetinin, toplumsal hayatın din, dil ve edebiyat gibi çeşitli alanlarında Selçuklular döneminden daha derin bir Müslümanlaşma sürecini hızlandıran bir tepkimeyi başlattığını ileri sürüyor.


Moğol Anadolu'sunun sosyolojisi

Türkiye Selçukluları ordusunun 1243'te Baycu Noyan yönetimindeki Moğol birliğine Sivas'ın doğusundaki Kösedağ'da savaşı kaybetmesiyle Moğol vassallığına düşmesi sonucu Anadolu'da Moğol iktidarının başladığı söylenebilir. Yaklaşık 140 yıl süren Anadolu'daki Moğol hakimiyetinin Osmanlı devletinin kuruluş dönemine denk geldiği de vurgulanmalı.

Akademik dünyada genellikle bu dönemde "kapsamlı bir ortodoksi tanımı yapıp kendi tanımını kati bir surette dayatmaya çalışan bir devletten azade olma hali" yaşandığının söylendiğini veya bu dönemin Anadolu'sundaki İslam'ın senkretik veya heteredoks olarak tasvir edildiğini görürüz. Hatta bu görüş sahiplerine göre bu dönemin Sünni dindarlığı bile kastedilen anlamdaki "heterodoksi"yi hatırlatacak ölçüde birçok unsur içerir. Elbette ortodoksi ve heterodoksi gibi kategorilerin sorgusuz sualsiz bu döneme atfı epey tartışmalıdır.

Kritik bir dönem

Moğol Anadolu'sunda İslam, Edebiyat ve Toplum adıyla Türkçeleştirilen kitabında A. C. S. Peacock, Anadolu'da giderek artan sayıda Hıristiyan'ın İslam'ı benimsediği, burada yaşayan Müslümanların derin değişimler geçirdiği kritik bir dönem olan 1243 Kösedağ Savaşı'ndan Moğolların Anadolu'daki son temsilci beyliği Eretna Beyliğinin yıkılış tarihi olan 1381'e kadar süren zaman diliminde Anadolu'daki İslamiyet'in özellikleri bakımından daha incelikli bir bakış açısı geliştirmeye uğraşıyor.

Peacock'un temel tezi açık: Moğolların Anadolu'nun İslamlaşmasında çok önemli bir rol oynadığını ileri sürüyor. Kitabında Orta Anadolu şehirlerine, yani Konya, Kayseri ve Sivas gibi şehirlere özel bir ilgiyle yaklaşan Peacock bu ilginin sebebini ise bu şehirlerin Müslüman Anadolu'nun kültürel merkezleri, Selçuklu sultanlarının, Moğol-İlhanlı valilerinin ve Eretnalıların yaşadığı şehirler oluşundan kaynaklandığını belirtiyor. Bir yerde buna mecbur da kalıyor, çünkü Peacock'un belirttiği üzere bu bölge, yani Orta Anadolu tarihi kaynaklarda büyük bir farkla en çok tanıklık edilen bölgeydi. Dönemi anlatan birçok vakayiname genellikle bu bölgede üretildi.

Selçukluların fiilen yetki kullanamadıkları, ama sultan unvanını kullanmaya devam ettikleri, Selçuklu toprakları üzerinde Moğol hegemonyasının sürdüğü, ancak 1330'larda İlhanlıların gerilemesiyle birlikte güçlenen birçok Türkmen beyinin Moğol iddialarına karşı koyduklarını belirten Peacock bu beyliklerden en başarılısının da daha sonra imparatorluğa dönüşecek Osmanlı beyliği olduğunu vurguluyor.

Moğol hegemonyasının oluşturduğu siyasi değişime elbette kültürel değişimler de eşlik ediyordu. Türkçe'nin bir edebiyat mecrası olarak 13. yüzyılın sonlarında Farsça'ya eklenerek (daha sonra onu ekarte ederek) Anadolu Müslümanlarının başlıca edebiyat ve metin dili olduğunu vurgulayan Peacock, Mevlâna Celaleddin Rumi ve oğlu Sultan Veled'in, İbn Arabi'nin üvey oğlu Sadreddin Konevi'nin, Gülşehri ve Aşık Paşa'nın Moğol hegemonyası sırasında faal olduklarını belirtiyor.

Anadolu'daki 140 yıllık Moğol hegemonyası esnasında oluşmuş dini, toplumsal ve edebi manzarayı, Mevlâna Celaleddin Rumi ve Baba İlyas'ın soyundan gelen sufilerin yönetenlerle ilişkilerini inceleyerek tasavvuf ile siyasi gücün yakın ilişkileri, fütüvvet denen sufi teşkilatlanmaları, 13.-14. yüzyıllarda Türkçe'nin bir edebiyat dili olarak yükselişini siyasi ve toplumsal bağlamında irdeleyen Peacock, Moğol Anadolu'sundaki kıyametçiliği ve mehdi beklentisini de ele alıyor. Kitabında Moğol hakimiyetinin toplumsal hayatın din, dil ve edebiyat gibi çeşitli alanlarında Selçuklular döneminden daha derin bir Müslümanlaşma sürecini hızlandıran bir tepkimeyi başlattığını ileri sürüyor.

Moğol Anadolu'sunda İslam, Edebiyat ve Toplum

A. C. S. Peacock

Çev. Renan Akman

Koç Üniversitesi, 2023

Kant'ın Aydınlanma hakkındaki düşünceleri

Felsefe tarihinin en önemli ve tartışmalı dönemlerinden birini oluşturan aydınlanma döneminin gözde sorularından biriydi Aydınlanma'nın ne olduğu. Horatius'un ünlü sapere aude! deyişinin Aydınlanma nedir sorusuna bir cevap sayan ve onu aydınlanmanın sloganı hâline getiren Immanuel Kant'ın aydınlanmaya dair fikirlerini tartışan Fleischacker, böylelikle Kant'ın Aydınlanma felsefesini ele alıyor. Bunu yaparken sadece onun "Aydınlanma Nedir?" makalesini değil tüm eserlerini göz önünde tutan Fleischack, Kant'ı eleştirenleri ve onun görüşlerini ileriye taşıyanları da ihmal etmiyor.

Kant'ın Soruları: Aydınlanma Nedir?

Samuel Fleischacker

çev. Oğuz Satır

İz, 2023

Leo Strauss tarihselciliği nasıl ve niye çürütmüştü?

Yirminci yüzyılın siyaset felsefecileri arasında ön plana çıkan Leo Strauss Amerikan neo-conlarının, yani yeni muhafazakarlarının da kendilerini nispet etmekten hoşlandıkları bir filozoftur. Onun İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, 1949'da Chicago Üniversitesi'nde verdiği altı dersin genişletilmiş versiyonu olan kitapta doğal hak sorununu inceleyen Leo Strauss, Batı'nın ve Batı düşüncesinin damgasını yemiş coğrafyaların kendilerini içinde buldukları entelektüel krizin, tarihselcilik veya tarihsel yaklaşım yoluyla ortaya çıkan değer göreciliği ile karmaşık bir şekilde bağlantılı olduğunu savunuyor.

Doğal Hak ve Tarih

Leo Strauss

çev. Murat Erşen

Ayrıntı, 2023