Muhalefet etmek hakaret etmek değildir

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
18.02.2022

Kimse hakaret suç olmasın demiyor. Hakaretin suç olduğu ve olmaya da devam etmesi gerektiği kabul ediliyor. Ama şimdiye kadar söylenmeyen bir şey söyleniyor: "Cumhurbaşkanına hakaret suç olmasın...!" Bu bir çelişki.


Muhalefet etmek hakaret etmek değildir

İnsan maddi ve manevi unsurlardan oluşur... Hukuk insanı bu bütünlüğü içinde koruma amacı güder, bu amaçla birtakım yasaklar ve kurallar koyar... Bu aralar en çok konuştuğumuz konu, hakaret, nefret, tehdit, aşağılama gibi insanların veya grupların manevi varlıklarına yönelen eylemler... Başımıza gelince soluğu yargıda alacağımız birçok meselede bir başkasının başına gelince "böyle şey olur mu, biraz geniş yorumlamak lazım" diyen bir itirazla karşılaşıyoruz... Bu tip itibarımıza yönelen suçlar bağlamındaki tartışma son günlerde hakaret suçunun özel bir türü olan Cumhurbaşkanına Hakaret (TCK m.299) suçu üzerinden ilerliyor. Konuyu netleştirmek için sorunun tümüne dair doğru sorular sormak, doğru cevaplar vermek zorundayız: "Bu suçlar niçin var?, "Böyle suçlar olmasın diyenlerin tezi ne?", "Diğer ülkelerdeki durum nasıl?", "Bu konuda neler yapılabilir?" ... İşte bu yazımızda bu sorular bağlamında bir değerlendirme yapmak istiyoruz.

Hakaret ve benzerleri...

Kavramlar birbirine karışıyor... Burada suçların unsurlarını uzun uzun anlatamayız ancak genel olarak ne oldukları hakkında birkaç hususu belirtmeliyiz. Hakaret, bir kişinin onur, şeref veya saygınlığını rencide edecek somut bir fiil veya olgu isnat etmektir. Yani soyut, genel ifadeler, hedefi belli olmayan ibareler bu suçu oluşturmaz. Bir kimseye "aptal" demek rencide edici bir davranış olup hakaret suçu olacakken, "Bunu yapanın kafası çalışmıyor mu?" şeklinde bir soru ile ima etmek, hakaret suçuna vücut vermeyecektir. Tahrik ve aşağılama ise bir kişiye değil bir gruba yönelen bir suçtur. Burada devleti, dini değerleri, bir ırkı veya grubu aleni biçimde aşağılamak suç olarak kabul edilmiştir (Örn. TCK m.301). Yine halkın bir kesimini diğer kesimine karşı tahrik etmek, yani onlara karşı suç işlemeye yöneltmek suçtur (TCK m.216 vd). Bunları dışında bir de nefret suçu vardır (TCK m.122). Burada, ırk, devlet, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefrete dayalı ayrımcılık suç sayılmıştır.

İfade özgürlüğü

İfade özgürlüğü meselesi, insan hakları kavramının temelini oluşturan bir haktır. Düşünün ki, istediklerinizi söyleyemiyorsunuz..! Düşüncelerinizi ifade edemiyorsunuz. Bu durumda insanca yaşıyor olamayız. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamız, Herkesin görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğü hakkına sahip olduğunu, bunun bazı hallerde kısıtlanmasının mümkün olduğunu ifade etmektedir. İfade özgürlüğü kapsamında yapılan siyasi eleştiri ve tespitlerin, daha geniş yorumlanması gerektiği konusunda AİHM'in birçok içtihadı bulunmaktadır. Yargıtay uygulamalarında da yavaş yavaş etkisini gördüğümüz bu durum giderek yaygınlaşmaktadır. Özellikle hakaret suçlarında geniş yorum yaparak birçok sözü; "kaba", "nezaket dışı" ve "ağır eleştiri" olarak nitelemektedir. Misal birisinin ölümünü istemeyi, beddua etmeyi "vicdansız", "ihanet ediyorsun" gibi sözler söylemeyi hakaret bağlamında değerlendirmemiştir. Nefret suçları bağlamında AİHM çok daha katıdır. AİHM, ifade özgürlüğü ile nefret söylemi arasındaki yakın ilişkiden dolayı nefret söylemiyle alakalı davalara bakarken konuşanın amacına bakar: İfadeler toplumu bilgilendirmek amacıyla mı, nefreti yaymak için mi ileri sürülmektedir? Mahkeme, nefret söylemini yayma konusunda siyasetçilerin daha çok sorumlu olduğuna vurgu yapmaktadır.

Kültürel yapı ve suç

Nefret, tahrik ve aşağılama gibi kitlesel yönelim içeren suçlar konusunda bir derin tartışma yoktur. Bunların suç kabul edilmesi gerektiği çok nettir ve uluslararası uygulama da genellike bu yöndedir. Hatta bazı ülkelerin bu suçlar için özel yasalar çıkardığı da bilinmektedir. Ancak hakaret konusunda tüm dünya hem fikir değildir. Zira, Amerika Birleşik Devletleri gibi bazı ülkeler hakaret suçunu düzenlememiştir. Ancak bir kimseye hakaret etmek, sövmek yani kötü söz söyleyerek manevi bütünlüğüne zarar vermek suç olarak kabul edilmeyen ülkelerde bile tazminata konu edilmektedir. Bu durum ABD gibi ülkelerde bile eleştirilen bir durumdur. Nitekim, David S. ARDIA'nın "İfade Özgürlüğü, Hakaret ve Tedbirler" başlıklı makalesinde, artan internet kullanımının, hakaret eylemlerinin etkisini ve sayısını arttırdığına, mahkemelerin bu duruma önceki içtihatları ile karşı koymakta yetersiz kaldığına vurgu yapıyor ve diyor ki: "Gazete baskı süresinin devam etmesini buyuran bir mahkeme emri, belki de internet öncesi dönemde hakaretamiz ifadelerin yayılmasını önlemek için etkili bir yöntemdi. Fakat günümüzde, beyanlar, sadece çeyrek yüzyıl önce bile hayal edilemeyecek şekilde iletilmekte ve kalıcı hale gelmektedir". Sosyal medyanın getirdiği kalıcı etki bir yana ülkemiz gibi kültürel açıdan bu tip davranışları eskiden beri suç olarak kabul etmiş ülkeler açısından "suç kapsamı dışına çıkarma" yaklaşımı daha derin bir soruna gebe olacaktır.

Cumhurbaşkanına hakaret

Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları, kapsamı ve içeriği hakkında fazla sayıda metin ve kıymetli yazı var. Ancak hukuki niteleme ve değerlendirme bu meselenin çözümünde anahtar vasfı taşımıyor. Çünkü konu siyasi... Bu konuda bir televizyon programında kıymetli Dr. Murat Yılmaz Hocam "...muhalefet niçin kimse kimseye hakaret etmesin, eleştirilerinizi üsluplu biçimde yapın demiyor?" şeklinde bir soru sordu... İşin kilitlendiği nokta burası! Bu sorudan ilham alarak biz de şöyle diye biliriz: Kimse hakaret suç olmasın demiyor. Hakaretin suç olduğu ve olmaya da devam etmesi gerektiği kabul ediliyor. Ama şimdiye kadar söylenmeyen bir şey söyleniyor: "Cumhurbaşkanına hakaret" suç olmasın...! Bu bir çelişki. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı bir ifade belirtilirse suç olmasın ama Tayyip Erdoğan'a söylenirse suç olmaya devam etsin... Bir başka çelişki daha var. Cumhurbaşkanlığına hakaret suçunun ifade özgürlüğünün önünde engel olarak kabul edilmesi ve bunun sürekli "köpürtülmesi"... Ama Cumhurbaşkanına hakaret suçunun bir an olmadığını kabul edelim: Hakaret suçu olduğu için söylenen ifadenin yine suç olacağı, bilinçli olarak gözden kaçırılıyor. Bu noktada Cumhurbaşkanın niteliğinin eskisi gibi tarafsız, partisiz ve sorumsuz bir görünümden partili, sorumlu ve yürütme erkinin tek temsilcisi olduğu bir biçime evirildiği için özel bir düzenlemeye gerek olmadığı da vurgulanmaktadır. Bu da kökünde siyasi nitelik yatan değerlendirme...

Başkan saygıyı hak eder

Her devletin başkanı kıymetlidir ve diğer devlet başkanları ile eşit saygıyı hak eder. Devlet başkanına hakaret birçok ülkede suçtur. Belçika, Portekiz, Romanya, İspanya, Polonya ve İtalya'da bu konuda düzenlemeler bulunuyor. Yine Almanya ceza kanununda (m.188) düzenlemeler vaki... Türkiye'deki düzenleme biricik değil... Ülkemizin de içinde bulunduğu kıta Avrupası hukuk sisteminin "şerefe karşı suçlar" bağlamında bir kabulü söz konusudur. Suç, hakaret suçunun, Cumhurbaşkanına karşı işlenmesi durumudur. Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işleyen birisi hakkında doğrudan dava açılamamaktadır. Bu suçtan kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlı kılınmıştır. Bu noktada AİHM, ülkemizi suçun cezası yönünden eleştirmektedir. Sıradan bir kişiye karşı işlenen hakaret suçundan daha fazla ceza öngörülmesinin doğru ve orantılı olmadığı belirtilmektedir. Buradaki eleştiri böyle bir suç neden vardır şeklinde değildir. Cezası ve birtakım uygulamalara dönüktür. Bizce de sorun, suça ilişkin yürütülen soruşturmanın "devlet güvenliği aleyhine karşı" suçlar konseptinde yürütülmesidir. Oysa suçun düzenlendiği bölüm "Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar"dır. Hakaret suçunun özel bir türü hakkında Adalet Bakanlığınca açıklanan İnsan Hakları Eylem Planında belirtilen hususların aksine, davet yerine doğrudan gözaltı, tutuksuz yargılama yerine tutuklama hususlarının çokça yapılması konuyu doğru ve meşru zemininden, tartışmalı bir alana çekmektedir. Bulunduğu bölümündeki kişiye karşı tek suç Cumhurbaşkanına hakaret suçudur. Bu bağlamda bu suçun soruşturulmasının da şikayete bağlanması ve suçun cezasının yeniden değerlendirilmesi düşünülebilir.

Muhalefet etmek hakaret etmek değildir. Muhalefet etmek, devletin başkanına, seçilmiş Cumhurbaşkanına karşı yönelen nefret, hakaret söylemlerine karşı durarak yapılınca kıymetlidir. Pek tabii Cumhurbaşkanına hakaret suçu dahil birçok suçun hatalarını dile getirmek ve uygulamadaki yanlış durumları dile getirmek mümkündür. Hukuki bir durumu, siyasi malzeme haline getirmek hem hukuka hem siyasete zarar vermektir. Konuyu hukuki zeminde tartışmak için toptan ret veya kabul niteliğinde önermeler yerine doğru sorular sormak gerekir. İnsan maddi ve manevi varlığı ile bir bütündür. Bu bütünlüğün korunması halinde doğru adım atılmış olacaktır. Aksi, bir kimsenin onuruna yönelen bir ifadeyi görmezden gelmek, buna uygun şekillenen sosyolojiyi ve toplumsal algıyı görmezden gelmek olacaktır. Bir gerçek vardır ki Türk toplumu için hakaret bir suçtur ve aynı zamanda tazminat gerektiren bir haksız fiildir. Bu kabul, tarihsel olarak baktığımızda net biçimde görebileceğimiz bir durumdur. Hukuk tarihi kitapları şerefe karşı suçları içeren düzenlemeler ile doludur. Bu gerçekliği önümüze koyarak düşünmek zorundayız!

[email protected]