Muhalefet Katar'a neden bu kadar kızgın?

Faruk Önalan / Yazar
4.12.2020

Katar, hem 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde hem de Trump'ın Ağustos 2018'de ekonomiyi batırmakla tehdit ettiği günlerde Türkiye'nin yanında sağlam durmuştu. Ülkenin darbeyle ya da ekonomik olarak çökmesini bekleyip iktidara gelme umudu içinde olanların bugün her fırsatta Katar'a saldırmalarının altında geçmişten kalma bir kızgınlık vardır belki de, kim bilir…


Muhalefet Katar'a neden bu kadar kızgın?

Türkiye-Katar ilişkileri Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlasa da Ak Parti iktidarının göreve geldiği 2002 yılından itibaren ivme kazandı. 25 Mayıs 1981 tarihinde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Umman katılımıyla Körfez İşbirliği Konseyi kuruldu.

2007 anlaşması

Konseyde lider sıfatıyla öne çıkan Suudi Arabistan’ın İran ile rekabeti, yaptığı hamlelerle Ortadoğu’da etkinliği daha da artan Türkiye ile Katar’ı daha da yakınlaştırdı. 23 Mayıs 2007 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşması” 17 Nisan 2008 tarihinde onaylandı. Anlaşmanın kapsamı ise şu şekildeydi;

• Askeri eğitim ve öğretim.

• Kara Kuvvetleri arasında iş birliği.

• Deniz Kuvvetleri arasında iş birliği.

• Hava Kuvvetleri arasında iş birliği.

• Askeri eğitim gözlemcileri mübadelesi.

• Savunma sanayi alanında iş birliği.

• Askeri tarih, askeri arşivler, askeri yayınlar ve müzeler.

• İş birliği taraflarca mutabakata varılacak diğer alanları kapsayabilir.

17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’un Sidi Buzid kentinde seyyar satıcılık yapan 26 yaşındaki Muhammed Buazizi’nin, polisin mallarına el koyması sonrası kendisini yakması ile başlayan Arap Baharı’nda ilk devrilen lider İtalyan askeri istihbaratının desteklediği kansız darbe ile 23 yıl Tunus’un başında olan Zeynel Abidin bin Ali oldu.

Hemen ardından olaylar domino etkisi yarattı 25 Ocak 2011 Mısır, 27 Ocak 2011 Yemen, 14 Şubat 2011 Bahreyn, 17 Şubat 2011 Libya ve 15 Mart 2011 tarihinde Suriye’de olaylar ardı ardına patlak verdi. Libya’da Muammer Kaddafi, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Yemen’de Ali Abdullah Salih devrildi. Bahreyn’de Kral Hamad Bin İsa El Halife (biraz da Suudi Arabistan desteğiyle) bir takım anayasa değişiklikleri ile durumu toparlamaya çalıştı. Suriye’de ise yaklaşık 10 yıldır içler acısı durum devam ediyor. Tunus’ta demokratikleşmeye verilen destek, Mısır’da ilk bağımsız seçimlerde başa gelen Muhammed Mursi ile yakın ilişkiler kurulması, Libya’da Birleşmiş Milletler nezdinde hareket etme, Suriye iç savaşında yüzbinlerce insanın öldürülmesine, milyonlarcasının mülteci durumuna düşmesine sebep olan zalim Esed Rejimi’ne karşı Özgür Suriye Ordusu’nun desteklenmesi, Türkiye ve Katar’ın yaşanan bu kaos ortamında dış politika anlayışlarının ortak paydada gelişmesine yol açtı.

Askeri işbirliği

2014 yılının son günlerinde Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad El Sani Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. İkili görüşme sonrası Askeri alanda işbirliği ve iki ülke arasında “yüksek stratejik komite” kurulmasını öngören anlaşmalar imzalandı. Bu kapsamda, birinci toplantısı 2 Aralık 2015 tarihinde Doha’da, ikinci toplantısı 18 Aralık 2016 tarihinde Trabzon’da, üçüncü toplantısı 15 Kasım 2017 tarihinde Doha’da, dördüncü toplantısı 26 Kasım 2018 tarihinde İstanbul’da, beşinci toplantısı 25 Kasım 2019 tarihinde Doha’da gerçekleştirilen “Yüksek Strateji Komitesi” oluşumun altıncı toplantısı 26 Kasım 2020 tarihinde Ankara Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirildi. Son toplantı ile birlikte toplamda 62 anlaşma ve altı ortak bildiri imzalandı. Küresel salgın koşullarında durağanlaşan yatırım hamlelerine karşı 6. Yüksek Stratejik Komite toplantısında oldukça önemli anlaşmalar sağlandı: Global Liman İşletmeleri ve QTerminals W.L.L arasında Ortadoğu Antalya Liman İşletmeleri A.Ş’nin Hisse Devrine ve Satın Alımına Dair Anlaşma”, “Ticaret Bakanlığı ve Katar Serbest Bölgeler İdaresi arasında Serbest Bölgeler Alanında Ortak Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Mutabakat Zaptı”, “Ticaret Bakanlığı ile Katar Ticaret ve Sanayi Bakanlığı arasında Ortak Ekonomik ve Ticaret Komisyonu Kurulmasına Dair Ortak Deklarasyon”, “Türkiye ve Katar arasında Su Yönetimi Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”, “Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Katar Maliye Bakanlığı arasında Geliştirilmiş Ekonomik ve Mali İşbirliği Alanında Mutabakat Zaptı”, “Türkiye ile Katar Aile, Kadın ve Sosyal Hizmetler alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı” ve “Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi ile Katar Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Enstitüsü arasında Diplomat Değişimine İlişkin Niyet Beyanı.”

Terör tehdidi

Katar ile ilişkilerin oldukça verimli olmasının neticelerinden biri de 2015 yılının “Türkiye-Katar kültür yılı” ilan edilmesiydi. Dolu dolu geçen etkinliklerin son günlerinde Yüksek Stratejik Komite toplantılarının ilki gerçekleştirilmiş, sıvılaştırılmış doğalgaz alımına ilişkin BOTAŞ ile Katar Petrol arasında “Doğalgaz Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı” dahil 15 anlaşma imzalanmıştı. 2015 yılı, Arap Birliği’nin Türkiye karşıtı söylemlerine karşı birlik üyesi olan Katar’ın Türkiye’nin yanında yer alması hasebiyle de önemliydi. 24 Temmuz 2015 tarihinde Şehit Yalçın Operasyonu ile (Kilis’te jandarma Astsubay Mehmet Yalçın Nane’nin DEAŞ terör örgütünün açtığı ateşle şehit olduğu gün başlatılan operasyon) Irak ve Suriye’nin kuzeyinde PKK ve DEAŞ unsurlarına yönelik etkin bir harekât düzenlendi. Dönemin Arap Birliği Genel Sekreteri olan Nebil el Arabi, Türkiye’nin meşru gerekçelerle gerçekleştirdiği bu sınır ötesi operasyonu hakkında “Arap Birliği’nin bölge ülkelerinin güvenlik ve istikrarını hedef alan tüm terör eylemlerini kınamaktadır” şeklindeki sözlerine Katar “üye ülkelere danışmadan yapıldığı” gerekçesiyle şerh koydu. Katar resmi haber ajansı QNA’dan, “Türkiye’nin ‘Birleşmiş Milletler antlaşmasının 51. maddesi çerçevesinde bireysel veya toplu şekilde kendini savunma ve nereden gelirse gelsin tehdidi ortadan kaldırma hakkı’ çerçevesinde hareket ettiği” vurgusuyla şu açıklama yapılmıştı: “Türkiye’nin terör örgütlerinin tehdidiyle karşı karşıya geldiği sınırdaki Suruç’ta gerçekleşen saldırıların ardından, bu tehditleri ortadan kaldırma ihtiyacı bir an önce hâsıl oldu. Özellikle, Suriye rejiminin yıkıcı eylemleri, bu tür örgütlerin yayılmasına, etkin rol oynamasına yol açtı. Bu da uluslararası güvenlik ve barışa tehdit oluşturmaktadır. Genel Sekreterin açıklaması ise bu hakkı inkâr ediyor.” 2014 anlaşması temelinde Türkiye-Katar Ortak Tatbikatı (Nasr)-2015”, 17-29 Ekim tarihleri arasında Katar’ın başkenti Doha icra edildi. 28 Nisan 2016 tarihinde Doha’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Katar Topraklarında Türk Kuvvetlerinin Konuşlandırılmasına İlişkin Uygulama Anlaşması” ile 10 Kasım 2016 tarihinde Ankara’da imzalanan “Anlaşmanın Tadili Hakkında Protokol”ün onaylanmasının 08 Haziran 2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanması ile Katar’da etkin bir Türk askeri üssü kuruldu. İran ile rekabetten kaynaklı Körfez’in “büyük ağabeyi” Suudi Arabistan bu üsse sesini çıkarmasa da ilerleyen zamanlarda aksi yönde söylem geliştirmeye başladı. Körfez’in karanlık ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri tarafından uygulamaya sokulan plan çerçevesinde Katar resmi haber ajansı QNA siber saldırıya uğrayarak hacklendi. 23 Mayıs 2017 gecesi ilerleyen saatlerde Katar Emiri Şeyh Temim El Sani’ye atfen ABD karşıtı ve İran’ı destekler açıklamalar yayımlandı. Katar Emiri böyle bir açıklaması olmadığını açıklasa da Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn medyası Katar aleyhinde yoğun bir kampanya yürüttü ve nihayetinde bu dört ülke yönetimi 5 Haziran 2017’de Katar’a abluka kararı aldıklarını açıkladı ve bu ablukanın kaldırılması için de 13 maddelik bir liste hazırladı. Bu listenin en önemli maddesinde şu ifade yer alıyordu: “Yakın zamanda kurulan Türkiye askeri üssünü kapatın ve Katar sınırları içinde Türkiye ile askeri işbirliğini durdurun.” Türkiye yaşanan bu kirli süreçte Katar’a verdiği güçlü destekle ablukayı etkisiz hale getirmekte önemli rol oynadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar’a diz çöktürmek isteyen Körfez ülkelerine atfen, “Bizler dostlarımızı zor günlerinde asla yalnız bırakmadık bırakmayız.” sözleri oldukça anlamlıydı. Krizin diyalog yolu ile çözülmesi için yoğun bir diplomasi yürütüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim, Rusya Federasyonu Başkanı Putin, rahmetli Kuveyt Emiri El Sabah, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo, Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife, Ürdün Kralı 2. Abdullah, dönemin Lübnan Başbakanı Saad Hariri ve dönemin Malezya Başbakanı Necip Abdürrezzak ile diyalog kanallarının açılması yönünde görüşmeler gerçekleştirdi. Katar Savunma Bakanı Halid bin Hamed el-Atiyye de Türkiye’nin Körfez krizinde Katar’ın yanında yer almasının, uygulanan ablukanın kırılmasındaki en temel faktörlerden biri olduğunu belirterek, “Katar’a yönelik ablukanın başarısız olmasında iç ve dış olmak üzere iki faktör etkili oldu. İç faktör Katar halkının yekpare bir şekilde liderinin yanında durmasıydı. Dış faktör ise kardeş ülke Türkiye’nin Katar’ın yanında yer almasıydı” cümlelerini sarf etmişti. Bugün gelinen noktada, Katar’ı katı ve sert bir ablukaya alan ülkeler bekledikleri sonuçları elde edemedi. Tam tersine, Katar bu krizden daha güçlü çıktı ve ülkede birlik beraberlik ruhu sağlamlaştı. Bunun yanında Katar Emir Şeyh Temim bu krizi oldukça başarılı yönetti. Geçen 3,5 yılın ardından etkisini yitirse de abluka bugün hala devam ediyor. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, kullandığı taşeron örgütler aracılığıyla Türkiye-Katar ortak yatırımlarını sabote etmekten geri durmuyor. Örnek olarak Katar Kalkınma Fonu’nun desteklediği Mogadişu-Jowhar ve Mogadişu-Afgooye yolunu bir Türk firması olan Enez inşaat yapmaktadır. Terör örgütü eş-Şebab burada çalışanlara defalarca saldırılarda bulundu. Hatta Enez inşaat şirketi sorumlusu Seracettin Aksun’un aracına yedi yıl önce silahlı bir saldırı düzenlenmiş araç zırhlı olduğu için Aksun saldırıdan yara almadan kurtulmuştu.

‘Normalleşenlerin’ tepkisi

Bugün İsrail ile “normalleşme” için sıraya giren Körfez ülkelerinin Türkiye ve Katar’a saldırmalarının şüphesiz bir alt yapısı var. 2014 yılında, “Türkiye ve Katar’ı cezalandırmalıyız” diyen İsrail eski Cumhurbaşkanı Şimon Perez’i, 2015 yılında,” Müslüman Kardeşler ve Hamas’ı destekleyen Katar ve Türkiye’yi asla unutamayız” diye açıkça tehdit eden İsrail eski Savunma Bakanı Moshe Yaalon’un sözlerini de yeniden hatırlamak gerekir. Türkiye, Katar, Pakistan, Malezya, Endonezya ile artan işbirliği ABD, İsrail ve Körfez’in en fazla tedirgin olduğu durum. Bunun yanında Türkiye, Malezya, Pakistan ve Katar ortak girişimiyle, İslam dinine ve Peygamberine (sav) saldırıların arttığı şu dönemde İngilizce yayın yapan bir televizyon kanalının kurulmasının önemli bir gelişme. İsrail’de etkin bir düşünce kuruluşunda yayınlanan analizlerde; “Türkiye’nin liderliğindeki yeni İslamcı bloğun (Pakistan, Malezya, Katar) resmi hedefi Suudi Arabistan’ın Orta Doğu ve dünya üzerindeki etkisine karşı koymak olsa da, Türkiye’nin Osmanlı sınırları vizyonunda bölgesel etkisi çok daha büyük... BAE, Akdeniz’de Türkiye ve Katar’ı hedef alıyor ancak hiçbir şey Türkiye’yi caydıramıyor. Bu yüzden Fransa, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır, Yunanistan ve BAE’nin Türkiye karşıtı açıklamasının altına İsrail imza atmadı. Avrupa da bu duruma artık daha fazla dayanamayacak” ibareleri yer alıyor. Yeri gelmişken BAE tehdidi altındaki Yemen’in stratejik Sokotra Adası Valisi Remzi Mahruş’un, yaz aylarında İstanbul’da Türk ve Katar istihbaratı ile görüştüğüne dair bilgiler de oldukça önemli.

Ticaret hacmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Emiri Şeyh Temim El Sani, son 6 yılda 18. zirve toplantısı gerçekleştirdi. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2020 yılında yüzde 6 artarak 1,6 milyar dolara ulaştı. Katar’ın Türkiye’deki yatırımlarıysa 22 milyar doları buldu. Katar’da, birçok sektörde Türkiye’den 553 şirket faaliyet gösterirken, inşaat şirketlerinin bitirdiği projelerin değeri ise 18,5 milyar dolar. Türkiye’de ise Katar’ın 200’e yakın şirketi faaliyet gösteriyor.

Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz hain darbe girişiminde malum Körfez ülkelerinin maddi katkılarını göz ardı edemeyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşmasında şöyle hitap etmişti: “değerli dostum Katar emiri Şeyh Temim’e milletim adına şükranlarımı ifade ediyorum. Darbe girişiminden, Ağustos’ta yaşanan kur dalgalanmalarına kadar Katarla ülkemizin yaşadığı işbirliğini unutmadık” Evet Katar, hem 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde hem de Trump’ın Ağustos 2018’de ekonomiyi batırmakla tehdit ettiği günlerde Türkiye’nin yanında sağlam durmuştu. Ülkenin darbeyle ya da ekonomik olarak çökmesini bekleyip iktidara gelme umudu içinde olanların bugün her fırsatta Katar’a saldırmalarının altında geçmişten kalma bir kızgınlık vardır belki de, kim bilir…

[email protected]