Muhalefetin amacı iktidar olmak değil iktidarı devirmek

İhsan Aktaş - GENAR Başkanı
6.06.2015

HDP kendiliğinden gelişmesi mümkün olmayan, doğallığı şüphe götürür angajmanlara girmiştir ve şimdiye kadar hiçbir siyasi oluşuma kısmet olmayan bir medya rüzgarını arkasına almıştır. Her haliyle öncelikli misyonu Ak Parti’yi durdurmak olan bir projeye dönüşen HDP’nin asıl sınavı barajı geçmesi halinde başlayacaktır.


Muhalefetin amacı iktidar olmak değil iktidarı devirmek

Her seçimin belirgin bir karakteristiği vardır. Ülkenin bugünkü problemlerine toplumun vermiş olduğu refleks seçimin karakterinin ana öğelerini oluşturmaktadır. Türkiye gibi siyasi hayatı darbelerle ve çalkantılarla geçmiş bir ülke için çoğu zaman seçimler hayati öneme sahip olmuştur. Demokrat Parti’nin siyasi hayatımıza girmesi ve tek parti iktidarının son bulması Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en heyecanlı seçim olsa gerek. Ondan sonraki seçimlerde Türk siyasi hayatı, merkez çevre arasındaki çekişmeler ve her on yılda bir merkezin asker eliyle, çevre tarafından fazlaca nüfuz edildiğini düşündüğü alanları halk iradesine rağmen geri alması şeklinde bir döngüye mahkum olmuştur.

Devletin kurduğu parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi kuruluşundan itibaren devlete, siyasete ve servetin tümüne el koymuş vaziyetteydi. Kısacası CHP devletin bizatihi kendisiydi. Hal böyle olunca CHP, devletin sağladığı imkanlarla bugün bile etkisi kırılamayan resmi ideolojiye bağlı, devletten beslenen bir aydın ve burjuvazi sınıfı oluşturdu. Bu öyle bir sistemdi ki, varolabilmek ve ayakta kalabilmek için resmi ideolojiye sadakatle bağlı olmayan her unsuru düşman ilan etti ve şeytanlaştırdı. Ülke yapay kamplara bölündü, korku ve endişeler üzerine bir siyasi söylemle kitleler esir alındı. CHP ve büyük oranda onun temsil ettiği sınıfın hakim olduğu medya ve besleme aydın sınıfının etkisiyle de bu tahakküm son yıllara kadar sürdürülebildi. 2007 yılında, Ak Parti hükümetinin muhtıraya verdiği sert karşılık Türk siyasi hayatında bir dönemi kapatmış gibi görünse de mücadele daha sofistike yöntem ve enstrümanlarla devam etmektedir. Türkiye’nin son 60 yıllık siyasi hayatı, Cumhuriyet Halk Partisi ideolojisiyle özdeşleşen devlete, kurumlarına ve onun imkanlarına ortak olma mücadelesidir.

Değişen seçmen davranışı

Devletin ve ülke kaynaklarının öncelikle kendilerine ait olduğunu düşünen komprador burjuvazi ve onların siyasetteki uzantıları bu imtiyazlarından hiç bir zaman vazgeçmek istememişlerdir. 28 Şubat’la başlayan ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar yaşanan seçimler bu mücadelenin zaman zaman ne denli çetin olabileceğinin sayısız örnekleriyle doludur.

Bu tespitlerimizden sonra 7 Haziran 2015 seçimlerini, Türkiye’nin değişen şartlarını da göz önünde bulundurarak seçmen davranışı açısından tahlil etmeye başlayabiliriz.

2011 genel seçimlerinde Türkiye Cumhuriyeti halkının siyasetten beklentileri büyük oranda değişime uğramıştır. Önceki seçimlerde yaşanan ideolojik tartışmalar ve büyük mücadeleler döneminde hep şu soru sorulurdu: “Türkiye’deki seçimler neden Avrupa’daki seçimler gibi olmuyor veya Türk seçmeninin talepleri neden Avrupa’daki seçmenin taleplerine benzemiyor?”.  İkinci olarak, yaklaşık yirmi yılı aşkın süredir entelektüel çevrelerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin neden normal bir parti gibi davranamadığına ilişkin analizler tartışma platformlarının ana konularından biriydi.

Bugüne gelindiğinde CHP için konforlu günlerin geride kaldığı rahatlıkla söylenebilir. Zira AK Parti tecrübesi Türk halkına korku ve endişeye dayalı ideolojik söylemlerin yersizliğini göstermiş, Türk toplum yapısı ve seçmen talepleri son 10 yılda köklü bir değişime uğramıştır. Bu değişim de doğal olarak seçmen davranışlarına yansımıştır.

Ak Parti on üç yıllık iktidar döneminde toplumu kökten değiştirmiştir. 2002 yılında devlet yönetilemez hale gelmişti; ekonomik kriz ülkeyi kasıp kavuruyordu. Bütün toplumsal kesimlerde kendi hayatlarına ve ülkenin geleceğine ilişkin büyük bir karamsarlık hakimdi.

Bugüne gelindiğinde devlet yönetimi, ekonomi ve kamusal hizmetler büyük oranda rayına oturmuştur. Ulaşım, eğitim, sağlık gibi temel alanlarda problemler büyük oranda çözülünce Türk seçmeni de yavaş yavaş bireysel sorunlarına odaklanmaya başlamıştır. Sanılanın aksine toplumun yaşam standardının yükselmesi, özgürlük alanının genişlemesi taleplerde daralmaya ve tatmine yol açmaz. Aksine bir çıpa ortaya koyar ve toplum o çıpanın aşılması yönünde daha büyük taleplerle karşınıza çıkar. Belki de Ak Parti’nin en büyük başarılarından biri de budur. Ak Parti iktidarı devletin verdiğine razı olmak zorunda bırakılan  bir toplumu, cesaretle ve özgüvenle devletten hesap sorabilen ve devletten talepte bulunabilen bir konumataşımıştır.

Elbette ki seçmen davranışları üzerinde dünya görüşlerinin ve ideolojilerin etkisi hala çok yüksektir. Elbette ki azımsanmayacak oranda bir seçmen kitlesi sadece hizmete ve  vaadlere bakarak siyasi tercihte bulunmamaktadır. Ancak seçimlerin sonucunu büyük oranda belirleyen seçmen, yüzer gezer denilen, ideolojik Saiklerle sandığa gitmeyen, tam da bu söylediklerimize göre tavrını belirleyen seçmendir.

Ak Parti kendini anlatamadı

Ak Parti yapmış olduğu yatırım ve hizmetlerle seçmenin yarısına yakınının tercihi olmaya devam ederken kendi eliyle dönüştürdüğü toplumun yeni taleplerini yeniden analiz etmek durumunda kalmıştır. Özü itibariyle seçmen geleceğe oy verir. Bu gelecek de vaadler ve vizyondur. AK Parti’nin mevcut hizmetlerine olan aşırı güveni, gelecek vaadlerini gölgede bırakmıştır. Seçim kampanyasının ikinci evresinde, toplumsal taleplere ilişkin vaadler biraz daha öne çıksa da yeterli olmamıştır. Dolayısıyla geçmişle kıyaslanmayacak başarılı icraatlere imza attığı halde Ak Parti, bu başarısını oya tahvil edememiştir.

Bu seçime seçmenin doğrudan kendisine ait talepleri ve bu talepleri doğru okuyan siyasi söylemler damgasını vurmuştur. Yapılan araştırmalara göre, her seçimde seçmenin yüzde 85’i bir önceki seçimde oy verdiği partiye oy vermektedir. İktidarları değiştiren, seçimi yönlendiren yüzde 15’lik yüzer gezer kitledir. Bu seçime bu değişken kitle içerisinde emekliler, yirmibeş otuzbeş yaş grubu ve gençler damgasını vurmuştur. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin emeklilere ve dar gelirlilere durumlarını hatırlatması bu grubun kendi meselelerine daha çok sahip çıkmalarına sebep olmuştur.

Yirmibeş otuzbeş yaş grubu ise hayata karşı tutunma mücadelesi veren, yeni hayat kuran ve ailelerini geçindirmek zorunda olan bir kesimdir ki, özellikle yeni iş ve istihdam alanlarının oluşturulması yönündeki vaadler ve projeler bu grubu ilgilendirmektedir.

Bu seçimin bir başka özelliği de ana muhalefet partisi tarafından bir iktidar sinerjisi oluşturulamamasıdır. Seçimlerde iktidar partisini en çok zorlayan, kitleleri harekete geçiren ve iktidar olmak isteyen partinin ana muhalefet partisi olması beklenir. Ancak 2015 seçimlerinde ana muhalefet partisi yerinde sayarken oy artışı üçüncü ve dördüncü partilerde yoğunlaşmıştır.

HDP barajı aşıp aşmama meselesiyle karşı karşıya kalmış, belli kesimlerin medyayı da iyi kullanarak HDP projesine sahip çıkması ve HDP’nin barajı aşma temayülü göstermesi, çözüm sürecine ilişkin kaygılar, milliyetçi seçmene çözüm sürecinin anlatılmasında yetersiz kalınması tepki oylarının Milliyetçi Hareket Partisi’ne kaymasına neden olmuştur. Belki de bu seçimi en ilginç kılacak özelliklerden birisi de Milliyetçi Hareket Partisi’nin hiç bir strateji belirlemediği, çoğu zaten yapılmış ve yapılmakta olan projelerle seçmen karşısına çıktığı halde oyunu arttırmasıdır.

Türkiyelileşememe barajı

Çözüm süreci yaklaşık bir yıl önce toplum tarafından çok büyük bir iştiyakla karşılanmış, bu durum HDP’yi meşrulaştırırken Ak Parti’ye olan toplumsal teveccühü arttırmıştı. Süreç içerisinde AK Partililerle HDP’lilerin medya önünde vermiş oldukları kavga ve Kobani olayları taraflar arasında derin bir uçurumun oluşmasına neden olmuştur. Merkez medyanın da yoğun tezviratıyla, Türkiye’nin Kobani olaylarında aldığı aktif tavır doğru anlatılamamış bu alanda kamu iletişimi başarılı bir şekilde yürütülememiştir. Oluşturulmak istenen algının doğru bilgiyi bu denli kararttığı bir süreç belki de hiç yaşanmamıştır.

Çözüm süreci başlamadan önce cemaatin güvenlikçileri 12 Eylül döneminde olduğu gibi Kürtlere diz çöktürüp Güneydoğu’yu kan gölüne çevirmeyi planlıyorlardı. Müzakereciler ve hükümet barış sürecini başlatarak Kürtlere hakkaniyetli bir barış önerisi getirdi. Fakat gelinen noktada HDP’nin Cemaatle yaptığı ittifak son derece düşündürücüdür.

Öte yandan HDP önemli bir risk almış, kendiliğinden gelişmesi mümkün olmayan, doğallığı şüphe götürür angajmanlara girmiştir. Eşcinsellerden İslamcılara, Liberallerden, eski Marksistlere hatta seküler Kemalistlere kadar son derece geniş bir skalada, taşıma kapasitesini aşan bir “Türkiyelileşme” vizyonu ortaya koymuştur. Şimdiye kadar hiçbir siyasi oluşuma kısmet olmayan bir medya rüzgarını da arkasına almıştır. Her haliyle öncelikli misyonu Ak Parti’yi durdurmak olan bir projeye dönüşen HDP’nin asıl sınavı barajı geçmesi halinde başlayacaktır.

Ak Parti’nin barajı aşma ihtimaline karşı seçim kampanyalarında HDP’ye fazlaca yüklenmesi, Kürt seçmen tarafından olumsuz algılanmış, hem Kürtlerden hem de Ak Parti karşıtlığı nefret boyutuna varan ve Ak Parti’ye zarar vermesi muhtemel her oluşuma destek çıkan kesimlerden HDP’ye oy kaymasına neden olmuştur.

Bu seçimde, Avrupa Birliği süreci, Türkiye’nin dış politikası ve özellikle TİKA, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Kızılay, Diyanet, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar vasıtasıyla dünyanın dört bir tarafında yürütülen ve Türkiye’nin kültürel misyonunu oluşturan projeler ve  faaliyetler seçim kampanyası sırasında kendisine yer bulamamıştır. Oysa bu konuların işlenmesi seçmen nezdinde bir heyecan dalgası yaratabilirdi.

Uzun vadede 2015 seçimlerinin analizi yapıldığı zaman 17 Aralık süreci, Gezi protestoları ve Kobani olayları dip dalgada Türk siyasetini ve 2015 seçimlerini derinden etkileyen konular olarak hafızalara kazınacaktır.

[email protected]