Mükemmel toplumun münzevi filozofu: Farabi

Prof. Dr. Haşim Şahin / Sakarya Üniversitesi
3.10.2020

Fârâbî, dünyanın çok vefasız olduğunu ve kimseye hayır getirmediğini düşünüyordu. Bu yüzden toplumdan kendini soyutlamış ve evine çekilmişti. Kendi ifadesiyle “kitapları ve kalemleri onun en iyi dostlarıydı”. O, insan ruhunun ancak faal akıl ve mistikliğin birleşmesiyle huzura ereceği kanaatindeydi. Ruh ve ahlâk temizliğini her şeyin üzerinde tutuyordu.


Mükemmel toplumun münzevi filozofu: Farabi

Geçtiğimiz yıl sonunda başlayıp, 2020 yılının tamamında gündemimizi meşgul eden en önemli konu şüphesiz koronavirüs… Bu pandemi, hayatımızı allak bullak etmenin yanı sıra pek çok kültürel etkinliğin iptal edilmesine neden oldu. Okullarda uzaktan eğitime geçildi, bazı yayınevleri faaliyetlerini durdurdu, kitap fuarları düzenlenemedi. Dünyanın başına bu musibet gelmemiş olsaydı, herhalde bu yıl kültür ve sanat çevrelerinde en fazla konuşacağımız isimlerden birisi de büyük Türk-İslâm âlimi Fârâbî olacaktı. Birleşmiş Millerler 2020 yılını Fârâbî yılı ilan etti. Tıpkı iki yıl önce Dede Korkut’u UNESCO vesilesiyle hatırladığımız gibi, milli kültürümüzün önemli değerlerinden olan bu önemli şahsiyeti de sadece Birleşmiş Milletler’in Fârâbî yılı ilanı vesilesiyle hatırlamak, toplum halinde popüler kültürün ne kadar etkisinde kaldığımızın bir göstergesi aslında.

Cengiz Han’a kadar Otrar

Fârâbî, Orta Asya’da İslamiyet’in Türkler arasında çok daha belirgin şekilde yayılmaya başladığı 9. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkistan sınırları içerisindeki Otrar şehrine bağlı Vasic’de doğdu. Bu coğrafya eskiden beri önemli kültür ve ilim merkezlerinden birisiydi. Sadece Fârâbî değil, başta Ahmet Yesevi’nin şeyhi Arslan Bâb olmak üzere çok sayıda önemli isim bu bölgede yetişmiş, Cengiz Han tarafından yerle bir edilinceye kadar Otrar şehri bölgenin önemli kültür ve ticaret merkezlerinden birisi olma özelliğini korumuştu. Şehir, Fârâbî’nin yaşadığı dönemde Samânî Devleti’nin hakimiyeti altındaydı. Uygurlar’ın kültürel mirasının güçlü bir takipçisi olan Sâmâni Devleti İslam devletleri içerisinde siyasi başarılarından daha çok kültür, mimari ve sanat yönüyle öne çıkan bir devletti. Bu devletin hâkim olduğu Semerkant, Fergana, Şaş, Herat, Nişabur, Buhara gibi şehirler çok büyük birer ilim ve kültür merkeziydiler. Ebu’l-Leys Semerkandî, Kalebazî, Hâkim Tirmizî, İmam Maturîdî bu Samaniler devrinde yetişen âlimlerden sadece bir kaçıdır ve Fârâbî’nin yetiştiği coğrafyanın ilim medeniyetindeki yerini ortaya koyan önemli örneklerdir. Böylesi bir kültür ortamının içerisinde yetişen Fârâbî hayatının neredeyse tamamını ilim yoluna adadı.

Fârâbî’nin hayatının ilk yıllarına dair kaynaklarda pek bilgi yoktur. Babası Muhammed bölgedeki Türk komutanlardan birisiydi. İlme meraklı bir kişilik olan Muhammed, oğlunun eğitiminin ilk döneminde onunla yakından ilgilendi ve bazı âlimlerle tanışmasını sağladı. Çocukluğundan beri kendini ilme adadığı anlaşılan Fârâbî pek çok ilim meclisinde bulundu. Memleketinde ilk tahsilini tamamladıktan sonra uzunca bir seyahate çıktı. Buhara, Merv, Semerkand ve Belh başta olmak üzere Samânî coğrafyasının büyük ilim merkezlerini dolaştı. Kırk yaşlarına geldiğinde Bağdat’a giderek yaklaşık yirmi yıl Abbasîlerin hilafet merkezi ve aynı zamanda Orta çağ İslam dünyasının en önemli ilim merkezi olan bu şehirde yaşadı.

Tehlikeyi önceden sezdi

Bağdat’ta bulunduğu yıllarda onun pek çok eserini kaleme aldığı bilinmektedir. Hayatı boyunca hiç evlenmediği bilinen Fârâbî vaktinin neredeyse tamamını kütüphanede geçiriyordu. Onun uzun yıllar boyunca çalıştığı Sayvanü’l-Hikme isimli kütüphaneden bazı kitaplar günümüze kadar ulaşmıştır. Bağdat yılları, Fârâbî’nin hayatının dönüm noktalarından birisidir. Felsefeye zaten var olan ilgisi ve bilgisi burada Harranlı Yuhanna b. Haylân vasıtasıyla iyice pekişti. Bu arada Nestûrî Ebû Bişr Matta’dan mantık öğrendi.

10. yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru Bağdat’ta bazı siyasi karışıklıklar meydana gelmişti. Abbasi otoritesi her geçen gün zayıflamaya başlamış, Halife Memun zamanındaki ilmi hassasiyet günden güne azalmıştı. Ömrü boyunca karışıklıklardan ve siyasetten uzak durmayı tercih eden Fârâbî de bu duruma kayıtsız kalmadı ve 941 senesinde şehri terk ederek Dımaşk’a gitti. Onun şehirden ayrılmasından dört yıl sonra Sünnî hilafet merkezi Bağdat’ın Şii Büveyhilerin hakimiyeti altına girmesi, Fârâbî’nin bu tehlikeyi önceden sezdiğini düşündürmektedir.

Büyük âlimin kadim Sasanî ve Türk şehirlerinden başlayan, Abbasîlerin ilim merkezi Bağdat’ta demlenen yolculuğu İslam dünyasının Bizans’a bakan yüzünün merkezi, geçmiş yüzyıllarda Emevilerin başkenti olarak parlak bir geçmişe sahip Dımaşk’ta sonlandı. Şam (Dımaşk)’a geldiğinde artık İslam dünyasının en tanınmış âlimlerinden birisiydi. O dönemde bölgeyi idare eden Hamdanî emiri Seyfüddevle, ona çok saygı göstermiş, meclisinde ona iltifat etmişti. Ömrünün sonuna doğru kısa bir Mısır seyahatinden sonra Receb 339 (Aralık 950) senesinde vefat etti. Ölümü arkadaş çevresinde ve talebeleri arasında büyük üzüntü meydana getirdi. Emir Seyfüddevle, Fârâbî’nin ömrü boyunca sırtından çıkarmadığı, Orta Asya Türkleri’nin giysisi olan Türk elbisesini giyerek onun cenaze namazını kıldırdı.

Fârâbi, İslam dünyasının en büyük filozoflarından birisi olarak yüzyıllar boyunca ilim dünyasını derinden etkiledi. İslam toplumunun Yunan felsefesini tanımasında önemli pay sahibi oldu. İbn Sina, İbn Bâce, İbn Tufeyl, İbn Rüşd, Thomas d’Aquino ve İbn Meymun gibi sonraki dönemde yaşayan filozoflar onun etkisi altında kaldılar. Kişiliği ve ilmi ile hemen herkesin takdirini toplamıştı. Buhara’ya ikinci kez gidişinde, ilme ve kitaplara düşkünlüğüyle tanınan Sâmânî emiri Nuh b. Sâmân’ın kendisine bir ansiklopedi yazma görevi verdiği rivayet edilir. Arapça, Farsça, Grekçe, Süryanice ve Soğdça’nın da içlerinde olduğu pek çok dile hakimdi. Bu sayede ilgili literatürün tamamını okumuştu.

Muâllim-i Sânî

Felsefe alanında Aristo’dan sonra Muâllim-i Sânî olarak kabul edilen Fârâbî, hayatı boyunca siyasetten uzak kalmayı tercih etmiş, ideal bir toplumun hayalini kurmuştu. Bu nedenle, yaşadığı dönemde devlet hizmetinde bulunmak son derece prestijli bir olay olsa da o herhangi bir görev almadı. Fârâbî, dünyanın çok vefasız olduğunu ve kimseye hayır getirmediğini düşünüyordu. Bu yüzden toplumdan kendini soyutlamış ve evine çekilmişti. Kendi ifadesiyle “kitapları ve kalemleri onun en iyi dostlarıydı”. O farklı ilim dallarında kendini geliştirmişti. Bu yaşam tarzı onun mistik eğilimlerinden kaynaklanıyor olmalıdır. O, insan ruhunun ancak faal akıl ve mistikliğin birleşmesiyle huzura ereceği kanaatindeydi. Ruh ve ahlâk temizliğini her şeyin üzerinde tutuyordu.

Fârâbî, felsefeye her zaman çok önem vermişti. O, felsefeyi ilimlerin en üstünü olarak görüyor, diğer ilimlerin felsefenin hizmetkârı olduğunu düşünüyordu. Geçmiş dönemlerde felsefe ilmine dair yazılan bütün eserleri okumuş, hatta kısa bir serüvenini de eserinde nakletmişti. Buna göre, felsefe ilminin kökeni Irak halkı olan Kaidelilere dayanıyordu. Daha sonra bu halk vasıtasıyla Mısır’a, oradan Yunanlılara, onlardan Süryanilere ve nihayet Araplara geçmişti. O, felsefe ilmi konusunda Platon ve Aristo’nun eserlerinden etkilenmiş, onların tesiriyle eserlerinde felsefeyi, “en üstün hikmeti aramak ve sevmek”; “ilimlerin ilmi, ilimlerin anası, hikmetlerin hikmeti ve sanatların sanatı” olarak tanımlamıştı. Anlaşıldığı kadarıyla Fârâbî’nin adı geçen ülkelerin dillerini öğrenmesi de yine felsefeye olan tutkusundan kaynaklanıyordu.

Bir dünya devleti

Onun en fazla değer verdiği ve eserlerinde öne çıkardığı erdem bilgi idi. O bilgiyi hayatın merkezine koymuştu. Bu nedenle, ideal bir yöneticinin bilgili olması gerektiğini, ülkeyi doğru ve adil bir şekilde yönetebilmenin ancak bilgi sahibi olmakla mümkün olabileceğini söylüyordu. Yine, kanun koymak, mutlu, huzurlu ve kaliteli bir hayat sürebilmek her şeyden evvel bilgi sahibi olabilmekle mümkündü. O aynı zamanda “bütün ulusları, meskûn dünyadaki bütün insanları, halkları içine alacak bir dünya devletinden” de söz ediyordu.

Fârâbî’ye göre, insanoğlunun hem toplum hem de birey bazında mutlu olabilmesinin yolu bazı erdemlere sahip olmasıyla mümkündür. İnsanı mükemmelliğe ulaştıran unsurlar, iyilikler, erdemler ve güzel davranışlardır. Ancak mükemmel olabilmek için aynı zamanda kötülükler, erdemsizlikler ve çirkin davranışlardan uzak durmalıdır. Ancak burada insanın iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmesi şarttır. Çünkü, iyilik nasıl arzu ve irade ile elde ediliyorsa, kötülük de arzu ve irade ile elde edilir. Bununla birlikte insanın mükemmelliğini sağlayan önemli hususiyetlerden birisi de bireyden ziyade toplumun bir ferdi olarak hareket edebilmesidir. Bu hususu meşhur eseri el-Medinetü’l-Fâzılâ’da şu şekilde dile getirir: “Her insan kendini devam ettirmek ve en üstün mükemmelliğini elde etmek için birçok şeye muhtaç olan bir yaradılışta varlığa gelmiştir. Onun bu şeylerin hepsini tek başına sağlaması mümkün değildir. Tersine bunun için o, her biri kendisinin özel bir ihtiyacını karşılayacak birçok insana muhtaçtır. Her insan bir başka insanla ilgili olarak aynı durumdadır. Bundan dolayı, insan sahip olduğu tabii yaradılışının kendisine verilmesinin gayesi olan mükemmelliğine, ancak birbiriyle yardımlaşan birçok insanın bir araya gelmesiyle ulaşabilir. Bu insanlardan her biri diğerinin özel bir ihtiyacını karşılar. Toplumun bütününün bu katkısı sonucunda herkesin varlığını devam ettirmek ve mükemmelliğe erişmek için muhtaç olduğu şeyler sağlanmış olur.”

Fârâbî sadece âlim ve filozof kimliği ile değil musiki konusundaki üstün yeteneği ile de öne çıkmıştı. Yazdığı eserlerinden bazıları bu alana dairdi. Yaşadığı devirde revaçta olan hemen her ilim konusunda derin bir bilgiye sahip olması, bilgiye, erdeme ve hikmete büyük önem vermesi, dönemin bağnaz düşüncelerinin karşısında şiddetle durup hikmeti savunması, yazdığı çok sayıda eserle ilim dünyasına büyük katkılar sağlaması gibi hasletleri göz önüne alındığında o hiç şüphesiz 9. ve 10. yüzyıl İslam dünyasının en büyük entelektüeli tanımlamasını sonuna kadar hak etmektedir. Yazdığı eserlerin toplumun çok daha geniş kesimlerine ulaştırılması onun fikirlerinin ve âlim kimliğinin çok daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

[email protected]