Myanmar'da iç savaşın ayak sesleri

Umut Berhan Şen / SASAM Uzmanı
17.04.2021

Myanmar'da askeri darbenin ardından ayak sesleri duyulan, muhtemel bir iç savaşın, ülkedeki etnik azınlıkların ve Arakanlı Müslümanların durumunu daha da trajik hale getireceği açıktır. BM Güvenlik Konseyi elindeki tüm araçları kullanarak, bölgede yüksek yoğunluklu bir iç çatışma yaşanmasını önlemek durumundadır.


Myanmar'da iç savaşın ayak sesleri

Bağımsızlığından beri genellikle askeri yönetimlerin varlık gösterdiği ve yakın süreçte Arakanlı Müslümanlara karşı gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleriyle adını duyuran Güneydoğu Asya ülkesi Myanmar'da 1 Şubat 2021 tarihinde askeri darbe gerçekleşti. Ülkede 10 yıldan beri süren demokratik rejim, bu darbe neticesinde sona erdi. Ordu, parlementoda önemli bakanlıkların sandalyelerin yüzde 25'ini oluşturmasına rağmen tepki göstererek darbe gerçekleştirdi. Darbe yönetimi, ülkeyi bir yıl süreyle yöneteceğini açıkladı. Darbeden bir gün sonra, 2 Şubat 2021'de Myanmar Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing başkanlığında, sekiz üst düzey askerden ve üç sivilden oluşan ve yürütme yetkisine sahip olan Devlet İdare Konseyi kuruldu.

Darbenin arka planı

Birleşmiş Milletler (BM) Myanmar Özel Temsilcisi Christine Schraner Burgener, Myanmar'da darbenin ardından 520'den fazla kişinin öldüğünü belirterek, "Ordunun müdahalesi çok acımasız ve bu durum iç savaş olasılığını artırıyor." ifadesini kullandı. Diğer taraftan, Myanmar'da askeri darbeyle seçilmiş hükümeti deviren ordu, ülkede bir aylık ateşkes ilan ettiklerini duyurdu.

Myanmar'da gelinen son durumu analiz edebilmek için, yaşanılan bu son darbenin arka planını irdelemekte yarar var. Bu amaçla kısa bir siyasi tarih kronolojisine değinmek istiyorum.

Myanmar'ın etnik yapısı, 100'ün üzerinde dil ve lehçe konuşan elli kadar farklı gruptan meydana gelmektedir. Etnik gruplar içinde en kalabalığını nüfusun yüzde 68,96'sını oluşturan ve çoğu düz ovalık kesimlerde yaşayan Burmalılar meydana getirmektedir. Diğer gruplar Kaçin ve Kuzey Şan eyaletinde yaşayan Kaçinler, Karenler, Çinliler, Monlar, Rakhineler ve Şanlar'dır. Resmî dil, yaklaşık 20 milyon kişinin ana dili ve nüfusun büyük çoğunluğunun ikinci dili olarak konuştuğu Tibet-Birman dil ailesinden Birmanca'dır. Myanmar nüfusunun yüzde 89'u Budizm'in Hinayana ve Theravada mezheplerine mensuptur. Başlıca dinî azınlıkları Müslümanlar (yüzde 4), Hıristiyanlar (yüzde 4), Hindular (yüzde 2) ve Animistler (yüzde 1) oluşturmaktadır. Müslümanlar, yaklaşık 2 milyon civarı nüfuslarıyla Bengladeş'in güneydoğusuna bitişik Arakan dağlık bölgesinde yaşamaktadır.

Sivil huzursuzluk

Dünya kamuoyunda Burma olarak da bilinen Myanmar, 1948'de İngiltere'den bağımsızlığını ilan ettiğinden beri siyasi olarak istikrarsızlıklar yaşıyor. 1958 ile 1960 arasında, ordu, ülkenin demokratik olarak seçilmiş Başbakanı U Nu'nun emriyle siyasi çatışmayı çözmek için geçici bir koruyucu hükümet oluşturuldu. Myanmar ordusu, 1960 Burma genel seçimlerini yaptıktan sonra gönüllü olarak sivil hükümeti koordine ve restore etti. Ancak daha sonra Ne Win liderliğindeki başka bir askeri cunta 1962 darbesinde ordu iktidarı ele geçirdi ve 26 yıl boyunca ülkeyi yönetti. 1988'de ülkede ülke çapında protestolar başladı. '8888 İsyanı' olarak adlandırılan sivil huzursuzluk, kötü ekonomik yönetimle alevlendi ve Ne Win'in istifa etmesine yol açtı. Eylül 1988'de ordunun üst düzey liderleri, Devlet Hukuku ve Düzeni Restorasyon Konseyini (SLORC) kurdu ve bu kurul daha sonra iktidarı ele geçirdi. Myanmar'ın modern anlamda kurucusu Aung San'ın kızı Aung San Suu Kyi, bu dönemde kayda değer bir demokrasi yanlısı aktivist oldu. 1990'da, ordunun halk desteğinden yararlandığı varsayımı altında, ordu serbest seçimlere izin verdi. Neticede seçimler, Aung San Suu Kyi'nin partisi olan Ulusal Demokrasi Ligi (Birliği) için ezici bir zaferle sonuçlandı. Buna rağmen ordu iktidarı bırakmayı reddetti ve Aung San Suu Kyi'yi ev hapsine aldı. Ordu, Myanmar'ın 2008 Anayasası'nın hazırlandığı demokrasiye giden yol haritasının ardından, 2011'e kadar 22 yıl daha iktidarda kaldı. 2011 ile 2015 arasında, geçici bir demokratik geçiş başladı ve 2015'te yapılan seçimler, Aung San Suu Kyi'nin partisi Ulusal Demokrasi Ligi (NLD) için bir zaferle sonuçlandı. Ayrıca ordu, tüm parlamento üyelerinin dörtte birini atama hakkı da dahil olmak üzere, önemli bir gücü elinde tuttu.

Türkiye'den kınama

2021 darbesi, NLD'nin parlamentodaki 476 sandalyeden 396'sını kazandığı 8 Kasım 2020 genel seçimlerinin ardından gerçekleşti. Ordunun aleni destek verdiği partisi Birlik Dayanışma ve Kalkınma Partisi sadece 33 sandalye kazandı. Ordu, oylamanın hileli olduğunu iddia ederek sonuçlara itiraz etti. Darbe girişimi birkaç gün söylentiler halinde dolaşırken İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya gibi Batılı ülkelerden endişe verici açıklamalar gelmeye başladı. Dışişleri Bakanlığımız ise darbeyle alakalı yaptığı açıklamada, "Myanmar Silahlı Kuvvetlerinin bugün yönetime el koymasını derin endişeyle karşılıyor ve şiddetle kınıyoruz. Türkiye her türlü darbeye ve askeri müdahaleye karşıdır. Gözaltına alındığı bildirilen tüm seçilmiş liderlerin, siyasi şahsiyetlerin ve sivillerin derhal serbest bırakılmalarını bekliyoruz." ifadesini kullandı.

Bugüne dek Myanmar'ın darbeci yönetimleri haricinde gündeme geldiği ilk başlık, Müslümanlara karşı olumsuz uygulamalar olmuştur. Hatırlayalım; Arakan'da 2012'de Budistler ile Müslümanlar arasında çatışmalar çıkmış, olaylarda çoğu Müslüman binlerce kişi katledilmiş, yüzlerce ev ve iş yeri ateşe verilmişti. Sonrasında, Myanmar ordusu ile Budist çeteler, sınır karakollarına saldırı düzenlendiği gerekçesiyle yine Arakanlı Müslümanlara yönelik kitlesel şiddet eylemlerine başladı. Bu süreçte binlerce Müslüman katledildi. Birleşmiş Milletler'e göre Bangladeş'e sığınanların sayısı 745 bini buldu.

Myanmar Müslümanları arasında görüş ayrılıkları bulunmaktadır ve özellikle Hint asıllılarla yerliler gerek sosyal yaşantılarında gerekse dinî vecîbeleri uygulama hususunda birbirinden farklıdır. Örneğin, Hint asıllılar eğitim ve günlük konuşma dili olarak Urducayı, yerliler Burma dilini kullanmaktadır. Her iki toplum da giyim kuşam, evlilik ve mirasla ilgili hususlarda kendi geleneklerini korurken Hint asıllılar namaz, oruç ve hac gibi dinî vecîbeleri yerine getirmede daha titiz davranmakta, yerliler ise eski Budist kültüründen gelen bazı geleneklerle karışmış bir dinî yaşantı sürdürmektedir. Dolayısıyla siyasî görüşleri farklı olduğu gibi sosyokültürel faaliyetleri de farklıdır ve bu toplumlar yalnız kendilerinin üye olabildikleri ayrı derneklere sahiptir.

Tersine göç politikası

Günümüzde Bangladeş'teki mülteci kamplarında oldukça zor ve sağlıksız kamp koşullarında yaşam mücadelesi veren Arakanlılar, ne yazık ki Bangladeş Devleti'nin Myanmar'ı aratmayan uygulamalarıyla mücadele ediyor. Ekonomik imkanlarının yetersizliğini öne süren Bangladeş, Arakanlı Müslümanlara yönelik tersine göç politikasını savunuyor ve her fırsatta Arakanlıları topraklarından atmaya çalışıyor. Ayrıca 600 bin Arakanlı mültecinin yaşadığı Bangladeş'teki mülteci kamplarında açlıktan ve fevkalade kötü hijyen koşullarından kaynaklanan ölümler sıradan hale gelmiş bulunuyor. Sıklıkla teknelerle açık denize çıkmaları için zorlanan Arakanlılar, genellikle güvenli bir limana ulaşamadan denizlerde boğularak can veriyor. Myanmar, Arakanlı Müslümanlarla ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan Müslümanları birbirinden tecrit etme politikasını da uyguluyor. Bu sayede birbirleriyle iletişim kurmaları ve birbirlerini ziyaret etmeleri engellemiş oluyor.

Acımasız küresel düzen

İslam dünyası ve kurumlarının Myanmar'daki faaliyetleri insani yardımlar ulaştırabilmenin ötesine geçememektedir. Zira kendi siyasi geleceğini belirlemekten aciz İslam dünyasının bu toprakların siyasi geleceğinin belirlenmesinde inisiyatifi bulunmamaktadır. Dolayısıyla Arakan'da yaşayan Müslümanlar, tamamıyla kendi dışlarında gelişen, acımasız küresel ve bölgesel siyasetin hedefi haline gelmiş durumdadır. Myanmar'da kamu düzeni, insan hakları ve demokrasi açısından durum hızla kontrolden çıkmaktadır. Olası bir iç savaşın, ülkedeki etnik azınlıkların ve Arakanlı Müslümanların durumunu da tehlikeye atacağı görülmektedir. BM Güvenlik Konseyi elindeki tüm araçları kullanarak, Myanmar'da yüksek yoğunluklu bir iç çatışma yaşanmasını önlemek durumundadır.

[email protected]