‘Nankör halk!'

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Akademisyen, Yazar
20.05.2023

Yeni kurulan cumhuriyetin uluslararası tanınırlığı için el mahkum çok partili seçime gidilince iktidarı kaybeden Milli Şef İsmet İnönü'ye seçim sonuçları bildirildiğinde yumruğunu sıkarak "Nankör halk" dediği rivayet edilir. O günden bugüne değişen tek şey bugünkülerin daha seçim bitmeden halka hakaret etmeye başlamalarıdır.


‘Nankör halk!'

14 Mayıs seçimleri, demokrasimiz için bir milat sayılırlar. Demokrasi tarihinin en yüksek katılımlı seçimlerinden birisi oldu. Keza serbest seçimlerle en uzun iktidar dönemini de görmüş olduk. Bu seçimler sadece iktidarı belirlemedi, aynı zamanda siyasi yelpazeyi de değiştirecek sonuçlar doğurdu. Halkın yüzde ellisinin eğilimini öngörememiş siyasi aktörler açısından sonuç bir "sürpriz". Ayrıca HDP/PKK çevrelerinin yürüttükleri siyasetin bölge insanının tamamını terörize etme çabalarının da artık son noktaya gelmiş olduğu görülmektedir. Sapık LGBT'lileri, din karşıtı radikal solcuları, halk düşmanı Kemalist faşistleri Kürtlerin sırtından meclise taşıma pervasızlıklarına da bir sınır konuldu bu seçimlerle birlikte. PKK'nın vizyonuyla siyaset güden HDP/YSP 2015 yılından bu yana yarı yarıya oy kaybı yaşadı. Onca kara propaganda ve beyin yıkama faaliyetlerinin artık istedikleri gibi işe yaramadığı görüldü.

Rakibi tanımak

Kişisel olarak deneyimli fakat başarısız bir siyasetçi ve bir akademisyen olarak bu seçimin benim için en ilginç olan tarafı başta söylemiş olduğum muhalefetin halkın yarısına yakınının eğilimini öngörememiş olmasıdır. Kabul edelim ki bir siyasetçi, olmaz ama olduğunu varsayalım, rakibini çok iyi tanımayabilir, onun vaatlerini öngörememiş olabilir, onun stratejini bilemeyebilir, atacağı adımları kestirmeyebilir, seçim kampanyasına dikkat kesilmemiş olabilir zira rakip çok kıvrak zekalı ve ele avuca gelmeyecek bir siyasi deha olabilir. Farz edelim ki onu tanımakta sahiden de çok zorlandınız, bu anlaşılabilir bir durum belki ama siyaset yaptığın toplumu tanımamak da nedir sahiden?

Toplumdan habersiz siyasetçi

Milletin yüreğindeki titreşimleri, hayalleri ve umutları bilmeyen, bilemeyen bir siyasetçi olabilir mi? Toplumun temel değerlerinden habersiz dar bir grubun içine hapsolmuş bir politikacı başarılı olabilir mi?

Seçimden bir gün önce muhalefet bloğu, kimi nereye atayacaklarını, hangi bürokratın makam odasını boşaltıp boşaltmadığını, devir teslim töreninin nasıl yapılacağını, iktidar partisinde siyaset yapanlar ile bu dönemde kamuda çalışanların yurt dışına kaçmasını engellemek için hangi tedbirleri acilen alacaklarını büyük bir özgüven ve iddia ile dile getiriyorlardı. Konuya vakıf olmayan birisi olsa sanır ki seçim olmuş bitmiş ve bu arkadaşlar ezici bir çoğunlukla iktidara gelmişler ve iş başındalar. Sosyal medya operasyonları ile, kara propaganda ile ve gayri nizami harp teknikleri ile yürüttükleri kampanyanın halkı ikna ettiğinden çok eminlerdi. Bazı istisnaları hariç, önemli bir kısmı anketçilikten sektöre girmiş, üniversite formasyonu olmayan çıkarcıların kar amaçlı onlara yaptığı araştırmaların sonuçlarını halkın sesi olarak gördüler. İkili ölçümlerle sahadan devşirdikleri bilgilerle toplumu analiz edip her gün "tencere muhalefetinin deviremeyeceği iktidar yoktur" cümlesine sarıldılar.

Oysa bizim toplum için oy verme pratiği dini değerler de dahil olmak üzere siyasi, kültürel ve tarihsel bağlamlardan asla bağımsız değildir. Zira bizim ülkedeki politika, var olan bir siyasi mekanizmanın yönetilmesi değil, yeni bir siyasetin üretilmesi mücadelesidir. Kaybedilen onurun geri kazanılması mücadelesidir. Örselenmiş kişiliklerin rehabilitasyonu işidir. Aynı kültürel havzada olduğumuz medeniyetlere kendimizi kanıtlama çabasıdır. Dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun varisleri için iktidarı belirleyen seçimler, hangi siyasi düşüncenin ekonomi politikalarının uygulanmasını belirleyen karar mekanizmaları değildir.

Muhakeme gücü

Muhakeme kabiliyetleri kaybolunca insani meziyetleri çöktü. Seçimi kaybettiğini duydukları anda bir yandan halka hakaret etmeye başladılar bir yandan da verdikleri sözleri unutmaya. İktidara geldiğimde depremzedeye bedava ev vereceğim diyen adayın belediye başkanı, deprem bölgesinden kendilerine az oy çıktığını gördüğü anda depremzedeleri kapı dışarı etti.

Toplumun temel yapısını bilemeyince de doğal olarak her bir yapısından/görüşünden oy almak için binbir renge girmek gerekiyor. Hem milliyetçi hem bölücü örgüt destekçisi, hem milli görüşçü hem ulusalcı Kemalist, hem dindar hem LGBT'li, hem Alevi hem Sünni olduğunu söyleyerek toplumun tamamını kuşattığını düşünen bir politikacının bu ülkede sahiden iktidar olması halinde durumun vahametini tahmin edebiliyor musunuz? Herkesin hoşuna gidecek bir laf bulamamanın, bir dil geliştirememenin paniği ile seçmene hakarete başladılar.

Bunlar, kendi kişisel pozisyonları ile toplumun taleplerini metazori olarak eşitleme çabasında oldular hep ve bu durum gerçekleşmeyince de millete hakaret ettiler hep. Dün de öyleydi bugün de...

CHP refleksi

Tipik bir CHP refleksidir bu. Tek Parti döneminde, kaçor vergisi, yol vergisi, kelle vergisi, varlık vergisi, aşur vergisi vs ile adeta milletin ürettiklerine çöküldü, cuntalarla insanlar ezildi, mizansenlerle inananlar dar ağacına gönderildi. Dini hayatın temel pratikleri yasaklandı. Genelde ezanın yasaklandığı konuşulur ama reelde din tamamen gündelik hayatın dışına itildi. Kuranın okunması, öğrenilmesi ve öğretilmesi yasaklandı. Yeni kurulan cumhuriyetin uluslar arası tanınırlığı için el mahkum çok partili seçime gidilince de iktidarı kaybeden milli şef İsmet İnönü'ye seçim sonuçları bildirildiğinde yumruğunu sıkarak "nankör halk" dediği rivayet edilir.

O günden bugüne değişen tek şey bugünkülerin daha seçim bitmeden halka hakaret etmeye başlamalarıdır.

Her ne kadar Türkiye'de demokrasi deneyimi parlak bir geçmişe sahip değilse de bu seçim toplumun demokrasiye olan bağlılığını bir kez daha gösterdi. Demokrasiyi rafa kaldıranların bu ülke insanına ne kadar büyük kötülükler ettiğini de bunun üzerinden rahatlıkla okuyabiliriz.

Bu seçim sonuçları sanılanın aksine malum kadim meselenin, Kürt sorununun çözümü için de ciddi bir arayışı beraberinde getirecektir zira bölge halkının bu derebeylerinin elinden kurtarılması hem insani bir görev hem de siyasi bir zorunluluktur artık.

Seçim rekabeti

Son olarak hatırlatmak isterim ki seçim rekabeti sahiden de hem zordur hem de uzun ve karmaşıktır. Özellikle 1980'lerdeki seçimlerde hep yüzde 10 barajının altında kalarak bu yenilgiyi tatmış olanlar bu psikolojiyi çok daha iyi bilirler. Düşünün her bir maç beş yıl sürüyor. Rakibi yenmenin çok büyük mutluluklar yaşattığı ve yenilmenin de çok derin travmalara neden olduğu bu rekabette yirmi bir yıldır kendi kitlesine hep büyük zaferler kazandıran bir liderin teşkilatına çok büyük görevler düştüğünü ayrıca vurgulamaya hacet yoktur.

Seçim sürecinde gittiğim illerdeki parti teşkilatlarında kitlesini zaferden zafere taşıyan bir lidere uygun bir kararlılık ve yapılanmayı ne yazık ki göremedim.

Seçim için tüm meşru ve gayri meşru güç birliklerini oluşturan bir muhalefet ile rekabet edecek bir canlılık da göremedim.

Kitlelerde siyasi kanaatleri belirleme veya değiştirme işi rasyonel bir süreç değildi. Aksine duygusal bir süreçtir. Teşkilatların bu gerçeği dikkate alarak önce seçmenin/vatandaşın gönlüne sonra da aklına hitap etmeleri gerektiğini unutmamak lazım.

[email protected]