Konjonktürel gelişmeler mi yoksa Türkiye karşıtlığı mı? NATO üyeliği tartışmalarını kim derinleştiriyor?

Dr. Emine Çelik / Yazar
14.04.2023

Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılmasına ilişkin başvurularına Türkiye'nin haklı vetosu, uluslararası diplomasi kanalları aracılığıyla, "Türkiye'nin NATO'nun genişlemesine engel olduğu" gibi bir dizi gerçek dışı söylemle Türkiye karşıtlığına dönüştürülmek isteniyor.


Konjonktürel gelişmeler mi yoksa Türkiye karşıtlığı mı? NATO üyeliği tartışmalarını kim derinleştiriyor?

Türkiye, Rusya - Ukrayna savaşında hem Batı hem de Rusya cephesinde taraf olmasına ilişkin zorlamalara direnerek uluslararası ilişkilerde kendi çıkarlarını muhafaza ederek başarılı bir denge politikası izledi. Ankara, savaşın ilk aylarında tarafların diplomatik görüşmelerine öncülük etmenin yanı sıra, savaşla birlikte açığa çıkan gıda krizinin aşılmasında da BM ile birlikte önemli bir rol üstlendi ve küresel kıtlık riskinin minimalize edilmesine katkı sağladı. Ancak, Türkiye'nin başarıyla üstlendiği arabuluculuk rolü ve uluslararası ilişkilerde yürüttüğü denge politikasının, ABD, Fransa, Hollanda, Almanya ve diğer Batı ülkelerini rahatsız ettiğine dair birçok söylem mevcut. Yakın bir zamanda, ABD Maliye Bakanlığı'nın Terörizm ve Mali İstihbarat Müsteşarı Brian Nelson'ın, Batı'nın yaptırım listesinde kalan Rus kurumlarıyla iş yapan Türk şirket ve bankalara G7 pazarına erişim yasağının getirilebileceğine dair söylemleri, söz konusu duruma ilişkin çarpıcı örnekten yalnızca biri. Batı'nın ağır ambargosuna maruz kalan Rusya ile Ankara'nın devam eden ticari, ekonomik ve siyasi ilişkileri ise Türkiye'ye dair ticari engellemelerin gündeme gelmesine sebep oluyor. Ayrıca bu durumun sözde NATO müttefikliğine aykırı olduğu söyleniyor ve bu gerekçeyle aynı blok tarafından sıklıkla eleştiriliyor. Oysa Rusya'nın Ukrayna işgali öncesinde ve işgalin devam ettiği ilk haftalarında Macron'un "skandallarla sonuçlanan" Kremlin ziyaretleri, Almanya'nın hem Rusya hem de Ukrayna arasında bir dizi diplomatik görüşmeler gerçekleştirildiği biliniyor. Buradan hareketle de Türkiye'nin, iki ülke arasında devam eden savaşta başarıyla üstlendiği rollerinin ve uluslararası kazanımlarının, NATO üyeliği tartışmaları üzerinden yıpratılmaya çalışıldığı açık.

SİHA'nın etki gücü

Türkiye'nin NATO'daki varlığına ilişkin tartışmalara ivme kazandıran önemli analizlerden bir diğeri ise; Türkiye'nin askeri modernizasyonu, savunma sanayisinde gerçekleşen atılımlar ve İHA / SİHA araçlarını aktif çatışma ve savaş alanlarında kullanarak etkili sonuçlar ortaya koyması. Bilindiği üzere Türkiye, sınır ötesi operasyonlarında ve Libya'daki iç savaşta kullanılan TB2 SİHA'ların gerçekleştirmiş olduğu başarılı operasyonlarla dikkatleri üzerinde topladı. Ayrıca, Ermenistan-Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ savaşında TB2 SİHA'ların aktif çatışma alanlarına kritik müdahaleleri, savaşın gidişatını değiştirdi. Rusya Ukrayna arasında devam eden savaşta ise Ukraynalıların TB2 ile Rus ordusuna düzenlediği operasyonlar, Kiev'in elini güçlendirerek Rus saldırılarını büyük ölçüde engelledi.

Yunanistan meselesi

TB2'nin uluslararası aktif çatışma alanlarında göstermiş olduğu performanslar, 28 ülke ile gerçekleştirmiş olduğu anlaşmalara ve Türkiye'nin savunma sanayisindeki artan başarısı, ülkenin NATO'daki pozisyonunun tartışmaya açılmasının bir diğer nedeni olarak görülmekte. ABD'de ile yaşanan F35 ve F16 krizlerinin devam ettiği süreçte Türk savunma sanayisindeki artan ivmenin, Türkiye karşıtı grupları bir araya getirdiği açık. Gelinen noktada da söz konusu gruplar; Türkiye'nin, Rusya- Ukrayna savaşındaki pozisyonunu, Yunanistan ile gerilimindeki pozisyonunu ve İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girmesi için ortaya koyduğu ilkeli duruşunu, NATO üyeliği üzerinden kırmaya çalışıyor. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası Türkiye'nin üstlendiği arabuluculuk rolü ve gıda krizinin çözülmesindeki katkısı gibi bir dizi başarılı hamlesi bunun baş sebebi. Yunanistan'la yıllardır süregelen kıta sahanlığı sorunu, Yunanistan'ın son dönemlerdeki Karadeniz ve Akdeniz'deki doğal gaz aramalarının da çarpan etkisiyle artan saldırgan tutumu ve ABD'nin desteği ile Karaağaç'ı silahlandırması meselesi de ikinci sebep. Buna ilaveten Türkiye'nin gerçekleştirmiş olduğu sınır ötesi operasyonlardan rahatsız olan aktörler Türkiye'nin NATO üyeliğine ilişkin tartışmaları derinleştiriyor.

Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği

Rusya'nın Ukrayna işgali bölge ülkelerinde güvenlik kaygılarını derinleştirmekle birlikte Finlandiya ve İsveç'in yıllardır devam eden tarafsız tutumlarını yeniden gözden geçirmelerine ve NATO'ya üyelik başvurusunda bulunmalarına neden oldu. Putin, Ukrayna işgalinin önemli bir nedeni olarak NATO'nun Soğuk Savaş sonrası genişlemesini işaret etmişti, ancak gelinen noktada görülüyor ki Kremlin'in Kırım işgali ile başlayan saldırgan tutumu NATO ittifakının genişlemesine kapı araladı. Finlandiya ve İsveç'in birliğe katılmasına ilişkin başvurularında da Türkiye'nin haklı vetosu, uluslararası diplomasi kanalları aracılığıyla Türkiye'nin NATO'nun genişlemesine engel olduğu gibi bir dizi gerçek dışı söylemle Türkiye karşıtlığına dönüştürülmek istendi. Oysa hem Finlandiya hem de İsveç Türkiye'nin yıllardır mücadele ettiği PKK ve FETÖ'ye yönelik açık kapı politikası uyguladı. Söz konusu terör örgütlerinin Türkiye karşıtlığında yürüttükleri dezenformasyon çalışmalarına destek ve ayrıca finansal verdiler. Ek olarak Ankara'ya yönelik her iki ülkenin de yıllardır devam ettirdikleri bir dizi ekonomik ve ticari ambargoları söz konusuydu. Bu bağlamda da Türkiye; NATO gibi bir birliğe katılmadan önce hem Finlandiya'nın hem de İsveç'in terör örgütleri ile olan ilişkilerini ve uyguladıkları ambargoları sonlandırmasını haklı olarak talep etti. Tarihsel bir perspektiften bakıldığında; Yunanistan'ın kendi sınırları içerisinde yer alan Makedonya bölgesinin varlığı ve tarihsel bir çekişmeyle 2008 tarihinde Bükreş'teki Makedonya'nın NATO'ya katılımını veto etti. Oysa, Yunanistan'ın Türkiye'ninki gibi haklı bir ekonomik ve güvenlik gerekçesi olmadığı da açıktı. Söz konusu bloke ise, Yunanistan'ın Makedonya'nın adının "Kuzey Makedonya Cumhuriyeti" olarak değiştirilme talebinin kabul edildiği Prespa Anlaşması'nın imzalanmasına kadar, 12 yıl sürdü. Her iki ülke arasında devam eden müzakerelerde Yunanistan'ın tutumu, Makedonya'nın 2020 yılında birliğe girişine kadar en büyük engel olarak tarihe geçti. Yunanistan'ın Makedonya'ya yönelik bu tutumu, Batı bloku ve NATO'nun olumlu desteği ile kazandığı diplomatik bir savaş olarak değerlendirildi. NATO içerisindeki zayıf askeri varlığına rağmen üyelikleri de sorgulanmadı. Türkiye ise haklı gerekçelerle, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine, taraflar arasında Haziran 2022 tarihinde Madrid'de imzalanan mutabakata uyulması şartıyla onay vereceğini taahhüt etti. Sonrasında makul düzlemdeki şartlarını yerine getiren Finlandiya'nın NATO üyeliğine ilişkin onay TBMM'den geçerek Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalandı. Finlandiya 4 Nisan'da NATO'nun 31. üyesi oldu. Ancak İsveç Haziran 2022'deki mutabakat şartlarını sağlamadı. Ek olarak mutabakat metninin imzalandığı tarihten itibaren ülkede PKK ve sempatizanlarının düzenlemiş olduğu gösterilerin devam etmesine izin verildi. Aşırı sağcı parti lideri Rasmus Paludann'ın Türk Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim'i yakması gibi bir dizi provokatif eylem gerçekleştirildi. Ankara, haklı olarak İsveç'ten somut adımlar atılmadığı takdirde üyeliğe onay vermeyeceğini açıklıkla ifade ediyor. Ancak söz konusu bu durum göreceli Avrupa Atlantik güvenliğinin yeniden tesis edildiği ifade edilen bir düzlemde Türkiye'nin aleyhinde bir kampanyaya dönüştürülmeye çalışılıyor. Öyle ki Ankara'nın NATO'nun genişlemesinde bir engel olarak ifade edildiği analizler gündemde tutuluyor. Bu durumun Türkiye'nin NATO üyeliğinin sorgulanabildiği bir tartışmaya evirilmesi, ikircikli tutumdan öteye gidememekte.

Yaklaşan seçim ve NATO

Türkiye'nin NATO'daki varlığı ve pozisyonuna ilişkin tartışmalar, Türkiye'de yaklaşan seçimlerde de dış müdahale aparatı olarak kullanılmakta. Seçimlerde Erdoğan hükümeti karşıtlığında yer alan birçok isim, seçimleri AK Parti'nin kazanması durumunda Türkiye'nin Rusya, Çin ve İran'la olan ilişkilerinin derinleşerek NATO'ya yönelik büyük bir tehdit olacağı tezini savunuyor. Bu bağlamda da kısa dönemde Türkiye'nin NATO'dan çıkması öngörülmese bile, çıkarılmasına ilişkin tartışmaların artarak devam edeceğine yönelik kuvvetli tartışmalar masada. Erdoğan karşıtlığı bağlamında Türkiye'nin NATO varlığının sonlandırılacağına yönelik en kuvvetli söylem ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton'dan geldi. Öyle ki Bolton; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden seçilmesi halinde ülkede demokrasiden uzak bir yapılanma olacağı iddia edilerek Türkiye'nin NATO'yu istikrarsızlaştırdığına dair saldırgan bir açıklama yaptı. ABD'nin konuyla ilgili inisiyatif alabileceğini ima etti. Biden yönetiminin ise iktidara geldiği dönemden itibaren Erdoğan hükümeti karşıtı bir çizgide ilerlediği bilinen bir gerçek. Son günlerde de ABD Büyükelçisi Jeffry Flake'in Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etmesi ve Kılıçdaroğlu'nun dış politika baş danışmasını Ünal Çeviköz'ün iktidara geldikleri dönemde İsveç'in NATO üyeliğini engellemeyeceklerine dair açık söylemi, muhalefetin hükümet karşısında desteklendiğinin açık bir göstergesi.

Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimi sübvanse ederek meydana gelebilecek güvenlik, gıda gibi krizleri minimalize etmesi, Suudi Arabistan, İsrail, Mısır ve hatta Suriye ile ilişkilerini revize ederek bölgesel bir katalizör görevi üstlenmesi, Yunanistan'ın gerilimi tırmandırıcı her türlü manevrasına devlet aklıyla yanıt vermesi, askeri kapasitesi ve savunma sanayisindeki artan ivmeli gelişimi, Türkiye'nin uluslararası sistem içerisinde önemli bir aktör olduğunun göstergesidir. NATO içerisinde 1952'den beri stratejik bir varlık sergileyen Türkiye, birlik içerisinde personel bağlamında en büyük ikinci kuvvet olması, uzun dönem Afganistan'da NATO misyonuna katkısı ve son dönemlerde de uluslararası sistem içerisinde üstlendiği yeni rollerle birliğin tartışılmaz bir üyesidir. Gelinen noktada Türkiye'nin menfaatlerinin karşısında duran uluslararası ve ulusal aparatların ülkenin NATO'dan çıkarılasına yönelik söylemler etrafında birleşerek NATO kartını kullandıkları apaçık ortadadır.