NATO'suz Türkiye? Türkiyesiz NATO?

Prof. Dr. Kudret Bülbül / AYBÜ, TBMM Dış İlişkiler Başkanı
25.02.2023

Türkiye sahip olduğu tarihsel miras ve potansiyeli nedeniyle benzersiz olan ülkelerden biridir. Bu nedenle Türkiye NATO içerisinde sıradan bir Batı ülkesi gibi davranamaz, görülemez. Kendisiyle artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi üstenci ve buyurgan bir ilişki kurulamaz.


NATO'suz Türkiye? Türkiyesiz NATO?

Milletimizi ve komşumuz Suriye'yi yasa boğan, asrın felaketi depremin ağır etkisi hala ortadayken insanın hiçbir konuda yazası gelmiyor. Ama durdurarak, öteleyerek, hayata küserek değil, hayata dönerek, daha fazla çalışarak ve üreterek acılarımızı dindirebilir ve yaralarımızı sarabiliriz. Depremde kaybettiklerimize Allah'tan rahmet, milletimize başsağlığı ve yaralılarımıza acil şifalar dileyerek makalemize başlayalım.

Türkiye-NATO ilişkileri açısından bazen Türkiye bazen NATO merkeze alınarak, NATO'dan çıkma ya da Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması tartışması yapılmaktadır.

Son olarak söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Bugünkü küresel konjonktür ve tarafların karşılıklı çıkarları düşünüldüğünde, entelektüel faydası bulunmakla birlikte, ben bu tartışmayı temelsiz, anlamsız ve reel-politik açıdan karşılıksız görenlerdenim.

Türkiye 1952 yılında NATO'ya üye oldu. Üyelik gerekçelerinin en önemli nedenlerinden biri de olan Rus tehdidi nedeniyle uzun on yıllar NATO'nun ileri karakolluğunu yaptı. Bu yıllarda gündeme gelmeyen eleştiriler, Türkiye'nin 2000'ler sonrası izlediği daha özerk politikaların da etkisiyle, yakın dönemlerde, karşılıklı olarak artmış gözükmektedir. Türkiye bugün eskisi kadar NATO'nun ileri karakolu olmaya istekli değilken, NATO'nun Polonya, Romanya ve Baltık Cumhuriyetleri gibi görece yeni üyeleri bu role daha istekli görünüyor.

Karşılıklı eleştiriler

Son zamanlarda ABD merkezli bazı açıklamalarda, S 400, Suriye'de ABD'nin terör örgütlerine verdiği desteklere Türkiye'den yükselen sert eleştiriler, Rusya ile yakın ilişkileri ve son olarak Finlandiya ile İsveç'in NATO'ya üyeliği konusunda izlediği politikalar nedeniyle, NATO'da Türkiye'nin varlığı sorgulanıyor. ABD'nin önceki Başkan Yardımcısı Mike Pence "Türkiye kararını vermeli. Tarihin en başarılı askeri ittifakında kritik bir ortak olarak mı kalmak istiyor yoksa ittifakımıza zarar verecek dikkatsiz kararlarıyla bu iş birliğinin güvenliğini riske atmak mı?" açıklamasında bulunmuştu. Benzer şekilde ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, geçen ay NATO'nun Türkiye'yi ittifaktan çıkarması ya da üyeliğinin askıya alınması çağrısı yaptı. Yine Demokrat ve Cumhuriyetçi 29 senatör, Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliklerini onaylamasına kadar, ABD'yi Türkiye'ye F-16 satışlarını ertelemeye çağırdı.

Bu eleştirilere karşılık Türkiye'den de NATO ve ABD'ye ağır eleştiriler yönetilmektedir. Türkiye'de 1960 darbesiyle kurumsallaşan vesayet rejimi, NATO'dan bağımsız açıklanmamaktadır. İtalya'da NATO ile bağlantılı olarak ortaya çıkarılan Gladio tipi örgütlenmelerin, diğer NATO üyesi ülkelerde de var olduğuna dair yaygın bir kanaat söz konusudur. Türkiye'deki 1980 darbesinde, dönemin ABD Başkanı'na verilen "bizim çocuklar başardı" notu bilinmektedir. Keza 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi pek çok kimse tarafından ABD ile ilişkilendirilmektedir. Son olarak ABD'nin Suriye'de, Türkiye'nin tüm karşı çıkmalarına rağmen, PKK terör örgütünün Suriye uzantısına açık destek vermesi iki ülke arasındaki herhalde en temel krizdir.

Bu eleştiriler Türkiye-NATO ilişkilerinden daha çok esasen Türkiye-ABD ilişkileri bağlamında değerlendirilebilecek eleştirilerdir. Kuşkusuz ABD'nin NATO içindeki konumu yadsınamaz. Yine de Türkiye-NATO ilişkilerini, Türkiye-ABD ilişkilerinden olabildiğince özerkleştirmek gerekir. Çünkü NATO, teorik düzeyde de olsa, kararların oy birliğiyle alındığı, 30 üye ülkenin birbirini etkileme potansiyelinin olduğu bir ittifaktır.

NATO'nun Türkiye'ye katkısı

Avrupa'nın faşist ülkelerinin 2. Dünya Savaşını kaybedip demokratik ülkelerin savaşı kazanmasıyla tüm dünyada demokrasiye geçiş süreçleri yaşanmaya başlandı.

Türkiye, Rusya'nın 1945'te açıkça ifade ettiği boğazlara yönelik talepleri ve Türkiye'ye yönelik tehditleri nedeniyle Batı bloğu içerisinde yer almak istiyordu. Türkiye'nin o dönemde hissettiği tehdit algısı, bugün yeni NATO üyesi olan ve olmak isteyen ülkelerin hissettiği kaygıdan başka bir şey değildi.

Soğuk Savaş dönemindeki Rus tehdidine karşı NATO, Türkiye için bir güvence oluşturmuştur.

2. Dünya Savaşı sonrası sürecin ve NATO'nun Türkiye'ye belki de en önemli, en değerli katkısı, Türkiye'nin demokrasiye geçiş sürecindeki rolüdür. Faşist ülkelerin savaşı kaybetmesi, NATO üyesi olacak ülkelerin demokratik ülke olma zarureti, Türkiye'nin tek parti rejimini bırakıp demokrasiye geçişinin en önemli nedenlerinden biridir. O yıllardaki dış koşullar olmamış olsaydı, Türkiye'de demokrasiye geçiş çok daha geç yaşanabilirdi.

Demokrasi ve güvenlik açısından, Türkiye'nin NATO'ya üyeliğinin bugün de bir gereklilik olduğu ortadadır. Bazı NATO üyelerinin, kendi istedikleri gibi davranmayan bir Türkiye'yi ve onun demokrasisini içselleştirmedeki hazımsızlıkları, Türkiye'de askeri müdahaleleri destekleme, demokratik tercihleri kendi lehlerine değiştirme çabaları biliniyor olsa da bu ülkelerin, NATO üyesi olmayan bir Türkiye'nin demokratik tercihlerini kabulü daha kolay olmayacaktır. Keza NATO dışındaki bir Türkiye demokrasisinin daha az risklerle karşılaşacağını söyleyebilmek de zordur.

Güvenlik açısından ise, çok boyutlu bir politika izlemek isteyen, çıkarları da bunu gerektiren bir Türkiye için NATO üyeliği, Türkiye'nin hareket kabiliyetini oldukça artıran bir unsurdur. NATO üyesi olmayan bir Türkiye'nin Rusya, Çin, Avrupa Birliği gibi küresel ve bölgesel aktörlerle ilişkisi çok daha az özerk hale gelecektir. Keza Türkiye'nin NATO üyesi olmaması durumunda, NATO'nun Türkiye'ye karşı kullanılma riski çok daha fazla artacaktır. Bu durumu Türkiye'nin AB üyesi olmaması nedeniyle Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile onların arkasına sığınan bazı ülkelerin AB'yi her durumda Türkiye karşıtı politikalarının aracısı haline getirmesinden çok iyi biliyoruz.

Türkiye'nin NATO'ya katkısı

Türkiye'nin NATO'ya katkısı açısından ise, Türkiye'nin NATO'ya askeri, operasyonel, stratejik, ekonomik, siyasal, kültürel, meşruiyet vb katkıları 30 NATO üyesinin herhalde hiçbiriyle kıyaslanamaz. Bu katkılar üç başlıkta toplanabilir.

Maddi/teknik/ekonomik/operasyon katkısı: Türkiye NATO'nun 2. büyük ordusuna sahip bir ülkedir. NATO'ya en fazla bütçe katkısı sağlayan 8. ülkedir. NATO operasyonlarına sağladığı destek açısından önde gelen üyelerindendir. Kuruluşundan başlayarak, NATO bağlamında girilen pek çok savaşta ya da müdahalede Türk askeri yer almıştır. Pek çok şehit verdiğimiz Kore savaşı bunlardan en bilinenidir. Halamın eşi bir Kore gazisiydi. NATO (ISAF) şemsiyesi altında Afganistan'da bulunurken, helikopteri düştüğü için 2012'de şehit olan Binbaşı Şükür Bağdatlı yakın arkadaşımdı. Bu vesileyle her ikisini de rahmetle analım.

Medeniyetler Çatışması açısından rolü:

Türkiye Müslüman kimliği ve tarihi ile Adriyatik'ten Çin Seddi'ne, Kafkaslardan Afrika'ya, Uzakdoğu'ya uzanan coğrafyadaki toplumlardaki sosyolojik karşılığı nedeniyle sadece NATO içinde değil, NATO dışında da benzeri olmayan bir ülkedir. İçerisinde Türkiye'nin olmadığı bir NATO, çoğulculuk, farklılık açısından tek boyutlu ve tek kutuplu, Batımerkezci bir ittifaka dönüşecektir. Böylesi tek boyutlu bir Batı ittifakının ya da askeri birliğinin izdüşümünün tarihsel açıdan Haçlı Seferleri, modern zamanlar açısından ise 20 yıla 2 dünya savaşı sığdırmış bir coğrafya olması nedeniyle, emperyalizm olacağı açıktır. Türkiye'nin NATO'ya belki de en büyük katkısı taşıdığı dini, tarihi, sosyolojik kimlik ve derinlik nedeniyle NATO'yu bu tek boyutluluktan, batımerkezcilikten kurtarabilme, çağrıştırdığı negatif izdüşümleri azaltabilme potansiyelidir. Türkiye'nin taşıdığı bu mirası yansıtabilmesi ve NATO'nun bu çoğulculuğa, farklılığa açık olabilmesi oranında NATO çağrıştırdığı negatif izdüşümlerini azaltabilecek ve o oranda meşruiyeti artacaktır.

Küresel dengeler açısından belirleyici rolü:

20. yüzyılın başında dünyadaki önde gelen devletlere bakıldığında, İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Rusya ve Osmanlı Devleti gibi ülkelerdir. 21. Yüzyılın başında dünya politikasında etkili ülkelere bakıldığında yine aynı ülkeler sayılabilir. Bu devletlere Osmanlı Devleti'nin yerini alan Türkiye ve Çin eklenebilir.

Bugün dünya, pek çok gelecek bilimcinin belirttiği ve benim de katıldığım şekilde 3. Dünya Savaşının eşiğindedir. 3. Dünya Savaşının önsözü niteliğinde görülebilecek Ukrayna-Rusya savaşı, bu savaşın küresel düzeyde etkileri ve diğer ülkelerin bu savaş karşısındaki tepkileri düşünüldüğünde muhtemel bir dünya savaşının, bütün öngörüleri aşacak korkunç boyutları az çok tahmin edilebilir.

Adım adım küresel bir dehşet dengesine doğru gittiğimiz bir dünyada, Türkiye'nin, başka bir blokta değil, NATO içerisinde bulunuyor olması NATO açısından oldukça stratejiktir. Gittikçe yükseldiğini ve yaklaştığını hissettiği Çin tehdidine karşı Batı'nın Rusya'yı bile yanına çekmeye çalıştığı bir dünyada, Türkiye'nin içerisinde yer alacağı ittifak herhalde sonuç değiştirici olacaktır.

Sonuç olarak NATO'suz bir Türkiye, Türkiyesiz bir NATO çok şey kaybedeceğinden, aklın ve sağduyunun gereği NATO'lu bir Türkiye, Türkiyeli bir NATO'dur. Bu çerçevede, özellikle ABD kaynaklı bazı merkezlerin Türkiye'nin NATO içerisindeki varlığını sorgulayan açıklamaların el yükseltme amacıyla yapıldığını, çoğu kez Türkiye'nin dik duruşunu, bağımsız davranışını bastırmaya yönelik olduğunu düşünenlerdenim.

Türkiye sahip olduğu tarihsel miras ve potansiyeli nedeniyle benzersiz olan ülkelerden biridir. Bu nedenle Türkiye NATO içerisinde sıradan bir Batı ülkesi gibi davranamaz, görülemez. Kendisiyle artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi üstenci ve buyurgan bir ilişki kurulamaz. Türkiye'nin NATO'ya verdiği destek, katkı ve meşruiyet hiçbir NATO üyesi ülkeyle kıyaslanamaz. Tarihi derinliği, potansiyeli ve küresel barışa verebileceği katkı nedeniyle Türkiye NATO, AB, Rusya, Çin ile de, Batı, Doğu, Kuzey, Güney bütün yönlerle de derinlikli ilişkiler kurmalıdır. Türkiye için bu ilişkiler birbirlerinin alternatifi değildir.

Ve Türkiye ancak böyle yaptığında içerisinde yer aldığı ittifaklara potansiyelini yansıtabilir, maksimum katkı sunabilir. Bu bağlamda tüm dünyadan sağduyulu isimler, Ukrayna özelinde görüldüğü gibi Türkiye'den başka hiçbir ülke tarafından yapılamayacak katkının farkındadır.

Yukarıdaki bütün analizler doğal olarak günümüz dünyasının bölgesel ve küresel konjonktüründe geçerlidir ve sağduyulu yaklaşımlar söz konusu olduğu sürece anlamlıdır. Ama ittifaklar, bloklar, ülkeler her zaman sağduyulu davranmazlar. Batılı ülkelerde de sağduyulu lider sayısı gittikçe azalmaktadır. Farklı bir gelişme olduğu takdirde Türkiye her zaman yolunu çizebilecek bir ülkedir. Farklı bir gelişme olursa, İsmet İnönü'nün tarihi sözüyle bitirelim: "Yeni bir Dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır".

[email protected]