Ne, ne kadar, neden postmodern?

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
6.08.2022

Tezkire'nin 79. sayısı, postmodern dönemi ve postmodernizmi ele almayı hedefleyen herhangi bir yaklaşımın mutlaka bütüncül bir bakış açısına sahip olması gerekliliği düşünülerek hazırlanmış. Bu nedenle konu, siyasetten felsefe ve tarihe, sinemadan sosyal medyaya kadar birçok konu ve farklı isim üzerinden ele alınıyor.


Ne, ne kadar, neden postmodern?

Yirminci yüzyılın son çeyreğinde felsefeden sosyoloji, tarih, iktisat gibi beşerî bilimlere resim, müzik, mimari, roman ve şiir gibi edebi ve estetik türlerden coğrafyaya varana dek birbirleriyle bir araya getirilmeleri epey güç birçok farklı alanda entelektüel bir kasırga gibi esen postmodernizmin bin yıl dönümünden, yani 2000'li yıllardan itibaren yerini dijitalleşme/sanallaşma eğilimlerine bıraktığı görülüyor. Hakikat-sonrası (post-truth) olarak da adlandırılan bu yeni dönemde en göze çarpan konulardan biri ise yoğun bir şekilde yaşanan ırkçılıklar ve ksenofobi, yani yabancı düşmanlığı.

Kökleri 2. Dünya Savaşı sonrasına dek uzatılabilecek postmodern durumun belirginleşmeye başlamasının son 50 yıla dayandığı söylenebilir. Özellikle tarih yazımında Toynbee'nin, mimaride Jenks'in, edebiyat eleştirisinde Ihab Hassan'ın bu dönemde postmodern deyişini kullandıklarını biliyoruz. Felsefe alanında postmodernizm tartışmalarının çıkış noktasını oluşturan ise Lyotard'ın ABD'deki bir enstitüye sunmak üzere yazdığı bilgi raporuydu. Postmodern durumun en özgün anlatılarından birini sunan Lyotard onun ayırt edici karakterini büyük/üst/meta önekleriyle anılan anlatıların inandırıcılıklarının azalmasıyla nitelemişti.

İkna kabiliyeti sorgusu

Modernizme has özgürlük, eşitlik vb. temelde büyük ve tümel addedebileceğimiz anlatıların inandırıcılıklarının, ikna kabiliyetlerinin azalmasıyla birlikte tekilin, adın onurunu önemsemenin, geleneklerin, hayat tecrübelerinin daha başat hale geçtiği bir kültürel iklime doğru ilerlediğimizi varsaymış, hatta çalışmalarıyla böylesi bir kültürel iklimin oluşmasına katkı sunmaya çabalamıştı Lyotard.

Her halükârda kabul edilmeliydi ki adlandırması ne olursa olsun bu yeni dönemde toplumu ele alıştan tarih yazımına kadar çok köklü birtakım değişimler yaşanmaktaydı. Bu köklü dönüşümler modern(ist) iddiaların bazen doğrulanmasına, ama çoğu kez yalanlanmasına imkân tanıyan bir zihniyet değişimini de gündemimize taşımıştı.

Postmodern dönemi ve postmodernizmi ele almayı hedefleyen herhangi bir yaklaşımın mutlaka bütüncül bir bakış açısına sahip olması gerekliliği düşünülerek siyasetten felsefe ve tarihe, sinemadan sosyal medya ve gündelik hayata kadar birçok konu ve farklı isim ve örneklemler üzerinden onun ele alınabileceği öngörüsüyle hazırlanmış Tezkire'nin 79. sayısındaki Postmodern Durumun Yeni Halleri başlığını taşıyan dosya konusu. Tarihe bir metin olarak yaklaşan eğilimlerden postmodern oryantalizme, Türkiye özelinde postmodern siyaset ve toplum ilişkisinin çözümlenmesinden postmodernizmin toplumsal hareketlerle ilişkisine, Bauman'ın katı ve akışkan modernitesinden Çukur dizisinin postmodern ve unisex bir mafya dizisi olarak nitelendirilebileceğine, Equilibrium ve THX 1138 gibi bize birer distopya sunan filmlerin işlediği iktidar ve mekan ilişkisinin çözümlenmesinden postmodern durumda en çok tartışılan konulardan birini oluşturan müphemliğin klasik İslam kültüründeki şekillenişini ele almanın nasıl olması gerektiğine kadar ilginç araştırma makaleleri bulunan dosyada ayrıca sol-Heideggerci olarak nitelediği Derrida'dan hareketle radikal bir hermenötik üreten John D. Caputo'dan da bir çeviri yer alıyor. 2001 Temmuz'unda yapılmış bir konferansta sunulmuş bir tebliğe dayanan metni Türkçe'ye çeviren ise Yasin Aktay.

Dergide ayrıca Gündem sayfalarında Kamil Ergenç postmodernizmin kapsamlı bir eleştirisni üretirken, Mehmet Sebih Oruç da Twitter ve instagramdan seçtiği örneklerle postmodernite ve dijital dünya arasındaki ilişkiyi sorun ediniyor.

Postmodern Durumun Yeni Halleri Tezkire Sayı 79

Spinoza ve fenomenolojiyi birlikte okumak

Spinoza'yı fenomenoloji ile birlikte okumaya çalışıyor arkeoloji alanında akademisyenliğini sürdüren Uygar Ozan Usanmaz. Spinoza'nın metafiziğine paralel bir tarzda tasarladığı gölgenin fenomenolojisini yaparken gerçekliğin hareketli yapısında en az nesne kadar gölgenin de yol gösterici olduğuna inanan Usanmaz hareket alanımızın kısıtlı, görüş alanımızın da karanlık olduğunu belirterek tikel şeylerin bilgisinin bizim için ne deneyimlenebilir ne de rasyonelleştrilebilir olduğunu savlıyor. Şeyler dünyasının "değişmeyen öz"ün, yani Spinozacı "töz"ün gölgesel bir hareketini yansıttığını ileri süren Usanmaz'ın çalışması okuru da katkı vermeye davet ediyor.

Gölgenin Felsefesi, Uygar Ozan Usanmaz, Çizgi Kitabevi, 2022

Doktor gözüyle Kurtuluş Savaşı yılları

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti'nin imzalamaya mecbur edildiği Sevr Anlaşması ve akabinde Anadolu'nun işgaline karşı Türk milletinin verdiği İstiklal Savaşı neticesinde Türkiye bağımsızlığını kazanmıştı. O dönem Türk ordusunda bir doktor olarak görev yapan Muzaffer Alatur'un anılarında milletimizin işgallere karşı tavrını, Kuvayı Milliye'nin teşkilatlanması sürecini ve düzenli ordunun kurulmasını okumak mümkün. İşgallerden 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz ve 9 Eylül'de İzmir'de denize dökülen Yunan askerlerine kadar geçen süreci anlatan bu hatıralarda ülkemizin geçmişte yaşadığı sıkıntıları buluyoruz.

Bir Doktorun Kurtuluş Savaşı Hatıraları, Doktor Muzaffer Alatur, haz. Selim Ahmetoğlu, TİMAŞ, 2021

@uzakkoku