Nebevi devlet, nebevi siyaset

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
27.11.2021

Yalçın Akdoğan bir siyaset bilimci olarak, Hz. Peygamber'in örnek kişiliği çerçevesinde nebevi otorite, nebevi devlet ve nebevi siyaset kavramlarını çözümleyerek Asrı Saadet'i mercek altına alıyor. Çalışma bu haliyle İslam siyasi düşüncesine de önemli sayılabilecek bir katkı sunuyor.


Nebevi devlet, nebevi siyaset

Bugün dünyada bir milyardan fazla inanan insanın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.), bundan 1470 yıl önce 571 yılında Mekke'de doğdu. Doğumundan altı ay önce babası Abdullah vefat etmişti, yani yetimdi. Altı yaşında iken babasının mezarını ziyaret sonrası annesi Amine de vefat etti. Öksüz kaldı. İki yıl boyunca hem yetim hem de öksüz olan torununa bakan dede Abdülmuttalip de vefat edince amcası Ebu Talib'in evine taşındı. 13 yaşından itibaren amcaları ile birlikte ticarete atıldı. Ticarette dürüstlüğü ve doğruluğu ile kısa zamanda tanındı. Henüz 20 yaşında iken hırsızlık, gasp, eşkıyalık, zulüm ve haksızlıklarla mücadele etmek üzere oluşturulmuş Hılfulfudül'e katıldı ve burada da etkili bir üye olarak dikkat çekti. El-Emin sıfatı ile ünlenmişti, 25 yaşında zengin ve tüccar bir hanım olan Hz. Hatice ile evlendi. 35 yaşında Kâbe hakemliği yaptı ve Mekke'deki kabileler arsında çıkması muhtemel bir kavganın önüne geçti.

Hz. Peygamber, kırk yaşında iken Hira dağında ilk vahiy geldi ve vahiy süreciyle birlikte peygamberliği de başlamış oldu. Hz. Peygamber'in peygamberliğini ilk kabul edenler eşi Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Zeyd b. Harise ve yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir idi. Bu isimleri Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b Ebi Vakkas, Talha ve Zübeyr gibi isimler takip etti. Peygamberliğin ilk altı yılı dolarken Hz. Hamza ve Hz. Ömer gibi yiğitlik ve cesaretleriyle Mekke'de ünlenmiş isimler İslam ile şereflendi. İnsanlar arasındaki eşitsizliği gideren, adaleti gözeten İslam daha çok fakir insanlar ve köleler arasında kabul görüyordu.

Ahzan yılında, yani 10. Peygamberlik yılında Hz. Hatice ve Ebu Talib peş peşe öldü. Mekkeli müşriklerin Peygambere ve ona inanan Müslümanlara eza ve eziyetleri arttı. O, dış destek sağlamak amacıyla gittiği Taif'te taşlandı, bir bağa sığınarak kurtulabildi ancak.

Peygamberliğinin 11. yılında Medine'den gelen bir grup insan Müslüman olmuştu. Ertesi yıl daha büyük bir grup gelerek Müslüman oldular. Peygamberimizi canları, malları ve evlatları gibi koruyacaklarına söz verdiler. Kendisini Medine'ye davet ettiler. Bu davetin ardından Allah'ın verdiği izin ve Hz. Peygamber'in müsaadesi ile Müslümanlar Mekke'den Medine'ye göç etti. Son olarak Hz. Peygamber de Hz. Ebubekir ile birlikte Medine'ye hicret etti.

Övülesi bir fetih

Mekkeli müşriklerle Medine'de yaşayan Müslümanlar arasında Bedir, Uhud ve Hendek savaşları vuku buldu. Medine'ye saldırmayı tasarlayanların üzerine de Mute ve Tebuk seferleri düzenlendi. 630 yılında Hz. Peygamber, hicret etmek zorunda bırakıldığı Mekke'ye övülesi bir fetihle ve genel af ilan ederek döndü. 632'de ise Mekke'de Arafat dağında yüz binden fazla Müslüman'a yaptığı ve tarihe Veda Hutbesi olarak geçen konuşma hem İslam'ı en güzel şekilde özetlemekte hem de insan haklarının temel kaidelerini içermektedir. Aynı yıl vefat eden Hz. Peygamber'in ölümünün ardından ardı sıra gelen ihtida ve fetihlerle İslam coğrafyası bugünkü sınırlarına erişti.

Ana hatları böyle özetlenebilecek olan Hz. Nebi'nin hayatındaki liderlik sırlarını ele alan çalışmasında eski Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Nebevi otorite ilahi rehberliğe tabi olduğu için, Hazreti Peygamber, Allah'ın düzeltmesi, yardımı, himayesi ve yönlendirmesiyle güç kazanıyor ve topluma rehberlik yapıyordu. Sonrasında ise topluma rehberlik yaptığı düşünülen siyasi lider aslında toplumun rehberliği ile hareket etmek durumundadır. Velayet sahibi olan otorite ile velayetin asıl sahibi olan toplum arasında çift taraflı bir ilişki ve etkileşim vardır" cümlelerini kullanıyor. 544 sayfalık kapsamlı çalışmasında Akdoğan, bir siyaset bilimci olarak, Hz. Peygamber'in örnek kişiliği çerçevesinde nebevi otorite, nebevi devlet ve nebevi siyaset kavramlarını çözümleyerek Asrı Saadet'i mercek altına alıyor. Çalışma bu haliyle İslam siyasi düşüncesine de önemli sayılabilecek bir katkı sunuyor.

Nebevi Liderlik Yalçın Akdoğan Otto, 2021

Ulusalcılığın ardından dini devrim mi?

Michael Walzer, ülkelerin ulusal kurtuluş tarihlerinde tekrar ettiğini savladığı ve huzur bozucu bulduğu bir örüntüyü tasvir etmek için yazdığı kitabında İkinci Dünya Savaşı'nın sonrasında kurulan üç bağımsız devleti, 1947-1948 yılları arası Hindistan ve İsrail'i ve 1962'deki Cezayir'i örnek olarak seçiyor. Walzer'in bahsettiği örüntü ise şu: Üç farklı dinin olduğu bu üç farklı ülkede bağımsızlıktan kabaca yirmi ila otuz yıl sonra militan bir dinî hareketin seküler devlete meydan okuması. Michael Walzer'in kitabında üzerinde durduğu ve önemsediği ise bu ülkelerdeki seküler demokratik sola ne olduğu sorusu. Esasen buna verilecek bir cevap var ama bu Walzer'in pek hoşuna gitmez: Her çeşidiyle sol yuvasına döndü!

Kurtuluş Paradoksu, Michael Walzer, çev. Zeynep Şarlak, İletişim, 2021

Cemaat tartışmalarını bitirmek mümkün mü?

Özellikle 15 Temmuz meşum gecesinin ardından kamuoyunda oluşmuş bir 'cemaat' sıkıntısı ve tartışması var. Cemaat mefhumunu, insanların zihinlerindeki anlamını dinle sınırlı olmaktan öteye taşıyan bir bakış açısıyla irdeleyen Sıbgatullah Kaya tarihsel ve sosyolojik bir yaklaşımla bu mefhumun içeriğini aydınlatıyor. 'Sosyoloji ve Din Açısından Cemaatler' isimli kitabında cemaatlerin hukuki bir statü kazanmasıyla ilgili tartışmaları ele alan Sıbgatullah Kaya, disiplinler arası bir yaklaşımla genel geçer bir model önerisinde bulunuyor. Sosyolojide Cemaatten Cemiyete kitabıyla bilinen Tönnies'in çalışmasının bu tartışmalar vesilesiyle hatırlanmaması ise imkânsız.

Sosyoloji ve Din Açısından Cemaatler, Sıbgatullah Kaya, Pınar, 2021

@uzakkoku