Neden hep Ak Parti kazanıyor?

Dr. Murat Yılmaz/SDE Siyaset ve Demokratikleşme Koordinatörü
22.02.2014

Muhalefet Ak Parti karşıtlığını bir yana bırakarak demokratik bir sabırla kendisini yeniden inşa etmeye yönelmez ve ‘Yeni Türkiye’nin inşasında Ak Parti ile işbirliği yapmazsa, Ak Parti ve Başbakan Erdoğan Türkiye’de değişim ve reform cephesinin yegane aktörü olmaya devam edecektir. Kurulan her kriz senaryosu Ak Parti’yi sandıkta güçlendirecektir.


Neden hep Ak Parti kazanıyor?

30 Mart 2014 seçimleri yaklaştıkça, seçim sonuçlarından ümidini kesen çevrelerin kriz senaryolarının artarak devam ettiğini görüyoruz. 17 Aralık’ta yargı ve medya kullanılarak yapılmak istenen siyasi mühendisliğin istenen neticeyi vermemesi ve AK Parti’nin yerel seçimlerde yüzde 40-45, genel seçimlerde yüzde 50 bandının altına inmeyeceğinin anlaşılması üzerine gayrimeşru yollar üzerinden yeni kriz senaryoları konuşulmaya ve kotarılmaya çalışılıyor. Bu kriz senaryolarının tedavüle sokulmasının bile, psikolojik harekat konseptiyle istikrarsızlaştırma amacına matuf olduğu anlaşılıyor.

Buradaki temel amaç, siyasi istikrar ve güven ortamını bozarak “yönetemeyen iktidar” imajıyla her şeyin mümkün olduğu ve iktidarın seçim dışındaki yollarla devrilebileceği imajını uyandırmak. Bu amaçla yurt içinde ve yurt dışında yoğun bir propaganda yürütülmektedir. Bu propaganda da iktidar partisinin otoriterleştiği hatta diktatörlüğe doğru evrildiği, bunun sebebinin de siyasal İslamcılık ve yolsuzluk olduğu, muhalefetin meşru yollarla bu gelişmelere direnemediği ve mecburen sokağa indiği, ineceği tezi işlenmektedir. Tezi zora sokan 40 gün içinde yerel seçimlerin 4-5 ay içinde de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olmasıdır. Bu bakımdan otoriterlik ve diktatörlük tezinin tutması için seçimlerin meşruiyetinin tartışmaya açılması sıklet merkezidir.

Son zamanlarda seçimler etrafındaki tartışmaların bu nazarla ele alınması elzemdir. Manipülatif kimi kamuoyu yoklamalarının servis edilmesi hem hazırlık hem de tezin tutup tutmayacağının ön sınaması niteliğindedir. Ancak manipülatif bu yoklamalarda dahi, muhalefete seçim yoluyla bir başarı şansı görünmemektedir.  Türkiye’de 1980 sonrası başlayan kamuoyu yoklamalarının aradan geçen zaman zarfında bir zemine oturması ve sektörün içinden çıkan maruf firmaların varlığı bu manipülasyon çalışmalarının ikna kabiliyetine büyük zarar vermiştir. Ancak bilinmeyen bazı firmalar ve kendini feda etmeye hazır birkaç firma ile ise istenen ölçüde manipülasyon yaratılamamaktadır. Bu zaaf seçim güvenliği üzerinden açılmak istenen tartışmalarla kapatılmak istenmektedir. Seçim güvenliğini takip için kurulduğu söylenen kimi platformlar bu bakımdan yakından incelenmelidir. Seçimlerin güvenliğinin sağlanması YSK, il ve ilçe seçim kurulları, siyasi partiler ve medyanın üzerinde dikkatle durması gereken bir husustur. Meşru ve demokratik siyaseti savunan bütün kesimlerin Türkiye’nin uzun mücadelelerle temin ettiği seçim güvenliğinin tartışma konusu yapılmasına izin vermemesi gerekiyor.

Turuncu Devrim sevdası

Bu kampanyanın arkasında, seçim yolsuzluklarından sonra başlayan Turuncu Devrim modeli arzusu yatmaktadır. Ancak Türkiye, hiçbir siyasi geleneği ve tecrübesi olmadan çok partili seçimlere geçen eski Doğu Bloğu ülkelerinden farklıdır. Türkiye kökleri 19. yüzyıla giden meclis, 1908’e giden siyasi parti ve 1950 sonrası devam eden serbest seçimler geleneklerine sahiptir. Bu gelenek ve tecrübeler, Türkiye’de bu tür kampanyaların önünü kesmekte ve etkisini düşürmektedir. Buna rağmen seçim güvenliğinin olmadığı tartışmalarından kaynaklanan sokak hareketlerinin ciddi bir senaryo olduğu söylenmelidir. Çünkü Gezi olaylarıyla görülen potansiyelin Mısır, Ukrayna ve Venezüella gibi ülkelerde yaşananlarla beraber bir kesimde büyük umutlar yarattığı anlaşılıyor.

Bir başka kriz senaryosu PKK’nın silahsızlanması için yürütülen müzakerelerin sona ermesi ve PKK’nın yeniden şiddete başlamasıdır. Bu konuda seçimden önce yurt içinden ve yurt dışından yapılan kampanya ve tahriklere rağmen netice alınamaması, bu kampanyaların seçimlere yönelmesine yol açmıştır. Buna göre BDP seçimlerde az oy alsa da çok oy alsa da çatışma yeniden başlayacaktır. Az oy alırsa PKK bu süreçten olumsuz etkilenmediğini düşünecek, çok oy alırsa bunu demokratik özerklik ilan etmek için kullanacaktır. Senaryoya göre BDP/ PKK hattının müzakerelerden vaz geçeceği kesindir ama sonra kullanacağı yöntem konunda farklılık vardır. Kimine göre PKK yeniden devrimci halk savaşı stratejisine dönecektir, kimine göre sivil itaatsizlik eylemlerine yönelecektir. Her halükarda BDP/ PKK eylemleriyle AK Parti hükümet edemez hale gelecek ya daha otoriterleşecek ya da seçimlere giderek iktidardan uzaklaşacaktır. Bu senaryoda, AK Parti hükümetinin bu kalkışmayla baş edememesi ve ordunun yönetime el koyması ihtimali de dile getirilmektedir. Bu senaryo ve temenniler, muhalif cephenin seçimlerin yanında kendilerinden de umudu kestiğini gösteriyor. Bu yüzden işi elinde silahı olan ve silah bırakması için müzakere yürütülen PKK’ya ihale etmek istiyorlar...

Reform cephesi

Darbe senaryosu: Bütün bu ihtimallerin başarısız olması durumunda ordunun alt kademelerinde 27 Mayısvari bir yapılanmayla darbe yapılması ihtimalidir. Bu senaryoya göre AK Parti ordu üst kademesini kontrolü altına almış olsa da, alt kademelerde AK Parti’ye karşı müthiş bir hınç birikmiştir. Alt kademedeki subaylar tepkileri üst kademe tarafından dile getirilmeyince ayrı bir cunta yapılanmasına giderek, 27 Mayısvari veya Talat Aydemirvari bir darbeye teşebbüs edebilirler. Bu senaryoya göre darbe çok kanlı olur ve darbeciler iktidarda uzun süre kalmak isterler. Bu senaryo gerçekçi bir analizden ziyade temenni ve korkularda dayanmaktadır. Ordunun 27 Mayıs’tan aldığı ders ve geçtiğimiz 10 yılda darbe teşebbüslerinin alt kademelerin isteksizliği yüzünden yapılamadığı ve darbe davalarıyla girilen yeni siyasi iklimden uzak bir senaryodur.

Anayasa Mahkemesi’nde Ak Parti’nin kapatılması senaryosu: Senaryo 17 Aralık’ta ortaya çıkan yargıdaki paralel yapının Anayasa Mahkemesi’nde de etkin olabileceği varsayımıyla dile getirilen AK Parti aleyhine kapatma davası açılması ihtimaline dayanmaktadır. Buna göre AK Parti yolsuzluk iddialarıyla, siyasal İslamcılık ve laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak, hukuk devletini engellemek, otoriter bir rejim kurmak gibi gerekçe setinden herhangi birisiyle kapatılabilir. AK Parti’nin kapatılmasından sonra, Başbakan Erdoğan ve AK Parti’nin önde gelenlerinin siyasi yasaklı olmasıyla AK Parti tabanı siyasi mühendisliklere açık hale gelecek ve kurulacak merkez partilere kanalize olabilecektir. Bu senaryo Türkiye’nin geldiği demokratikleşme standartlarını dikkate almayan ve AK Parti’nin kuzu kuzu kaderine razı olacağı varsayımına dayanan naif bir senaryo. Böyle bir ihtimal Başbakan Erdoğan ve AK Parti kurmaylarını kahramanlaştıracak ve AK Parti tabanının sadakatini arttıracaktır. Bu mümkün olmayan ihtimalin gerçekleşmesi halinde, Erdoğan’ın çok kısa sürede daha da büyüyerek seçimlerle geri dönmesi kuvvetle muhtemeldir.

Seçimler yaklaştıkça AK Parti karşıtı cephenin burada zikredilmeyen yeni senaryolarla ortaya çıkması muhtemeldir. Çünkü Gezi olaylarında ve 17 Aralık’ta yapılan muhalefetin büyük hatalarıyla AK Parti tabanı sabitlenmiş ve Başbakan Erdoğan’la ilişkisi perçinlenmiştir. Önümüzdeki seçimlerde AK Parti karşıtı cephe bu haliyle seçim yoluyla başarı kazanacak gibi görünmemektedir. Muhalefet AK Parti karşıtlığını bir yana bırakarak demokratik bir sabırla kendisini yeniden inşa etmeye yönelmez ve Yeni Türkiye’nin inşasında AK Parti ile işbirliği yapmazsa, AK Parti ve Başbakan Erdoğan Türkiye’de değişim ve reform cephesinin yegane aktörü olmaya devam edecektir. Kurulan her kriz senaryosu AK Parti’yi sandıkta güçlendirecektir.

[email protected]