Neden hepimiz Fazıl Say değiliz!

Halime Kökce / Editörden...
20.04.2013


Neden hepimiz Fazıl Say değiliz!

"Dünyaca ünlü piyanistimiz” Fazıl Say, aylar önce Hayyam’dan olduğu sanılan dizeleri ağzındaki baklaya meze ettiğinde ve ardından da adına “Allahçılar” dediği bir kesimi hakaret sözcükleriyle nitelediğinde ne düşünmüştük?  Hakkındaki en kesin karar zaten o vakit verilmişti. Ama madem yeri geldi yineleyelim;  Fazıl Say’ın şahsında tartışabileceğimiz konunun iki boyutu var:  

Önce sosyolojik olanından başlayalım; neden operayla, baleyle işi olmayan, Bach’ı, Chopin’i duyunca “af buyur” diyen memleketlilerimiz, ziyadesiyle tiyatroculardan oluşan ‘seçkin sanatçılarımızca’ mütemadiyen aşağılanır? “Bidon kafaları” Kemalizmin rükünlerini almadığından mı? Her türlü tedip ve terbiye politikalarına rağmen hala “Allahçı” olduklarından mı? Bir türlü medenileşemediklerinden mi? Bu sorunun cevabını ararken muhtemeldir, şantajcı, darbeci, memleketi halka koklatmayan seçkinci, kendi menfaatlerini memleket menfaatlerinden üstün tutucu güruhun bugün içine düştüğü acziyetin sebeplerine de rast ğeleceğiz. Ama bu soruyu “Allahçılar” sorup “Allahçılar” cevapladığı müddetçe elde edilen cevabın hayır ve hasenatından yine “Allahçılar” istifade edeceklerinden dünyaca ünlü piyanistlerimiz, Kemalizmi din bellemiş meczup tiyatrocularımız hakaret etmeye devam edeceklerdir. 

Hukuki olana gelince; aşağı yukarı herkesin söylediği şu: “Fazıl Say vaktiyle bir terbiyesizlik etti ama bu cezaya da gerek yoktu.” Fazıl Say’ın sözlerinin fikir mi hakaret mi olduğunun yoruma açık olması, Türkiye gibi bir yerde ‘normal’ karşılanabilir. Ama bu toz duman içinde “Fazıl Say kampanyasının” gizli reklamını da açık etmek gerekiyor. Şunu bir netleştirelim; Fazıl Say 312 ya da muadili bir kanun maddesinden mahkum olmuş değil. Hakkında açılmış bir hakaret davasından mahkum olmuş. Fazıl Say bir gruba değil kişiye hakaret etmiş olsaydı muhtemelen hakkında ceza değil tazminat davası açılacaktı. Bugün Fazıl Say’ın sözlerini fikir özgürlüğü olarak savunanlar acaba o zaman ne diyeceklerdi? 

Bir gizli reklam da Başbakan üzerinden yapılıyor, Başbakan Erdoğan’ın vaktiyle okuduğu bir şiir dolayısıyla mahkum ve mahpus olması emsal gösteriliyor. Biri Hrant Dink’in ölümüne sebep olan 312’den-halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmekten, diğeri bir “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamaktan.” Birini cumhuriyet savcıları açmış diğerini üstüne alınan vatandaşlar. 

Elbette Fazıl Say’a verilen cezanın hakkaniyetini tartışmaya devam edebiliriz ama şu subliminal mesajları temizledikten sonra.

Ahmet Demirhan yazısında ‘Say vakası’na farklı bir yerden bakıyor ve meselenin “Say vakası” haline gelmesinin yol açtığı handikaba dikkat çekiyor. “Meseleyi Fazıl Say vakası haline getirmek, Say’ı ifadesi-nin doğruluğu- üzerine düşünmekten de mahrum etmek anlamına gelir” diyor. 

Necdet Subaşı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kutlu Doğum Haftası için bu yıl belirlediği “Peygamber ve onu” temasını işliyor, Peygamberin ortaya koyduğu prensiplerin yaşadığımız ihtilafların çözümündeki referans değerinden söz açıyor. Ali Kemal Özcan, “PKK neyin karşılığında silah bırakacak” sorusuna, “bu bir özeleştiri neticesidir” cevabını veriyor. Ercan Şen, Almanya ve Hollanda’da el konulan Türk kökenli çocuklarla ilgili sosyolojik ve hukuki süreci ele alıyor. Adnan Boynukara, AK Parti’nin yeni anayasanın yargı bölümüne ilişkin önerilerini irdeliyor. Selman Bayer müteahhitlik ve kimlik arasındaki el atıyor. Emrullah İşler çözüm sürecinin yol haritasındaki duraklara bakıyor. Kadir Üstün Boston’daki patlamanın arka planı ve muhtemel sonuçlarını ele alıyor. Murat Güzel seçtiği kitaplarla Açık Görüş kitaplığını zenginleştirmeye devam ediyor.

İyi haftalar...

[email protected]