New York ‘Zaman’larında yaşayasınız!

M. Mücahit Küçükyılmaz / Yazar
30.05.2015

Sömürgeci mantığın modern dönem müdahale araçlarından biri olan New York Times bir süredir dikkat çekiyor. Kibirle ülkelere karne veren, evrensel standartlar satmaya çalışan, gerçekte ise Amerikan küresel politikasının bir yumuşak güç aracından başka bir şey olmayan NYT, geçen hafta içeriden birkaç medya kuruluşu ile paslaşarak “Türkiye üzerinde karabulutlar” başlıklı bir editoryal yazı kaleme aldı.


New York ‘Zaman’larında  yaşayasınız!

“Dünyanın en kuvvetli devleti Osmanlı devletidir. Zira 300 yıldır siz dışarıdan biz içeriden uğraşıyoruz; hâlâ yıkılmıyor!”

Keçecizade Fuad Paşa’dan Kont Montauban’a

Çinliler birine beddua edeceği vakit “İlginç zamanlarda yaşayasın” dermiş. İlginç zamanlar ifadesiyle, ne getireceği belli olmayan, geleceğin belirsizliklerle dolu olduğu, iyi ile kötünün ayırt edilmesinin zorlaştığı zamanlar kastediliyor olsa gerek. Eğer öyleyse Türkiye hakikaten 2013 ortasından itibaren ilginç zamanlardan geçiyor. Gerçi son 200 yılımız millet olarak tuhaflıklarla dolu; ne vakit kendimize ait olan değerlere dönmeye kalkışsak, kurucu özne olduğumuzu hatırlasak dışarıdan müsteşrikler, içeriden müstağripler bazen açıktan, bazen de uyuyan hücreleri ayağa kaldırarak faaliyete başlıyor.

Girişteki sözleri, Sultan Abdülaziz’in Paris seyahati sırasında yanında bulunan Keçecizade Fuad Paşa’nın kendisiyle tartışan Fransız Başvekil  Cousin-Montauban’a nükteyle karışık söylediği rivayet edilir. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısı için geçerli olan hakikat payı bugün de anlamını yitirmiş değil. Gezi olayları ile içeride başlayan ve ülkeyi güçten düşürmeyi hedefleyen girişimlerin, aslında başka başkentler üzerinden Türkiye’ye nizamat verme ameliyesi olduğu gün geçtikçe berraklaşıyor. Türkiye üzerinde ameliyat yapma girişimi içeride ve dışarıda farklı enstrümanlar ve figürler aracılığıyla yürütülse de, bazı faktörler hep aynı kalıyor.

Abdülhamid’ten Erdoğan’a

Bunlardan sömürgeci mantığın modern dönemde önde gelen müdahale araçlarından bir medya kuruluşu olarak New York Times bir süredir dikkat çekiyor. Kendisini tüm dünyada olan bitenden sorumlu sayan bir kibirle ülkelere karne veren, evrensel standartlar satmaya çalışan, gerçekte ise Amerikan küresel politikasının bir yumuşak güç aracından başka bir şey olmayan NYT, geçen hafta içeriden birkaç medya kuruluşu ile paslaşarak “Türkiye üzerinde karabulutlar” başlıklı bir editoryal yazı kaleme aldı. NYT’nin kısmi adaşı Zaman ile Hürriyet gazeteleri başta olmak üzere, müstağrip medyada heyecanla karşılanan yazı, bu iki gazeteyi Türkiye’deki “iki ana bağımsız medya kaynağının üyesi” olarak takdim etti. Böylece içerideki bilgi kaynağının kimliğine dair ipucu da vermiş oldu. Yazıda atıfta bulunulan diğer ipuçları da Today’s Zaman, Ekrem Dumanlı, “ABD’de gönüllü sürgünde bulunan İslamcı vaiz Fethullah Gülen” şeklinde devam ederek fazla söze hacet bırakmıyor. Son ismin bir süredir neredeyse yazar kadrosuna girecek kadar NYT’de yorumlar kaleme aldığı biliniyor. Edirne’deki cami penceresinden Pensilvanya’daki muntazam çiftliğe ya da Kestane Pazarı’ndaki mütevazı vaaz kürsüsünden küresel medyanın köşelerine taşınan bir tebliğin tehdide dönüşme öyküsü... İçeride kendi Zaman’ını, yetmeyince yarı yabancı Today’s versiyonunu harekete geçiren, o da yetmeyince New York Zamanlarını devreye sokan bir projenin bu toprakların alçakgönüllü imkân ve şartlarıyla uygulanması mümkün değil. Üstelik hedef haline getirilen Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki dilin, gazetenin bir asır evvel Sultan Abdülhamid ile ilgili kullandığı kavramlarla hemen hemen aynı olması bir dejavu yaşamamıza neden oluyor.

Abdülhamid Han’a gelen Siyonistler, Osmanlı borçlarına karşılık Filistin bölgesinden toprak talep ederken, arkalarında finans kaynaklarından birisi olarak 1896’da NYT’yi satın almış olan Sulzberger ailesi bulunuyordu. Halen sahiplik konumunu sürdüren ailenin gazetesi o günlerde “Kızıl Sultan”, “çekilmez adam”, “katil”, “tarif edilmez derecede kötü Türk”, “despot”, “mutlak monark” gibi objektif gazetecilik(!) kavramlarıyla Abdülhamid’e ve Osmanlı devletine karşı verdiği mücadeleyi, anlaşılan bugün de Tayyip Erdoğan ve Türkiye’ye karşı sürdürüyor.

Benzer şekilde bugün ABD’deki Ermeni lobisinin kullanışlı araçlarından biri olan NYT’nin, 20. yüzyıl başında İstanbul’dan geçtiği dezenformatif haberler Ermeni soykırımı iddialarının başlıca kaynakları arasında yer alıyor. 1915 yılında konuya dair 150’ye yakın makale yayımlayan NYT’nin Ermeni meselesinde kullandığı kavram seti hiç yabancı değil: “Hükümet tarafından planlanmış”, “sistematik”, “ırkın toptan imhası...”

ABD’nin öncü birliği

2001 yılı boyunca Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu yalanını ısrarla yayan ve ABD’nin bölgeye müdahalesinde bir öncü birlik görevi ifa eden de Pulitzer ödüllü muhabiri Jutidh Miller ile NYT’den başkası değil! Yine JaysonBlair adlı muhabir 2003 yılında defalarca hayali röportajlar ve intihal haberler yapma imkânını NYT sayfalarında bulmuştu.

İşte sicili medya etiği bakımından sabıkalarla dolu NYT, bugünlerde bir yandan Türkiye’de antisemitizmin alıp başını gittiğine dair haberler yaparken, diğer yandan Türkiye’deki seçim güvenliği ve basın özgürlüğünün derdine düşmüş görünüyor. Ne tuhaftır ki, Gülen Örgütü’nün düzmece Selam davası dosyası da Türkiye’deki antisemitist faaliyetlerin arttığı şikâyetiyle başlıyordu. Hatta Türkiye’yi “ilginç zamanlar”a götüren hikâye de aslında Erdoğan’ın Davos’ta ve Mavi Marmara katliamı sonrasında sergilediği onurlu ve dik duruşla başlıyor. Antisemitist riskler konusunda öteden beri hassas olan Gülen Grubu, tam da bu noktada endişeli modernler ve Sulzbergerler ile buluşuyor. Mesela şu satırları NYT, Zaman veya Hürriyet’te benzer vurgularla pekâlâ okuyabilirsiniz:

“Türkiye geçmişte de çetin siyasi kampanyalar görmüştü. Ama bu seferki özellikle tehlikeli ve atmosfer alışılmadık biçimde karanlık ve korku verici. Erdoğan doğruyu söyleyenlere karşı giderek hasmane bir tavır takınıyor gibi. ABD ve Türkiye’nin diğer NATO müttefikleri, onu bu yıkıcı yoldan geri döndürmeye çalışmalı.”

Yahut 20. yüzyıl başında NYT tarafından benzer ithamların Sultan Abdülhamid’e yapıldığını, sonrasında modern Batılı güçlerin tıpkı şimdiki gibi göreve çağrıldığını görebilirsiniz. Şu satırlar da New York Zamanları’nın içerideki şubesinden:

“Türkiye, demokrasi ve evrensel hukuk ilkelerine dayanan Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi. Avrupa Birliği ile üyelik müzakeresi yapan ülke. AİHM sisteminin parçası. Üyelerine demokrasiyi şart koşan NATO üyesi. İnsan hakları açısından kritik hükümler içeren birçok uluslararası sözleşmenin tarafı. Ve anayasamıza göre bu sözleşmeler iç hukukun da önünde. Bölgemizdeki pek çok ülkeden bizi farklı kılan bu çerçeve, ülkeyi yönetenlerin belli ilkelere uymasını zorunlu kılıyor. Aksi halde alarm sesleri yükseliyor...Türkiye hâlâ demokratik dünyanın parçası ve bu dünyanın ilkeleri çiğnenince yine aynı tepkilerin yükselmesi çok doğal. Ama bu kez tepkilerin hedefi, hükümetin ta kendisi. Çünkü hukuksuzlukların kaynağı artık eski devlet değil, Erdoğan ve AK Parti yönetiminin otoriter çizgisi.”

Kim hangi yabancı başkentten seslenip Türkiye’yi hizaya getirmeye çalışırsa çalışsın; biz zamanımızı ve mekânımızı şaşırmadan bu topraklarda vakti kuşanmaya devam edeceğiz. AK Parti düşmanlığından Türkiye karşıtlığına savrulanlar, size gelince... Hah şöyle, yeriniz belli olsun; hep böyle paralel evrende kalasınız, New York Zamanlarında yaşayasınız, e mi?

[email protected]