Nietzsche'nin tüm kavramlarına aşinalık için...

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
2.01.2021

Abraham Wolf, Nietzsche'nin felsefesini sistemli bir bütünlük içinde sunuyor okurlara. Sadece ahlak ve sanat felsefesi alanında değil; varlık, bilgi, hayat ve davranış teorilerine ilişkin de özgün bir felsefi yaklaşıma sahip Nietzsche'nin kavramlarına okurları aşina kılıyor.


Nietzsche'nin tüm kavramlarına aşinalık için...

Gerek benimsediği üslupla gerek eleştirel tutumuyla gerekse yazma tarzıyla modern felsefenin en ayrıksı isimleri arasında hemen her zaman ilk sırada anılacak isimdir Friedrich Nietzsche. Platon’dan bu yana gelişmiş bütün felsefe tarihini, felsefi spekülasyonları kendine has bir edebi dil ve jargonla, ironi, kinaye ve metaforlarla bezediği bir üslupla eleştiren; sadece ahlak, estetik vb. disiplinleri konu edinmeden neredeyse bütün bir hayat, varlık ve evren tasavvurlarını yeniden biçimlendirmeye çalışan bir felsefe ortaya koydu.

Çoğu kez ismi nihilizmle birlikte anılsa da nihilizmin ne olabileceğini tarif edenin de Nietzsche olduğunu biliyoruz. Kendisini henüz yönü tayin edilmemiş nihilist bir dönemin düşünürü addeden Nietzsche’nin evrensel saydığı bu dönemde sözümona yüce kavramlara ve yol gösterici düşünme şemalarına sahip olmayan tek düşünür olduğunu vurgulaması da ayrıca dikkat çekicidir. Sokrates’in akılcılığının temelinde içgüdü ve gevşekliği ve anarşizmi gören Nietzsche’nin felsefecilerin bize mantıkla zulmettiğini iddia ettiğini hatırlamak da gerekir. Ebedi döngü öğretisi, Hegel’in köle-efendi diyalektiğini kısmen andıran, gerçekte onu çürüten ‘köle ahlakı’, Diyonisus ile Apollon ayrımı, ‘Tanrı öldü!’ dedirttiği Zerdüşt figürüyle çağdaş kültürün hemen bütün kılcallarına kadar sızan düşüncelere, tasavvurlara, anlayışlara nüfuz etmeye çalışan Nietzsche’nin etkisi de düşünmeye yaklaşımı kadar belirgindir.

İki ana tema

Diğer yandan Nietzsche’nin felsefesinin iki ana tema etrafında şekillendiği ileri sürülebilir: Ebedi döngü öğretisi ve “üst-insan.” Üst-insanı iyinin ve kötünün ötesinde addeden Nietzsche, onun tasavvurunun Tanrı düşüncesini de gereksizleştirdiği kanaatindedir. Nietzsche’nin ebedi döngü öğretisiyle başlatabileceğimiz temelde felsefi yaklaşımının belki de son çekiç vuruşu elbette güç istencidir.

Felsefi düşünceleri kadar çağdaş kültür eleştirileri ve onun üzerindeki etkileriyle de skandal sayılabilecek bir figürdür Nietzsche. Abraham Wolf, Türkçe’ye Nietzsche’nin Felsefesi adıyla çevrilen 1915 tarihinde Londra Üniversitesi’nde verdiği seminerlerin başlangıç bölümünde özellikle İngilizlerin Nietzsche’yi ‘savaş kışkırtıcısı’ olarak suçladıklarını okuyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nın birinci yılında verilen bu seminerlerde Wolf “onun Almanları kasten savaşa kışkırttığı ithamını asılsız addeder ve akabinde Nietzsche’nin Alman megalomanisini teşvik etmek şöyle dursun, bu megalomaninin en sert eleştirmenlerinden biri olduğunu hatırlatır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında da bu kez Naziler üzerinden Nietzsche’ye benzer suçlamalar yapıldığını biliyoruz. Hitler’in Yahudi soykırımına yol açanın Nietzsche’nin Ahlakın Soykütüğü Üzerine ve İyinin ve Kötünün Ötesinde kitaplarında tasvir edip eleştirdiği köle ahlakından Yahudileri sorumlu tutması olduğu iddiası bile dile getirilmişti. Hatta Bernhardi ve Treitschke gibi dönemin ‘aşırı milliyetçi’ ve hatta ‘ırkçı’ siyaset ve tarihçileriyle Nietzsche’nin bir arada anılmasına da tepki gösteren Wolf Nietzsche’den aktarılan savaş övgüsü cümlelerin tamamının bağlamından koparıldığını, onun savaştan kasdının ‘fikirler savaşı’ olduğunu da ortaya koyuyor.

Orijinal metin de var

Wolf, Nietzsche’nin felsefesini sistemli bir bütünlük içinde sunuyor okurlara. Sadece ahlak ve sanat felsefesi alanında değil; varlık, bilgi, hayat ve davranış teorilerine ilişkin de özgün bir felsefi yaklaşıma sahip Nietzsche’nin kavramlarına okurları aşina kılıyor. Kitapta Türkçe çeviri metin haricinde İngilizce orijinal metnin de yer alması kitabın ayrıca vurgulanması gereken bir meziyeti.

@uzakkoku

Osmanlı devleti nasıl parçalandı?

Ondokuzuncu yüzyılda yaşanan savaş ve isyanlar Osmanlı devletinin yıkılışını hızlandıran en önemli etkenler arasındadır. Osmanlı’nın parçalanmasını getiren ve özellikle Balkanlar’da yoğunlaşan bu isyanlara karşı Osmanlı hükümetleri uluslararası konjonktürü de dikkate alarak birtakım politikalar geliştirmiştir şüphesiz. Çoğu kez yetersiz kalsa da bu politikalar Osmanlı’nın hayatta kalma stratejilerini de belirlemeyi mümkün kılıyor. Mehmet Yaşar Ertaş’ın ve Hacer Kılıçaslan’ın hazırladıkları kitabın ilk bölümünde 16. yüzyıldan 20. yüzyıla dek Osmanlı Devleti’nin siyasi, diplomatik ve idari tecrübesini ortaya konuyor. İkinci bölümde ise uzun ve çalkantılı 19. yüzyılın, Osmanlı Devleti ve tebaası için nasıl büyük ve sancılı bir dönüşüme yol açtığı gösterilmeye çalışılıyor.

Osmanlı’da Diplomasi, Siyaset ve Savaş, Kronik, 2020

Büyük Selçuklular'ın siyasal mirası

İkinci bin yılın başlarında Orta Asya’dan Ortadoğu’ya inen Selçuklularla birlikte dünya tarihinde önemli bir dönüşümün de yaşandığı açıktır. Ortadoğu ve İslâm Tarihi profesörü A.C.S. Peacock, 11. ve 12. yüzyıllarda hüküm süren Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun demografik yapısının ve veraset sisteminin yanısıra sadece İslâm’la değil, diğer dinlerle olan ilişkisini de ve tebaasındaki gayrimüslimlere yaklaşımını, izlediği toplumsal ve politik yolu ve benimsediği bozkır geleneğini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Selçukluların, bir “devlet” olarak göçebelere yönelik politikasını, onlarla karşılıklı ilişkilerini, imparatorluğun komşu devletleri nasıl etkilediğini ve bürokratik işleyişte sultanlarla halifeler, vezirler, fakihler arasındaki rekabeti ve çekişmeyi aktarıyor.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu, A.C.S. Peacock, çev. Özkan Akpınar, 2020