Nohut oda bakla sofa

Recep Durul / İş Adamı
30.09.2022

Birkaç dairesi olan orta üstü ekonomik sınıfa mensup bir vatandaş, elinde tuttuğu konutlarının değer artışı ile servetini arttırırken, zaten kirada kıt kanaat yaşamını sürdüren dar gelirli için ev sahibi olmak hayal oldu, oturduğu evin kirasını vermek bile daha güç hale geldi. Bu çaresizliğe dur demenin yolu sosyal konut projesidir.


Nohut oda bakla sofa

"Dünyada mekan ahirette iman", "kafanı sokacak bir kulübe ve acı soğan-ekmek yeter", "nohut oda, bakla sofa" atasözleri hepimizin büyüklerimizden işittiği ama içinde barındırdığı anlamı bugüne kadar pek de düşünmediğimiz sözlerdir. Hatta gençlik yıllarımızda, küçük kulübe ve soğan ekmek neyimize yeter diye burun kıvırırdık. Öyle ya acı soğanla ekmek yiyerek kulübede yaşamak nasıl mutluluk getirirdi? Bugünlerde 50'li yaşlarını yaşayan nesil, alaturka zamanların sokakta oynayan çocukları olarak büyüyüp, teknoloji devrimi sonrasında modern çağa şahit oldular. Bahçesinde maydanoz-soğan ekili kulübelerde yaşamayı da başı bulutlara değen kibir kulelerinden yerde karıncalar misali yürüyen insanlara bakmayı da farklı zamanlarda da olsa deneyimlediler.

Dünya yoksullaşıyor

Milenyumla birlikte dünya adeta bambaşka bir yöne dönmeye başladı. Pandemi ve sonrası dönem ise geçmişteki hiçbir döneme benzemeyen bambaşka dinamiklerle geldi. Geldiğimiz noktada tüm dünyada yaşanmakta olan ekonomik ve sosyal çalkantılar, zenginlik ve refah içinde saltanat süren küçük bir azınlığa karşı, tüm dünyada korkunç bir yoksullaşma ve çaresizliği işaret ediyor.

İki yıl devam eden pandemi sonrasında tüm dünya salgının etkilerini bir an önce unutmak ve salgın öncesi normal ekonomik ve sosyal hayatına dönmek için çaba sarf ederken, birden Ukrayna krizi patladı. Başlarda savaşa taraf ve yakın müttefik ülkeler dışında dünya olayı "kahvaltı haberi" olarak görmekten öteye gitmedi. Ancak kısa bir süre içerisinde bu olayın tüm dünyayı saran bir kabusa dönüşeceği anlaşıldı. Pandemi döneminde Türkiye, tıpkı dünyanın geri kalanında olduğu gibi ağır bir resesyon yaşadı. Ülkenin en önemli sektörü olan inşaat sektörü tabiri yerindeyse can çekişti. Tüm inşaatlar durdu, müteahhit firmaların önemli bir kısmı iflas etti. Pandemi öncesinde zaten yüksek olan konut fiyatları, inşaatların durması ile birlikte daha da yükselmeye başladı. Salgınla birlikte ölümün kol gezmesi, kent merkezlerinde apartman dairelerinde yaşayan insanları, köy ve kasabalara kaçmaya yönlendirdi. Bu ise kent merkezlerindeki yüksek konut fiyatlarının çevre il, ilçe ve köylere kadar yansımasına yol açtı.

Gıda ve konutta sert artışlar

Pandemi sonrası dönemde hızla artan enflasyon özellikle gıda ve konut fiyatlarında sert artışların yaşanmasını beraberinde getirdi. Konutta fiyat artışlarının en önemli nedenlerinden birisi pandemi döneminde duran inşaat yapımları nedeniyle arzın talebi karşılayamaması, diğeri ise TL'nin dolar karşısında hızlı değer kaybı idi. Hammadde ve ara mal girdilerinin önemli bir kısmının ithal olduğu inşaat sektöründe kurda yaşanan bu sert değer kayıpları, üretim maliyetlerinin de yükselmesine yol açtı. Müteahhitler doğal olarak maliyet artışlarını konut fiyatlarına yansıtmak zorunda kaldılar. Pandemi sonrası dönemde diğer ülke merkez bankaları enflasyonla mücadele etmek için geleneksel para politikalarını uygulayarak faiz oranlarını yükselttiler. Bu durum, döviz kıtlığı yaşayan gelişmekte olan ülkeler açısından ikinci bir güçlük demekti. Zira artık dolar ve euro daha pahalı olacaktı. TC Merkez Bankası ise geleneksel para politikaları yerine politika faizini düşük tutarak alternatif bir yol izlemeyi tercih etti. Kredi faiz oranlarının da görece düşük tutulması ile üretim ve yatırım çarkları yavaşlamadan talebin beklentisini karşılayacak düzeyde arzın arttırılması hedeflendi. Ancak Ukrayna savaşının yansımaları bütün hesapları alt üst etti. Zira savaş Ukrayna ve Rusya arasında kalmayıp, ABD ve AB'nin Ukrayna tarafından savaşa müdahil olması ile tüm dünyayı ilgilendiren bir boyuta taşınmış oldu. Küresel tedarik zinciri tamir edilmeden yeniden kırıldı ve tüm sektörler için hammadde ve ara mal fiyatları beklendiği kadar ucuzlamadı.

Emlak krizi

Türkiye'nin lokomotif sektörü olan inşaat sektörü tüm bu gelişmelerden olumsuz etkilendi. Bir yandan talebi karşılayacak düzeyde inşaat yapılamaması, diğer yandan hammadde ve ara malın yurt dışından tedariğinde yaşanan kesintiler ve artan girdi maliyetleri, ülke içinde artan enflasyonla birleşince baş döndürücü şekilde artan konut fiyatları ile karşı karşıya kalındı. Ülkemizden vatandaşlık almak için konut alanlar yanında, konut alımı ile yatırım yapmak isteyen vatandaşlar hızla arttı. Gerçekten de faiz indirimleri nedeniyle bankada mevduat olarak birikimlerini saklamak istediklerinde yeterince faiz getirisi elde edemeyeceğini düşünen yatırımcılar, yüksek sayıda konut alarak enflasyonun çok üzerinde fiyat artışları ile değer kazanan konutların alım satımları üzerinden yüksek gelir elde etmeye başladılar. Bu faktörlerin tamamı konut piyasasında fiyatların hızla yükselmesine yol açtı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın inşaat sektörünü desteklemek maksadıyla Haziran ayında ilk konut alanlara yönelik kredi imkanlarını açıkladığı paket neticesinde konut talebi artarken fiyatlar da buna paralel olarak ivmelenmeye başladı.

Asgari ücret kadar kira

Konut fiyatlarının artması kiralara da yansıdı. Bir yandan yüzde 80'lere yükselen enflasyonun etkisiyle diğer yandan konut fiyatlarının artmasıyla kiralarda önemli yükselmeler gözlenmeye başlandı. Bilhassa dar gelirli vatandaşlar açısından hayat giderek zorlaşmaya başladı. Zira İstanbul gibi metropollerde vasat konut kiraları asgari ücret düzeylerine dayandı.

Yüksek enflasyon dönemlerinde zenginler daha zengin yoksullar daha fazla yoksullaşır. Enflasyonun belki de en ağır etkilerinden birisi toplumda gelir dağılımının yoksullar aleyhine bozulması ve gelir eşitsizliğinin derinleşmesidir. Örneğin önceden birkaç dairesi olan orta üstü ekonomik sınıfa mensup bir vatandaş, elinde tuttuğu konutlarının değer artışı ile servetini arttırırken, zaten kirada kıt kanaat yaşamını sürdüren dar gelirli için ev sahibi olmak bir yana oturduğu evin kirasını vermek bile daha güç hale gelir.

Son aylarda konut fiyatlarındaki artışla birlikte bu durum maalesef yaşanmaya başlandı. Konut sektörü cebinde parası olan yatırımcı için çok geniş imkanlar vaat ederken, dar gelirli için "mahkeme ile evden atılmak" anlamına geliyordu. Sık sık TV'de haber bültenlerinde kirasını ödeyemediği için memleketine göç etmek zorunda kaldığını söyleyen vatandaşlarla yapılan röportajlar yayınlanmaya başlandı.

Bu çaresizliğe dur demenin en pratik yolu sosyal konut projesidir. Tüm dünyada uygulanmakta olan bu proje sayesinde, kısıtlı gelirleri nedeniyle kent merkezlerinde ve cazibe alanlarında konut sahibi olamayan dar gelirli bireyler, devletin sağladığı teşvik ve desteklerle konut sahibi yapılır. Örneğin ABD'de Mortgage kredileri ile vatandaşların 20-25 yıl içinde ödedikleri küçük taksitlerle konut sahibi olmaları bu minvalde bir uygulamadır. Ülkemizde de farklı dönemlerde TOKİ tarafından sosyal konut projeleri gerçekleştirilmiştir.

3,5 milyon başvuru

Geçtiğimiz günlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un açıkladığı sosyal konut projesi, ülkemizde dar gelirli vatandaşların istifade etmesi açısından önemli fırsatlar barındırıyor. Büyük kentler başta olmak üzere tüm ülkede başlatılan sosyal konut projesine şu ana kadar 3.5 milyon vatandaşımız başvuruda bulundu. 500 TL başvuru ücreti ile e-devlet üzerinden yapılan başvurular arasında kura ile projeden istifade edecek vatandaşlarımız belirlenecek. Sosyal konutlar yanında işyeri ve arsa satışlarının da yapılması planlanıyor. Sosyal konutun belki de en cazip yanı, inşaatların bitmesinin ardından evine taşınacak olan konut sahibi, adeta kira ödemeye devam ederek 24 yılda konuta sahip olacak. Enflasyon oranı dikkate alındığında aylık taksitlerin bütçe içinde giderek daha düşük bir pay alması beklenebilir.

Son günlerde ödeme planlarının net olmadığı yolunda ciddi kafa karlılıkları vatandaşlar arasında sıklıkla konuşulmaya başlandı. Bunun belki de en önemli nedeni somut bir ödeme planının toplumla paylaşılmamış olması. Normalde bankadan kredi çektiğinizde elinize verilen ödeme planı ile aylık ödemeleriniz, ödeme süreci tamamlandığında toplamda yapmış olacağınız ödeme tutarı, ayrılma durumunuzda karşılaşacağınız durumlar ve kayıplar net olarak önünüze dökülür. Bakan Bey ise ilerleyen yıllarda ödeme planlarında değerlendirme yapılarak güncelleme yapılacağını ve bu güncellemelerin memur maaş artışlarının üzerinde olmayacağını açıkladı. Bunun ötesinde somut başkaca bilgi verilmedi. Bakan bey maalesef bundan daha fazlasını veremezdi. Zira 24 yıllık bir projeksiyonda, gerek enflasyonun yüksekliği, gerek yerel ve uluslararası dinamiklerdeki değişkenlik, hedeflerin ve planların tam ve öngörülebilir olmasını büyük ölçüde engeller. Sözün başında dediğimiz gibi, pandemiden çıkmaya çalışırken Ukrayna krizi ile Avrupa'nın bu kışı soğuktan donarak geçirmek zorunda kalacağını kim tahmin edebilirdi?

Elbette bu dışsal faktörler öngörülebilirliği önemli düzeyde etkiliyor ve politika yapıcıların somut açıklamalar yaparak kendilerini bağlayıcı ifadeler kullanmaları konusunda onları daha kaygılı yapıyor. Ancak yine de ilgili bürokrat ve yetkililerin halkı bu konuda daha aydınlatıcı açıklamalar yapmasında fayda var. Bakan beyin yaptığı memur maaşlarındaki artışın dikkate alınacağı açıklama esasen kısmen belirleyici. Ücretlerdeki artışlar çok zaman enflasyon oranlarının altında kalır. O nedenle, ilerleyen yıllarda ödenecek taksitlerin dar gelirlinin bütçesinde daha az zorlayıcı olacağını tahmin etmek güç olmamakla birlikte daha ayrıntılı açıklamaların yapılması vatandaşı rahatlatacaktır.

Sosyal konutların emsal yapılardan daha ucuz olmasının önemli bir nedeni kent merkezine görece daha uzak olmasıdır. Bu konutların yapımları esnasında ulaşım kanallarını da en optimal şekilde tasarlamakta büyük fayda vardır. Konutlar ve işyerleri yanında sosyal donatı alanlarının tasarlanması ve hızlı/konforlu ulaşım ağları ile merkez bölgelere kolayca seyahat edilebilmesi, bu konutlarda yaşamı konforlu ve tercih edilir hale getirecektir. Aksi takdirde, yapılan ve alınan konutlara insanların yerleşmesi daha uzun süreyi alabilir.

Enflasyonun düşük, nohut oda bakla sofa da olsa herkesin kendi hanesinde mutlu olduğu huzurlu günler dileklerimizle...