Nuh'un rıhtımı Cudi miydi, Ağrı mı?

Bülent Tokgöz / Şair-Yazar
21.08.2020

Tevrat'a göre tufan suları çekilince toprağın vaziyetini öğrenmek için Nuh gemiden bir güvercin salar ve kuş zeytin dalıyla döner. Barışın sembolü hâline gelecek olan bu rivayete göre, civarda zeytin ağaçlarının yetişiyor olması icap eder. Ağrı Dağı'nda bu hayaldir. Cudi ve Gabar'da yabanî zeytin ağaçlarına rastlamak hiç de zor değildir.


Nuh'un rıhtımı Cudi miydi, Ağrı mı?

Gezegenimiz –en azından bir kısmıyla- tufan zamanı birikmiş tortulların kayaçlarıyla kaplı. İnsanlığın kolektif bilinçaltının bu müstesna kesitinin kendine özgü bir çekiciliği var. Hiç de dindar birilerine benzemeyen Greenpeace üyelerinin küresel ısınmaya dikkat çekmek için 20 marangoza Hazreti Nuh’un temsilî bir gemisini yaptırmaları da bununla ilgili. Maketi Ağrı Dağı’na kondurmaları ise başka bir şeyle, Yahudi-Hıristiyan kültürünün dominant kodlarıyla alâkadar. Nuh’un gemisine dair araştırmalarda Ağrı Dağı’nın bu kadar öne çıkmasına, Cudi’nin çoğu zaman adının dahi geçmemesine ne demeli? Birileri ısrarla Ararat’ta arasa da gemi gerçekte nerede?

İncil (Yeni Ahit), pek çok bahiste ya Eski Ahit Tevrat’a atıf yapar veya susar; sustuğu bahislerde Hıristiyanlar Tevrat’ta yazılana iman eder. Eski Ahit’in Tekvin kitabında yazılanlar onların da itikadıdır. Orada Nuh’un 800 yıllık hayatına dair malûmat bulunmaz, sonrasına dair ise şaşırtıcı detaylara rastlanır: “Kendine gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz, genişliği elli, yüksekliği otuz arşın olacak. Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun. Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap.”

Yedişer çift hayvan

36 tenis sahası büyüklüğünde güvertesi olan bir gemi; 14 metre, yani 3 katlı binadan daha yüksek. Bu biraz da gemiye evcil hayvanların yedişer çift alınmasıyla ilintili. Kur’an sadece birer çiftten söz eder. İnsan-biçimli, tıpkı insan gibi zaaflı bir Rab anlayışına sahip olan Tevrat’ın olayın mantığını anlatma tarzı da Kur’an’dan farklıdır.

Tevrat’ın nakline göre, Nuh devrinde Şit’in çocukları, katil Kabil’in soyundan gelen kızlarla evlenmişti; yeryüzünde kötülük hüküm sürmekteydi. Bunun üzerine “Rab baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok; aklı fikri hep kötülükte. İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. ‘Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım’ dedi, ‘Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Tanrı’nın insanı yarattığına pişmanlığı ve hıncını tüm canlılardan alması, eski pagan metinlerinde geçen ifadelerdir ve Tevrat’ın putperest kaynakları hakkında ipuçları vermektedir.

Buna kim tesadüf diyebilir?

“Gemi, yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu.” (Tekvin 8: 4) Gemiyi Ağrı Dağı’na kondurmanın dayanağı işte bu ifade. Urartu ile aynı kökten gelen Ararat, Aras’ın suladığı yerlerdir; dağ manasını sonraki zamanlarda kazanmıştır. Ermenilerle özdeşleştirilme çabasına rağmen Ağrı Dağı’nın Ermenicedeki karşılığı Ararat değil Masis’tir. Dünyanın Anası manasındadır. Araplar da Cebel-i Haris derler. Kilise dışında kullanımına pek rastlanılmayan Ararat adının yaygınlaşması ve Ermenilerce de tercih edilmesi, hiç de kadim değildir.

Farsçadaki adının Kuh-i Nuh (Nuh’un Dağı) olması, Ağrı Dağı-gemi rabıtasına dair hafife alınamayacak bir karinedir. Yakınlardaki Nahçıvan da Ermenicede Nuh’un yerleştiği yer manasındadır. Tufandan sonra Nuh ilk mabedi dağın yakınına inşa etmişti ve -efsaneye göre- o mabetle köy 1846 depreminde yıkıldı.

Lâkin bir sorun var: Şu an gemi diye öne sürülen yapı Ağrı Dağı’nda değil ki. Dağın eteklerinde filan bile değil, güney tarafında apayrı bir yerde. Buna cevaben Araratçılar şu karşılığı veriyor: Gemi, daha yükseklerdeydi ama volkanik dağın depremleri sonrasında kayarak aşağıya inmiştir. Ayrıca Tevrat’ta Harri Ararat (Ararat Dağları) şeklinde geçiyor; dolayısıyla ta Telçeker’deki gemi silueti de o sınırlar dâhilinde kalıyor. Siluetin boyutlarıyla Tevrat’ın tarifinin de büyük oranda uyuşması başka bir kanıt. “Buna kim tesadüf diyebilir?” diyorlar.

Eğri Dağ

Ayrıca Cud kelimesi bereket manasına gelir, isim değil sıfattır iddiasındalar. Dolayısıyla Nuh’un “Rabbim, beni mübarek bir yere indir” (Mü’minun, 29) duası kabul olunarak verimli bir yere indirilmiştir. Bu da oranın özel isim olarak Cudi olduğu manasına gelmez. Pekâlâ Ağrı Dağı ve yakınındaki Iğdır Ovası da kast edilmiş olabilir.

Ararat’ın daima gündemde kalmasını uman Ermeniler, Fanatik Evanjelistler, biri gidip biri gelen araştırmacılar, tamahkâr yatırımcılar hararetle savunsa da bu tez pek çok handikapla malûl. Evvela, Asur dilinde Uruatri olan kelime İbraniceye Ararat olarak geçerken zamanla manası da bozuldu. Yukarı iller, yüksek memleket manasıyla binlerce yıldır kayıtlarda rastlanan ad, Ağrı Dağı’na endekslenmeksizin Van Gölü’nün güneyindeki dağlık bölgeyi kapsamaktaydı. Hazreti Musa zamanında kesinlikle böyleydi ve bir ülkenin dağ manasına indirgenmesi, Tevrat’ın Babil sürgünündeki yazıcılarının coğrafya bilgilerinin sığlığıyla açıklanabilirdi. Tekvin’in Aramice ve Süryanice tercümelerinde ise geminin konduğu dağ Ture Kardu diye zikredilmekte, bu da şeksiz şüphesiz Cudi Dağı manasına gelmekteydi.

Beri yandan kadim Ermeni metinlerinde Ağrı Dağı ile Nuh tufanı arasında bağ kuran olmamıştır. 11. asra kadar bu böyledir; sonraki asırlarda folklora da sızarak mutlak hakikat kisvesine bürünmüştür. Yani işin içinde bir parça yorum hatası, epeyce de milliyetçi kasıt karışmış gözükmektedir.

Ağrı Dağı’nın tufan zamanında var olduğu dahi kuşkuludur. Jeolojik 4. zamana ait olma ihtimali güçlü olan dağın sular altında kaldığı delilsizdir. Fosil de yoktur. İlaveten dünya 5 bin metreye varıncaya dek suyla kaplanmış olabilir mi? Kuyruklu yıldızlar bir bir çarpıp sularını bıraksa bile bu daha ziyade hayalî bir yaklaşımdır.

Selçukluların bazen Ağır, bazen Eğri dedikleri dağın zirvesi 5137 metre. Gemi, diyelim dorukta durdu; insan ve hayvanlar o huninin tepesinde nasıl yaşayacak veya aşağı nasıl inecek? Yamaç paraşütü yapamayacaklarına göre hepsinin profesyonel dağcı olması gerek. Kaç yüz yaşındaki peygamber için tufandan sonrası ayrı bir eziyet manasına gelecek. Sarp, ağaçsız, susuz, fırtınayla yuvarlanan kayalarıyla emniyetsiz, mağarasız bir mekânın seçilmesinin neresi kurtuluş?

Bölge 1400 senedir Müslümanların elinde; onların tarihçilerinin, coğrafyacılarının, gezginlerinin ne dediğinin hiç ehemmiyeti yok mu? Ağrı Dağı üstüne birçok rivayet ve hikâyeye yer verdikleri hâlde bu bahsin esamisi okunmaz. Müslüman müellifler, buna inanmasalar dahi, böyle bir inancın varlığına tanık olsalar bunu nakletmekten yüksünmezlerdi. Nuh’un kabri hakkındaki farklı görüşleri naklettikleri gibi. Erminiyye’nin fethi ve sonrası teferruatıyla anlatılmakta ama Ağrı Dağı’na hiçbir özel atıf görülmemektedir. Müslümanların tasavvuru belirleyici önemde olsa da, meselenin hakkıyla peşinde koştuklarını, etraflıca ele alıp gerek tefsir gerekse saha çalışmalarıyla hakikati netleştirmeye cehdettikleri söylenemez. Bugün yaşanan kafa karışıklığı ve muğlaklık da bu zihnî durağanlığın acı bir meyvesidir zaten. Bu ataletin günümüzde kalktığını söylemek de pek mümkün değil. Muharref Tevrat, geç dönem Ermeni söylentileri, birkaç pilotun kuşbakışı gözlemi, gemiye benzeyen bir bazalttan başka delil sunamayan Ağrı Dağı savunucularına mukabil Cudi’nin Nuh’un rıhtımı olduğunu savunanların muhkem delilleri var. Öncelikle şu: Tevrat’taki Ararat dağ değil bir diyardır ve Cudi de onun bir parçasıdır.

Süryani tefsirlerinde Kardu denen dağ, Kur’an’da Cudi diye geçtiğinde Medine’deki Yahudi alimlerden buna bir itirazın gelmemiş olması da manidardır. 1229’da vefat eden Yakut El-Hamevî, Arapçaya tercüme edilen bir Tevrat’tan nakilde bulunur: “…Gemi, tufanın 7. ayının 17. gününde Cudi’ye oturdu.” Yani 13. asra dek böyle bir nüsha vardı ve ihtilaf yoktu.

Babilli Berossos, M.Ö 250’lerde, geminin Kordyean Dağları’na oturduğunu, kalıntılarının durduğunu, halkın zifti kazıyarak muska yaptığını yazar. Gılgamış Destanı’nda ve Babil çivi yazılarında ise dağın adı Nisir’dir. Dicle ve Zap arasında olduğu vurgulanan dağ Cudi’den başkası olamaz. Bölgede Nisir ismini taşıyan mekânların varlığı da es geçilemeyecek bir bilgidir. M.Ö. 700’lerde Asur kralı Semaçerib’in Cudi’nin eteklerine tufanla ilgili kabartmalar yaptırması da öyle. Cudi’nin geminin demirlediği yer olduğuna dair çok sayıda antik ve Hıristiyanî referans vardır.

Cudi’de Nuh’un gemisinin indiği yer olduğuna inanılan Sefine Bölgesi.

Şırnak, Nuh’un Şehri

Bunlar kadar mühim olan, kesintisiz bir canlı geleneğin mevcudiyetidir. Hıristiyan Nasturîlerin Cudi’de birkaç manastırı vardır ve zirvedekinin adı Gemi’nin Manastırı’dır. 766’da yıldırımla yıkıldığında Müslümanlar yerine bir cami yapmıştır. İsrael Benjamin, Kürt şeyhlerin gemiden kalma tahta parçaları bulundurdukları, bununla şeyhlik ve seyitlik unvanlarını pekiştirdiklerini anlatır. 1909’da bölgeyi dolaşan İngiliz casus Gertrude Bell, dağın zirvesinde gemi benzeri bir taş yapı bulduğunu, yerlilerin buna Sefinet-i Nebi Nuh dediklerini, her yılın 14 Eylül’ünde Yahudi, Hıristiyan, Sabi, Yezidî ve Müslümanların Nuh’u yâd etmek için bir araya geldiğini yazmaktadır.

Bu tanıklıklara, yakın zamana dek rastlamak mümkündür. Abdullah Yaşın, 1973’te böyle bir merasime katılmıştır. 6 saatlik tırmanış sonunda ahali, gece ateş yakıp tef çalarak zikir halkaları kurmuş, kurban kesmiştir. Duvarlarla çevrili alanın adı gemi manasındaki Sefine’dir ve batısında da Nuh’un mescidi bulunmaktadır. Karaya adım attıklarında kurdukları ilk köy de buradadır. Sekiz kişiye atfen adı Heştan’dır. (Cumhuriyet kaç bin yıllık köye Yoğurtçular adını reva görmüştür ve bu bir facia değilse dramdır.)

Biraz aşağıdaki köyün adı Banuh’tur: Babanuh! Onun aşağısında ise Şırnak: Şar-Nuh; Nuh’un şehri. Yakınlardaki Nusaybin’de Sam’ın kabri vardır. Samîlerin atası, Nuh’un oğullarındandır. Ve elbette ki Nuh’un kendisine nispet edilen kabirler… Ahalinin hâlâ Nuh’a komşu olmak için bu mezarlıklara gömülme arzusu da yaşayan geleneğe iyi bir örnektir.

Nuh Nebi’den kalma bir gemi

Cudi, 2100 metrelik zirvesiyle yüksek olmasa da heybetlidir. Nuh’un kenti olduğu söylenen Musul’dan- ve Mezopotamya’dan- kuzeye doğru gelindiğinde karşılaşılan ilk ciddi engeldir. Kurak bir beldede olsa da iyi yağmur almaktadır ve Ağrı Dağı gibi buzullarla değil hâlâ yer yer ormanla kaplıdır. Ağrı Dağı gibi koni şeklinde değildir; bir rıhtım kadar düzdür.

Tevrat’a göre tufan suları çekilince toprağın vaziyetini öğrenmek için Nuh gemiden bir güvercin salar ve kuş zeytin dalıyla döner. Barışın sembolü hâline gelecek olan bu rivayete göre, civarda zeytin ağaçlarının yetişiyor olması icap eder. Ağrı Dağı’nda bu hayaldir. Cudi ve Gabar’da yabanî zeytin ağaçlarına rastlamak hiç de zor değildir. Keza Tevrat, ilk üzüm çubuğunu diken kişinin Nuh olduğunu söyler. Cudi çevresinde günümüzde de üzüm bağları mevcuttur.

Tüm bu delillerden hareketle Bill Crouse, Gordon Franz gibi araştırmacılar, Nuh’un gemisinin yanlış yerde değil, Cudi’de aranması gerektiği hükmüne varmışlardır. 1970’li yıllarda Alman Frederic Bender, Cudi’ye çıkmış ve bulduğu parçaların 6630 yaşında olduğunu duyurmuştur. Gelgelelim duyan kim? Sefine-i Nuh’un Ağrı yerine Cudi’de bulunmasının teolojik ve kültürel sonuçları üstüne kafa yoran kim?

Tarihin bilinen en eski tapınağı Göbeklitepe’ye ev sahipliği yapıyor olmanın izzetini hakkıyla yaşamadan Nuh Nebi’den kalma bir gemiye sahip olsalar ne çıkar? Gemi ha Ağrı’ya demirlemiş, ha Cudi’ye, onlara ne?

@TokgozBulentt